20 Aralık 2014 Cumartesi

TAHŞİYE KUMPASI 4 : NASIL BAŞLADI VE NASIL BİTTİ . PARALEL YAPININ İPLİĞİ PAZARA ÇIKTI . ADIM ADIM 14 ARALIK TAHŞİYE OPERASYONU ve TAHŞİYE KUMPASININ GÜN YÜZÜNE ÇIKMASI



TAHŞİYE GURUBUNA YAPILAN KUMPAS DOSYASI 4 
PARALEL CİLER NUR CEMAATİNİN TAHŞİYECİLER İLMİ GRUBU'NA LİDERİ MOLLA MUHAMMED  MEHMET DOĞAN a NEDEN KUMPAS OPERASYONU YAPILMIŞTI 
TAHŞİYE KUMPASI AŞAMA AŞAMA NASIL GEÇİRDİ
MOLLA MUHAMMETE NEDEN PARALEL KUMPAS YAPILDI VE NEDEN 17 AY HAPİS YATTI .
TAHŞİYECİLER KİMDİR?

ADIM ADIM TAHŞİYE KUMPASI
Soruşturmayı yürüten Terör Bürosu, Gülen örgütünün Tahşiye grubuna yönelik kumpasının kronolojisini çıkardı. 
06.04.2009 tarihinde Gülen www.herkul.org sitesinde İrtica Paranoyası adlı konuşmada Tahşiye yayınevinin adını, terör örgütü adı olarak veriyor.
08.04.2009’da Zaman’da “Terör Örgütü Üretenler Yeni Tezgah Peşinde” adlı köşe yazısında TAHŞİYE konu ediliyor,
09.04.2009 tarihinde STV’de yayınlanan Tek Türkiye Dizisinin 64. Bölümünde Karanlık Kuruldaki diyalogda TAHŞİYE, örgüt olarak adlandırılıyor.
10.04.2009’da Zaman’da Hüseyin Gülerce, “Gülen Neden Uyardı” konulu köşe yazısı ile Gülen’in konuşmasını ve TAHŞİYE  konusunu ele alıyor.
15.04.2009’da Zaman Gazetesinde Ahmed Şahin, köşesinde “İslamda İrtica ve Takiye Yoktur” konulu yazısı ile Fethullah Gülen’in konuşmasında hedef gösterdiği TAHŞİYE konusunu işliyor.
23.04.2009’da Samanyolu TV’deki Tek Türkiye Dizisinin 66. Bölümünde TAHŞİYE  ve RAHLE  ifadeleri örgüt olarak kullanılmaya devam ediyor
26.04.2009 tarihinde Bugün gazetesi yazarı Nuh Gönültaş, Tahşiye ve Rahle  konularının geçtiği bölümleri aynen köşesine taşıyor.
29.04.2009’da İstihbarat Şube Müdürlüğünden, Radikal Tahşiye Grubu konulu TEM Şube Müdürlüğü’ne, daha önce Terör Örgütü Kapsamında bulunmamasına rağmen  örgütün isminin, liderinin çalışma biçimleri gibi  bilgilerinin hazır olarak yazılı bildirilmesi,
04.05.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına Radikal Tahşiye Grubu  Faaliyetleri konulu yazı gönderilip soruşturma izni istenmesi,
05.05.2009 tarihinde 2009/1016 sayılı soruşturma izninin alınması,
06.05.2009 tarihli İlk İstihbarat raporunda 20 kişilik isim listesi ve bu listedekilere 8562 sayılı yazı talep edilmesi ve 2009-545 teknik takip no ile ilk teknik takip kararı alınması,
2009 Mayıs ortalarında Mehmet Nuri Turan’ın Tahşiye ismini fark edip, örgüt tarafından kendisine gönderilen Fahri Sarrafoğlu ile görüşmesi.
04.11.2009 örgütün adının değiştirilip ‘El Kaide Yanlısı Grup’ yapılması,
10/12/2009’da Tarihsiz, isimsiz ve imzasız bu çalışmalar ile ilgili ihbar mektubu ve CD  gönderilmesi.

22.01.2010’da eş zamanlı 16 ilde operasyon ve 122 civarında kişinin gözaltına alınması...

İşte Gülen örgütünün
Tahşiye kumpasının kronolojisi


A HABER’DE Sevilay Yükselir moderatörlüğünde yayınlanan Avukat Fidel Okan ve Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek’in analiz ve belgeleri paylaştığı gündem belirleyen program ‘%100 Siyaset’ten ‘Paralel Yapı’ operasyonlarıyla ilgili çok önemli resmi belgeler .

Cemaat yayın organlarının ‘Tahşiye kumpası’ ile ilgili açıklamalarını da yalanlayan bu raporun önemini vurgulayan Fidel Okan, “Aslında işaret fişeğini Fethullah Gülen’e attırıyorlar. ‘Tahşiye’ cümlesi ilk kez Gülen’in vaazında değil, İstihbarat Şube Eski Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in imzaladığı 03.12.2008 tarihli raporda ortaya çıkıyor. Gülen İstihbarat şubesindeki personelinden bunu öğreniyor. MİT’te öyle bir rapor yok” dedi.

İşte o resmi rapor:

“Dini istismar faaliyet faaliyetlerinin deşifresine yönelik çalışmalarda Nur Cemaati Tahşiye Grubu ile ilgili güvenilir kaynaktan;
Grubun liderliğini Muş ili Sunay Mahallesi Atatürk Bulvarı… adresindeki Molla Muhammed Mehmet Doğan’ın yaptığı…

Grubun İstanbul, Ankara, Aksaray, Bitlis, Bursa, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Konya, Malatya, Muş, Sivas ve Van illerinde faaliyet gösterdiği, ayrıca Fransa, Almanya ve Suudi Arabistan ülkelerinde de mensuplarının bulunduğu, yaklaşık 5000 kişi civarında mensubu bulunduğu değerlendirilen grubun faaliyetlerini dikkat çekmemek için gizli sürdürdükleri,

Grup mensuplarının Türkiye’nin Dar’ül Harp olduğu düşüncesini taşıdığı, Nur Cemaati Mehmet KIRKINCI ve Fetullah GÜLEN Grubunu münafık olarak gördüğü, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) İslam inkilabı önünde en büyük engellerden biri olduğunu düşündükleri,”

İşte Gülen’i ters köşeye yatıran o rapor:





KİM BU TAHŞİYECİLER...! Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.



Tahşiyeciler'in Hocası MOLLA MUHAMMED Mehmet Doğan İlk Kez Konuştu | %10...





TÜRKİYE, TAHŞİYE İLMİ GURUBUNA YAPILAN KUMPAS DARBESİ DETAYLARI İLE

2010 da PARALELCİLER Sözde "El Kaide ile bağlantılı bir örgüt iftirası ile operasyon yapılıyor .
2014 de Buna bağlı olarak Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca başta olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Buna Yalancı  İftiracı  Zaman Gazetesi medya darbesini  diyor 
PARALELCİLER İN O kadar çok yalan ve iftiralar varki kararda hem hukuk hem de aklın sınırları zorlanıyor.

İŞTE KONU İLE İLGİLİ ŞAHISLARIN MAĞDURİYET AÇIKLAMALARI VİDEOLARI


Tahşiyeciler Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Erkan Tan



ANL Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Video

Tahşiye Davası'nda 16 ay tutuklu yargılanana yazar Mustafa Kaplan, Beyaz Tv ekranlarında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Örgütün kendisine kurduğu kumpası anlatan Mustafa Kaplan zaman zaman dasinirlendi.
Soruyorum hakime ben niçin içerideyim? Bir kelime bile söylemiyorlar 'diyerek isyan etti.

Erkan Tan'la Tartışalım | Tahşiyecilere Kurulan Paralel Kumpas | 19 Aral...



Mustafa Kaplanı dinleyenler neden hedef olduklarını anlayacaktır.
El Kaide bağlantısı, Dinler Arası diyalog, başörtüsüne furuat ve kurumlar için zekat toplama meselesi.

Bediüzzaman Risalelerde bu günleri işaret etmiş mi. Üst akılın devşirmeleri kimler?

Dinamit | 14 Aralık Operasyonu & Tahşiyecilere Paralel Tuzak | 19 ARAL...



İFTİRA SUÇU ŞÖYLE OLUŞTU



Fethullah Gülen 6 Nisan 2009’da yayınlanan konuşmasında, yeni bir irtica kampanyası başlayabileceği uyarısı yapıyor. El Kaide türü terör yapılanmalarının Türkiye’de zemin bulmasının zorluğunu anlatıyor. PKK’yı ve onun karşısına Hizbullah’ı çıkaran güçlerin El Kaide benzeri örgütleri üretebileceğine dikkat çekiyor. Yeni örgütün isminin Tahşiye olabileceğini ve ellerine silah verilerek ‘Müslümanlar da fırsat bulduğunda teröre bulaşır’ algısı oluşturulabileceğini kaydediyor.

Gülen’in konuşmasından sekiz ay sonra El Kaide’nin Türkiye uzantılarından olduğu ileri sürülen kişilere operasyon yapılıyor.
Örgütle ilgili çalışmayı İstihbarat Daire Başkanı Hüseyin Namal arz ediyor, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal olur veriyor.
 BUNA GÖRE : Gülen konuştu, Zaman bunu haber yaptı ve Ahmet Şahin ile Hüseyin Gülerce köşe yazdı. STV ise Tek Türkiye dizisinde konuyu işledi. Talimat Emniyet içindeki elemanlarına bu şekilde ulaştırıldı.

OLAYIN SAMANYOLU AYAĞI Dizinin grafikeri, senaryo yazarı, stajyeri, yönetmeni ve kanalın en üst düzey yöneticisi suç ortağı.
Sebep senaryo ile yapılan kumpas tamamen çakışıyor.
Zaten bu tür dizileri hep STV bunu yapmaya çalışır.

Tahşiye grubuna yönelik El Kaide haberleri, birçok medya kuruluşunda yer aldı. 26 Ocak 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi ‘Vakit’in eski yazarı El Kaide’nin fikir babası’ başlığını kullandı. 27 Ocak’ta ‘Keleşli kurban kampanyası’ başlığıyla yayımlanan manşet haberde ise, “El Kaide’ye bağlı 57 kişilik örgütün, kurban başına 130 dolar toplayarak elde edilen parayı Afganistan’a gönderdiği ortaya çıkarıldı.” ifadeleri yer aldı.

Resmî operasyon evrakı ve dönemin gazete haberleri, STV DİZİSİ Fetullah Gülen konuşması yapılan operasyonun taraf gazetecileri bu işi Kumpasın Örgütçe yapılışının delilidir.

Posta Gazetesi internet sitesinde Anadolu Ajansı mahreçli haberde operasyonun Tahşiye Yayınevi’nin sahibi Mehmet Nuri Turan’ın şikâyeti üzerine başlatıldığını duyurdu. Haberde, Tahşiye Yayınevi’ni 2004 yılında kurduğunu ve 2012 yılına kadar sahibi olduğunu anlatan Turan, “Doğrudan Fethullah Gülen’den şikâyetçi oldum. Onun emrini yerine getirenlerin tespit edilerek yargılanmasını istedim.” ifadesini kullandı.

Tahşiye grubunun lideri olduğu olduğu ileri sürülen Mehmet Doğan’ın teknik takibe takılan ses kayıtlarını da alıntılarla möntajlama yapılarak kumpas delili yapmışlar.

 BİR ŞEY ANLAYABİLİRSENİZ KONUŞMALAR ŞU ŞEKİLDE Hükümetin başındaki adam senin değil. Onların adamıdır. Ben de diyorum ki git silah yap onları vur, kılıç oynamazsa İslamiyet olmaz. Ferşat’ın babası hocadır. Evin içerisinde çalışıyor, çalışıyor. Bir füze yapıyor, yeter ki yap, serbesttir ha. Şu anda zahiren Müslüman görünen ama şeriatla amel etmeyen Mısır, Suriye, Türkiye, Pakistan, Hindistan, İran bütün âlem-i İslam devletlerin cümlesi yakında kırılacak ve gidecektir.”

PARALEL YAPININ İPLİĞİ PAZARA ÇIKTI . ADIM ADIM 14 ARALIK TAHŞİYE OPERASYONU ve TAHŞİYE KUMPASININ GÜN YÜZÜNE ÇIKMASI

 

ERDOĞAN TAHŞİYECİLERİN BAŞI OLAN MOLLA MUHAMMED DEN BAHSETTİ.KİM BU TAHŞİYECİLER...! İlk Kez Gülen Bahsetmişti. Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.
kim bu tahşiyeciler, tahşiyecilerin lideri Molla Muhammed,
Tahşiyeciler" diye anılan Nurcu gruba "iftira, sahte delil kumpas kurmak" gerekçesiyle cemaate düzenlenen operasyon gündeme bomba gibi düştü.

Peki bu kim bu Tahişyeciler? Tahşiye ismi nereden geliyor? Fethullah Gülen'in 2009 yılında hedef gösterdiği iddia edilen konuşmasından sonra cemaat medyasında "El Kaide yanlısı" olarak tanıtılan Tahşiyecileri ne kadar tanıyoruz?

YAYINEVİNİN ADI TAHŞİYE
Tahşiye Yayınları
http://www.nineva.com.tr/tahsiye-yayinlari-pb2304.html


Tahşiye" aslında yayınevinin ismi. Bu hareketin bağlı olduğu yayınevinin resmi adı aslında. Tahşiye diye bir isim bugün Türkiye'de tescilli olarak sadece bu yayınevinin ismi var.

RİSALE-İ NUR HAREKETİNİN BİR KOLU

Risale-i Nur hareketinin bir kolu olarak bilinen Tahşiyecilerin lideri emekli imam Mehmet Doğan. Doğan Bediüzzaman’ın talebesi Hulusi Bey’in öğrencisi ve aynı zamanda varisi.

Doğu'da Molla Muhammed olarak anılan Mehmet Doğan, Fethullah Gülen'in çeşitli fikirlerine karşı çıkışı ile bilinen bir emekli imam. 

DİNLER ARASI DİYALOG VE RİSALE-İ NUR'UN ÇARPITILMASI ELEŞTİRİSİ

Mehmet Doğan ile Gülen grubu arasındaki temel sıkıntı Risalelerin okunmasında yaşanıyor. Mehmet Doğan, Said-i Nursi'ni eseri olan Risale-i Nur'daki bazı cümlelere ters anlam veren Gülen ve ekibiyle TAHŞİYE YAYINLARI ilmi olarak mücadele ediyordu. Bu mücadelesini "Reddü'l evham" serisiyle kitaplaştırdı.


Doğan, Gülen grubunun Said-i Nursi'nin mesajlarının çarpıtıldığını savunuyor.. Doğan 2005'te yazdığı kitapında Gülen'e yönelik eleştirileri açık bir dille yazdı Doğan, özellikle dinler arası diyalog olarak adlandırılan uluslararası projelere muhalefetiyle tanınıyor.

Nur hareketinin kolu Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan, geçtiğimiz aylarda haklarındaki ithamlarla igili savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.

22 Ocak 2010'da Türkiye çapında El Kaide bağlantılı yerlere düzenlenen operasyonda gözaltına alınmış ve 17 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmişti.

Gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınan Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan ise "Gözümde yüzde doksan oranında görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım" diye konuşmuştu.

‘Tahşiye’ adı altında gerçekleştirilmiş operasyonun somut delilleri işlenen cürmün vahametini göstermeye yeterli. 120 kişinin sahte bilgi – belgelerle; hele bazılarının 17 ay gibi uzun bir süre tutuklanarak hak ve hürriyetlerinden mahrum bırakılması, vicdan taşıyan hiçbir insanın olurunu alamaz. 
Öyle görülüyor ki, bu olaylar bir-ikiyle de sınırlı değil; mağdurlar zincirinin şikayetleri yakında sökün edip üzerlerine üşüşeceğe benziyor. Bu mağdurların müşterek yanlarının İslam’a, İslam ölçülerinden sapmadan ve taviz vermeden hizmet eden kişi ve gruplar olması dikkat çekici bir durum. Bu durum da bize, Cemaate yüklenen bir başka misyonu hatırlatıyor;
İslam’a, İslam’ın ölçüleri içinde hizmet etmek isteyen kişi ve grupları işlevsiz hale getirmek..  

ADIM ADIM 14 ARALIK TAHŞİYE OPERASYONU

 



Nurculuk hareketinin içinde küçük bir grup Tahşiyeci Yayınevi çevresinde Risale-i Nur Külliyatı'nı anlatan eserler yayınlıyor. Grup içinde önemli bir isim olan Mehmet Doğan (Molla Muhammed) özellikle Dinlerarası Diyalog ve Gülen hareketinin insanları maddi açıdan suiistimal ettiğini kitaplarında anlatıyor. Molla Muhammed'in bu çalışmaları en çok Fethullah Gülen'i rahatsız ediyor.
GÜLEN'İN KONUŞMALARI VAAZ MI ŞİFRELİ TALİMAT MI?
İŞTE GÜLEN'İN, SÜRECİ BAŞLATAN O VAAZI...
 

Tahşiye Grubuna yönelik 2010'daki operasyon, Gülen'in açıklamalarıyla başlamıştı. Gülen, 6 Nisan 2009 tarihli konuşmasında, "Türkiye'de Hizbulvahşet'ten sonra El-Kaide'yi icat ettiler. Yarın daha başka şeylerde icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Onları güçlendirirlerse ellerine silahlar da verebilirler... Adlarına da Tahşiyeciler derler. Sonra da Kalaşnikof'lar verirler ellerine, 2 yerde bir şey yapınca bunlar. Demek ki imkan bulunca bunlar da silahlanabiliyor. (...) Allah o fırsatı vermesin komplolarını kendi başlarına dolasın" demişti.

Fethullah Gülen Tahşiyeciler Açıklaması Yıl 2009


Fethullah Gülen - Tahşiyeciler diye bir şey icat edebilirler! (06.04.200...


 Bugün Yazarı Nuh Gönültaş da 26 Nisan 2009'da aynı yönde bir yazı kaleme alıp emekli imam Mehmet Doğan ve grubunu hedef aldı. 

Tahşiye Yayınları'nın bir anda Tahşiye Örgütü olarak lanse edilmesi üzerine düğmeye basan emniyet de Doğan ve grubuna mensup 121 kişiyi "yasa dışı El Kaide örgütü mensuplarının deşifresi" adı altında 22 Ocak 2010'da gözaltına alındı.

Gülen'in Herkul.org sitesinde yaptığı bu konuşma Zaman Gazetesi'nde geniş olarak yer alıyor. Ardından Zaman ve Bugün yazarları, tetikçi haber siteleri Tahşiyecileri linçe başlıyor.

Zaman ve Bugün'ün başlattığı linç kampanyasına Samanyolu TV de katılıyor. Tek Türkiye dizisinde yayınlanan Karanlık Kurul sahnesinde açık bir şekilde Tahşiyeciler terör örgütü gibi gösteriliyor.

Taşhiyecileri hedef gösteren STV dizisinden bir sahne videosunu izle


Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca'nın televizyonlarında yer alan dizi ve belgesellerle ilgili talimatları, bizzat Fethullah Gülen'den aldığı, ses kayıtları ile ortaya çıkmıştı. Kayıtlardan biri Samanyolu TV'de yayımlanan Şefkat Tepe dizisinin senaryosuyla ilgiliydi. Karaca Gülen'e, dizide Karanlık Kurul adını verecekleri bir heyet oluşturmalarının uygun olup olmadığını soruyordu. Onay aldıktan sonra da dizinin senaryosunu Gülen'e onaylatıyordu.

 STV'de yayımlanan Tek Türkiye dizisinde ise El Kaide'e yakın oldukları iddiasıyla hedef gösterilen Tahşiyeciler'le ilgili şu diyaloglar dikkat çekmişti: 

"Seçimler bitti ve rengi belli oldu.. Kısa vadede ölüm kalım savaşı verdiğimiz devam eden dava sürecini (Ergenekon, Balyoz kast ediliyor) gölgede bırakacak yeni hamleyi de devreye sokacağız. Terör, yolsuzluk, irtica, siyasi belirsizlik, ekonomik manüplasyon yani ülkeyi istikrarsızlığa götürecek her türlü malzemeyi kullandık. Yeni projemizin adı Tahşiye olacaktır. Bizler basit bir çete değiliz. Bu köylülere mi bu ülkeyi bırakacağız.

Emniyet İstihbarat ise Ali Fuat Yılmazer imzasıyla bir rapor yayınlayarak Tahşiyeciler grubunun silahlı terör örgütü olarak tanıtıyor.


11 Nisan 2009'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne diğer kumpaslarda olduğu gibi isimsiz, imzasız ve tarihsiz ihbar mektubu geliyor. Mektupta, Mehmet Doğan Grubu ihbar edildi.


A HABER den 14 Aralık Operasyonu tahşiye kumpası
Tahşiye Yayınevi Kurucusu M. Nuri Turan Deşifrede Paralel Örgütün Kurduğu Kumpası Anlattı


22 Ocak 2010 tarihinde El-Kaide operasyonu adı altında 122 Nurcu terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınıyor.

Ateş: Bazı akrabalarımız bile, bize kumpas kurulduğuna inanmadı . Biz ''Allah katında İslam'dan başka din yok'' dedik, Gülen rahatsız oldu .Paralel Örgüt, El - Kaide ile bağlantımızı bulamayınca adımızı değiştirdi.

Tahşiye yayınevi eski sahibi Turan: Gözaltına alındığımız zaman şeker hastasıyım yemek verin dedim ama dinlemediler .

Turan: Operasyon yapan paralel polisler bizi adam yerine koymadı.
A HABER den tahşiye kumpası



Kamera eve ilk  girişte kayda alınmıyor  , Ev aramalarında el bombaları ve silahlar bulunuyor. Bu operasyonlarda 32 kişi tutuklanıyor

Tahşiyecilerin lideri olarak gösterilen Nurcu alim Mehmet Doğan MS hastası, böbrek hastası, şeker hastası ve %90 görme kusuru olduğu halde 17 ay cezevinde kalıyor.

Bugün İstanbul Üniversite Hukuk Fakültesi Dekanı olan Adem Sözüer hazırladığı bilirkişi raporunda bulunan bombaların delil olarak kabul edilemeyeceğini söylüyor.

Tahşiye Yayınevi'nin sahibi Mehmet Nuri Turan kendilerine kumpas kuran Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi, Samanyolu TV ve polislerle ilgili suç duyurusunda bulunuyor.
Polis 14 Aralık 2014 tarihinde startı veriyor ve 31 kişiyi gözaltına alınıyor.

19 Aralık tarihinde mahkemenin verdiği kararla Ekrem Dumanlı yurtdışına çıkış yasağı kararı ile serbest bırakılırken Samanyolu Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve 3 polis tutuklanıyor.

VE FETULLAH GÜLEN İÇİN SON

ABD'de yaşayan Fethullah Gülen hakkında ise terör örgütü yöneticiliği suçlamasıyla tutuklama kararı çıkarılıyor.



2010'da ki Tahşiye operasyonunda gözaltına alınan ve akıl almaz iftiralara maruz kalan isimler şimdi 'hesaplaşma' zamanı dedi.

Tahşiye operasyonunda gözaltına alınan ve emniyette El Kaideci olduklarını itiraf etmeleri yönünde baskı gören mağdur isimler çektikleri sıkıntılı günleri Haber7'ye anlattı.
Yaklaşık 5 yıl önce 2010 yılının Ocak ayı sonlarında El Kaide üyesi oldukları gerekçesiyle evlerinden ve iş yerlerinden gözaltına alınarak emniyette saatlerce hatta günlerce sorgulanan isimler o günlerde neler yaşadı?
Gözaltında tutuldukları Fatih’teki emniyet müdürlüğü binasındapolislerle aralarında ne geçti, onlara neler soruldu, hangi cevaplar alınmak istendi?

FETHULLAH GÜLEN’İ SEVİYOR MUSUN
Gözaltına alınan isimlerden biri o yıl Tahşiye Yayınevi'nde çalışan Abdulhak Akkuş. Akşam saatlerinde evinden alındı. Emniyete götürüldü. 4 saat boyunca sorgulandı. Sorguda akıl almaz sorular yöneltildi ve o sorulara istedikleri yanıtlar alınmaya çalışıldı..
Akkuş o akşamı şöyle anlattı;
Akşam saat 9 gibi evimden aldılar. El Kaide’ye bomba, para ve adam temin ettiğim için gözaltına aldıklarını söylediler. Ben kabul etmedim. 'Bunları kabul et seni göndereceğiz' dediler.  ‘Ben yapmadığım bir şeyi yaptım demem’ dedim.

Onlar da kabul etmemem durumumda ailene ve çevrene ‘Kadın satıyor’ diye seni rezil ederiz dediler. Artık dayanamadım bu psikolojik işkence karşısında ağlamaya başladım. ‘Eğer susma hakkını kullanırsan seni içeri atarlar’ dediler. 
Akkuş o gün orada yaşadıklarının bununla sınırlı olmadığını da söyleyip ilginç notlar paylaştı;
Bana –Amerika’yı seviyor musun dediler ‘Hayır’ dedim, 'İsrail’i seviyor musun' diye sordular. Ben de ‘Başbakanımızın sevmediği bir ülkeyi ben neden seveyim’ dedim.
Daha sonra ‘Peki Fethullah Gülen’i seviyor musun?’ dediler. Ben de'Müslüman olan herkesi severim, kafirleri sevmem' dedim.
 Israrla‘Gülen’i seviyor musun’ diye defalarca sordular. Ben de her seferinde ‘Müslüman ise onu da severim, kafirleri sevmem, İsrail ile işbirliği yapanları sevmem’ deyince sinirlendiler ve bana fiziksel şiddet uyguladılar. 
ŞİKAYETÇİ OLDU
Abdulhak Akkuş, hayatı boyunca karakol görmediğini ve ilk kez o gece gittiği emniyette dün bu soruşturmayı yapan polislerden şikayetçi oldu. Akkuş şikayetiyle ilgili 5 sayfa ifade verdiğini de söyledi.
O DEMOKRASİ DİYE BAĞIRANLAR O ZAMAN NEREDEYDİ?
Yaşadıklarının tekrar gündeme gelmesinin bile kendisini rahatsız ettiğini söyleyen Cezmi Çatalkaya ise ‘O gün bize bunları yaşatanları Allah’a havale ediyorum, davamı da açtım bu dünyada da hesaplaşacağım’ diyor.
Çatalkaya, ‘Sabahın 5’inde gelip evimi aradılar. Hiçbir suçumuz olmadığı halde bizi içeri aldılar. Önceki gün Vatan Caddesi’nde ‘Demokrasi, özgür basın’ diye bağıranlar o gün bizim için sokağa çıkmadılar. Bunların maksadı belli’ dedi.

Ömrü boyunca karakol yüzü görmediğini ve o gün yaşadıklarından sonra psikolojik sıkıntılar yaşadığını, 2 yıldır da şeker hastası olduğunu söyleyen Cezmi Çatalkaya ‘Beni zorla El Kaide üyesi yapmaya çalıştılar. Benim ne ilgim olabilir dedim. Nerede eylemde bulunmuşum, kimi vurmuşum dedim. Bunları kabul etmiyorum deyince bana beni iğrenç iftiralar atarak ifademi istedikleri yönde verdirmek istediler’ dedi.

‘ZAMAN’A ABONE OL’ VE ‘PARA VER’

Zaman gazetesine abone olmayınca bu kişilerin hedefi haline geldiğini şöyle anlattı. Çatalkaya ‘Dükkanıma gazete getirdiler istemedim. Apartmana yolladılar yırtıp attım. Bunu apartmanda bir arkadaş gördü. Beni apartman toplantısı diye abiler toplantısına götürdüler. Himmet parası istediler. Ben veremem dedim. Bunları söyledikten sonra beni listeye almışlar. Sonra da gözaltına aldılar’ dedi.

‘BİZE MUSTAFA KAPLAN’I ANLAT’ DEDİLER

2010’da gözaltına alındığında El Kaide Sarıyer sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Engin Tavukçu da ‘Saat 5’te işteyken evimi bastılar, eşimin o günden beri ruh ve beden sağlığı bozuldu ciddi sağlık sorunları yaşadı ve saat 7 gibi de beni işyerimden aldılar’ dedi.
Tavukçu 3 günden fazla gözaltında olduğu sürede yaşadıklarını tüm açıklığıyla anlattı;
İşyerimden gözaltına alıp götürdüler. Mesai arkadaşlarımın gözünde terörist durumuna düştüm. İtibarsızlaştırıldım. Çok sıkıntılı günler yaşadım 3 yıl içinde. Anlatılacak gibi değil. Ne olduğunu anlamadan Vatan’daki emniyete götürdüler. Sonra emniyetin otoparkına götürdüler. Bir araca bindik. Bana Mustafa Kaplan’ı sordular. 'Canlı bomba olmayı düşündün mü?' diye sordular. Ben bir kediyi bile incitmekten kaçınırken neden canlı bomba olayım dedi. Sonra benim bu tür işlerle ilgim olmadığını anlayınca ‘Bu bir şey bilmiyor. Şimdi sen savcıya çıktığında şunları söyle ‘Mustafa Kaplan son zamanlarda cihattan çok bahsetti. Bu konuşmalar beni cihada yönlendirdi diye söyle’ dediler. Bana bunları söylediği takdirde 'işinden çıkarılsan da sana iş bulacağız' da dediler. 
Bu olaylardan sonra İstanbul içinde beni 3 yere sürdüler. Son olarak uğraşlarım sonucu geçtiğim aylarda tekrar eski işyerime döndüm


MAZLUMLARIN ÂHI TUTTU


ASLINDA mesele dinî=teolojik bir meseleydi ve çözümünü din alimleri tartışarak, müzakere ederek barışçı yoldan çözmeliydi.

Birileri bunu yapmadı. Kendilerini tenkit edenlerin aleyhinde, İslam ahlakına, din kardeşliğine yakışmayan komplolar kurdular, onları tutuklattılar ve on yedi ay zindanda süründürdüler.


Merhamet etmediler… Nice kimseyi ve çoluk çocuğunu perişan ettiler.


Yaşlı, hasta, gözleri görmez muhterem bir hocaefendinin yıllar boyunca kullandığı ilaçlarını cezaevinde verdirtmediler, hayatını tehlikeye attılar.


On yedi ay tutuklu olarak cezaevinde kalmak… Bunun ne demek olduğunu, hapis yatmamış kimseler bilmez ama bu fakir çok iyi bilirim.


Mahbushanede zaman çok ağır ilerler. Her dakika mahbusun, tutuklunun beynine tokmak gibi iner.
On yedi ay ne ki demeyin sakın. On yedi ay değil, on yedi gün yatsanız böyle konuşmazsınız.


Bugünkü tutuklamaların ardında, birtakım Müslümanlara yapılan komplolar, merhametsizlikler, adaletsizlikler, insafsızlıklar vardır.


Bunların iki sebebi vardır:
Beşerî sebepler…
Kader-i ilahî…
On yedi ay suçsuz yere zindanlarda sürünenlerin âhı tutmuştur.
Üzerinde sanıkların değil, komplocuların parmak izi bulunan silahlar…


Zulüm bumerang gibidir. Döner dolaşır atanın başına çarpar.


Vaktiyle gazeteci Mustafa Kaplan tutuklandığında, bugün yaygara kopartanlardan küçük bir inilti bile çıkmamıştı.
ABD’li, AB’li bazı ağızların protestolarına kulak asılmamalıdır. 1984’te basın ve fikir suçundan tutuklandığımda onların sesleri çıkmamıştı.


Sakın inanmayın, kanmayın, aldanmayın… Basın hürriyetiyle ilgisi yok bu olup bitenlerin.
Bumerang döndü dolaştı ve atanın başına vurdu.
Daha çok şeyler olacak.
Yaşayan görecek…


Bu iş (Allah korusun) iç savaşa kadar gidebilir.
Fitneyi ilk kimler başlattı?


Evvel yoğ idi, şu Dinlerarası Diyalog… Üç ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da Cennetliktir hezeyanını kimler çıkarttı?
Bu işin içinde Papalar, papazlar, pastörler, hahamlar da var…
Siz unuttunuz mu bilmem, bendeniz unutmadım, Mardinde Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog festivalinde aynı anda çanlar çılgınca çalarken ezanlar okunmuştu.


Bunları tenkid edenler on yedi ay yattılar. Kendileri, aileleri perişan oldu. On yedi ay boyunca nasıl geçindiler?
Mahbuslar zindandan çıkamaz ama mazlumların duaları o kalın duvarlardan, demir kafesli pencerelerden kolayca çıkar ve ötelere yükselir.


Cenab-ı Hak hepimizi bildiğimiz zindandan, benlik zindanından, holiganlık zindanından kurtarsın.

Mehmet Şefgi Eygi


AMAÇLARI ERDOĞAN'A VE TÜRKİYE'YE DİZ ÇÖKTÜRMEKTİ
Küresel güçlerin taşeronu Gülen terör örgütünün Türkiye içindeki kirli amaçları deşifre olmaya devam ediyor.

"ASIL AMAÇLARI ERDOĞAN'A VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE DİZ ÇÖKTÜRMEKTİ"
A Haber ekranlarında yayınlana Deşifre programına konuk olana İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, "17 Aralık bir darbe girişimidir. Bakanların, bürokratların çocukları içeri alınmış ülke kaosa sürüklenmek istenmiştir. Bütün bu hareketlerin neticesi ve hedefinin Recep Tayyip olduğunu biliyorum. Seçim yoluyla Recep Tayyip Erdoğan'ı indiremeyeceklerini anladılar. Bundan dolayı ya öldüreceklerdi ya da darbeyle indireceklerdi. 17 Aralık ve Gezi olaylarının amacı budur.

Tayyip Erdoğan'ın şahsını ve onun şahsında Türkiye cumhuriyetine diz çöktürmekti. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarından MİT'in dahi haberi yoktu. Yargıya karşı eylem yapmak yargıya karşı bir saldırıdır. 25 Aralık dosyası darbe sonrası dönem için hazırlanmıştır. 25 Aralık dosyası gerçek olsaydı bu ülkede ne kadar yatırım yapmış iş adamı varsa içeriye atılacaktı." ifadelerini kullandı.

"GÜLEN'İ KIZDIRACAK NE HALT ETTİN"
Paralel yapının mağdur ettiği isimlerden biri olan Mehmet Nuri Turan(Tahşiye Yayınevi eski sahibi) Gülen Örgütü ile ilgili dikkan çeken açıklamalarda bulundu. Turan, "Polis memuru bana sen Fettullah Gülen'i kızdıracak ne halt ettin dedi. 

Paralel yapının düzenlediği operasyon sonrasında ben de tutuklandım. Şeker hastası olduğumu söyledim ve parasını vererek bir şeyler istedim ancak hiçbir şey verilmedi ve baygınlık geçirdim. Operasyon yapan paralel polisler bizi adam yerine koymadı" sözlerini sarf etti.

"EL-KAİDE İLE BAĞLANTIMIZI BULAMAYINCA ADIMIZI DEĞİŞTİRDİLER"
Bir diğer paralel yapı mağduru Bünyamin Ateş, ""Paralel örgüt El-Kaide ile bağlantımızı bulamayınca adımızı değiştirdi. Kamuoyu bilsin ki biz Tahşiyeci değiliz müslümanız tüm müslümanları kardeşimiz biliriz. Biz asla şiddet yanlısı değiliz. Biz ''Allah katında İslam'dan başka din yok'' dedik Gülen rahatsız oldu. Bazı akrabalarımız bile bize inanmaz oldu."

 

17 ARALIK’A KARŞI DİK DURAN HÜKÜMETİN ALKIŞLANMASI GEREKTİĞİNİ BELİRTEN IŞIK, “DARBE GİRİŞİMİ ENGELLENMESEYDİ BELKİ DE BUGÜN MECLİS AÇIK OLMAYACAKTI” DEDİ.
http://www.yirmidorthaber.com/politika/darbe-girisimi-engellenmeseydi/haber-982733

 

17 ARALIK’INKIYMETİNİ BİLELİM

Yeter ki, kaos olsun, istikrar bozulsun, devleti oluşturan unsurlar sarsılsın.. Paralel yapı çetesinin ve onlara yandaşlık edenlerin, bütün dertleri, davaları bu. Ak Parti düşmanlığı, Recep Tayyip Erdoğan hazımsızlığı dahi onlar için söz konusu gayeye götürücü vasıta ve vesilelerden ibaret. İhanet ki ne ihanet; satılmışlık ki, ne satılmışlık..
17-25 Aralık operasyonlarının hükümeti, daha doğrusu Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmeyi hedefleyen “darbe girişimleri” olduğunu çok iyi biliyorlar.
Bunu CHP’liler, MHP’liler ve “malûm yapı”yla “çıkar işbirliği” yapan diğerleri çok iyi biliyor.
Gezi olaylarından bir süre önce, “malûm yapı” mensuplarının Yargı’daki uzantıları için “4 bin militan!” diyen Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor; 
Ergenekon operasyonlarının sürdüğü günlerde “Malûm Yapı”yı yerden yere vuran, şimdilerde ise Okyanus Ötesi’ne sıcak mesajlar gönderen MHP’li Özcan Yeniçeri de…
Hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun sokaktaki her bir vatandaş, ortadakinin bir “darbe girişimi” olduğunun farkında.
Sayın Erdoğan dostları da, düşmanları da oyunu görüyor.
Ben bunu çok önemsiyorum; 17/25 Aralık operasyonları, toplumun olan bitenle çok daha yakından ilgilenmesini sağladı.

“DÖNEMİN BAŞBAKANI” YAZMIŞLARDI DÖNEMİN HAŞHAŞİ ÖRGÜTÜ OLDULAR.

Cumhurbaşkanı Erdoğan DEİK’te yaptığı konuşmasında 14 Aralık’ta Cemaat’e yönelik operasyonla ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan “Dönemin Başbakanı yazanlar, dönemin örgütü oldu” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Wyndham Hotel’de gerçekleştirilen Genel Kurulu’nda konuştu. Erdoğan, burada gündemi değerlendirirken “Dönemin Başbakanı yazmışlardı, dönemin örgütü oldular” ifadesini kullanarak şu şekide konuştu;
“DÖNEMİN HAŞHAŞİ ÖRGÜTÜ”
“Dönemin Başbakanı yazmışlardı, dönemin haşhaşi örgütü oldular. Bizim için ‘dönemin başbakanı’ diyen, dönemin ‘Haşhaşi örgütünü’ de inşallah hiç kimse hatırlamayacak.”
Erdoğan’ın konuşmasından satır başları;
DEİK’in yeni yönetiminin bundan sonra yapacağı çalışmalar için çok teşekkür ediyorum. DEİK Türkiye’nin büyümesine katkı sağlamaya devam edecek.
“HEDEF 2023″
Tüm hedeflerimizi 2023′e yoğunlaştırıyoruz. 2023 bizim sadece iktisadi hedeflerimizi gösteren bir yıl değildir. 2023 iktidisadi olduğu kadar siyasi ve sosyal da bir yıldır. Uluslararası politikada ilerleyeceğimiz de bir yıldır. Eğer 2023 diyorsak ve buna inanıyorsak bunun mücadelesine bugünden itibaren başlamalıyız. Meseleye bir dava olarak bakmadıkça zafer gerçekleşmez.
Darbe girişimi, saldırıların herhangi birinde boyun eğseydik, tuzağa düşseydik, bugün 2023′en bahsedemezdik.
“DARBE GİRİŞİMLERİNDEN O KADAR EMİNLER Kİ…”
Biz bugünlere kolay ulaşmadık. 2012′den bu günlere gelen süreç dikensiz bir gül bahçesi değildi. Darbe senaryoları hazırlandı. Şahsıma tehdit ve suikast girişmleri oldu. Halkın seçtiği bir parti kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Sokaklar hareketlendirildi. Geçen yıl 17-25 Aralık olaylarını yaşadık. Eğer geçen yıl bu zamanlar boyun eğseydik bugünlere gelemezdik. Darbe girişimlerinden o kadar eminler ki iddianamede dönemin Başbakan’ı ifadesini kullandılar.
“DÖNEMİN HAŞHAŞİ ÖRGÜTÜ OLDULAR




Dönemin Başbakanı yazmışlardı, dönemin haşhaşi örgütü oldular. Bizim için ‘dönemin başbakanı’ diyen, dönemin ‘Haşhaşi örgütünü’ de inşallah hiç kimse hatırlamayacak.
Senaryolaru üst akıl yazıyor. Ondan aldığı emirle hareket ediyorlar. Üst akıl ne diyorsa onlarda el pençe önünde divan duruyorlar.
“BASIN SUSTURULUYOR DİYE KAMPANYA BAŞLATTILAR”
Savcı 14 Aralık’ta bir operasyon başlattı. Hiç kimse önceden olduğu gibi dava sonuçlanmadan linç edilmiyor. Ancak malum çevreler basın susturuluyor diye bir kampanya başlattı. AB tatil gününde bunla ilgili açıklama yapıyor. Ne kadar da hassaslar.
“BURASI GUGUK DEVLETİ Mİ?”
Ben bu AB’nin en büyük ülkesine PKK terör örgütünü ülkenizde besliyorsunuz diye sorduğumda aldığım cevap bir hiç, yada burası hukuk devleti dendi. Burası ne Guguk devleti mi? O yüzden Türk yargısının kararlarına saygı duyacaksınız. İsrail bu sene 16 gazeteci katletti. AB neden sustu.”
14 ARALIK OPERASYONU
14 Aralık’ta paralel yapıya yönelik gerçekleştirilen operasyonu dikkatle takip ettiğini kaydeden Erdoğan, “Dikkatli ve temiz bir süreç yürütülüyor” dedi. “Basına sansür” iddiasını yalan olduğunu kaydeden ve Avrupa Birliğine yüklenen Cumhurbaşkanı, “Türkiye’deki yargının kararlarına ve tasarruflarına saygı duyacaksınız. Neymiş gözaltına alınanlar gazeteciymiş. Gazeteciler suç işlemez mi? İsrail sadece bu yıl 16 gazeteci öldürüldü. Neden sesinizi çıkarmadınız?” ifadelerini kullandı. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü;
“SİZ ONLARA BAKMAYIN”
Türkiye’nin itibarı şöyle oluyor böyle oluyor, diyorlar. Onlara siz bakmayın. Türkiye itibarını sahte manşetlerle elde etmiş değildir. Türkiye güçlü ekonomisi ile zaten itibarlıdır. Mazlumların ve barışın yanında olduğu için zaten itibarlıdır. Biz öyle sahte raporlarla, siyasi raporlarla, kürsülerden yapılan paralel açıklamalar ile kendisine istikamet çizecek bir hükümet değiliz.
“BİZE NASİHAT VERECEĞİNİZE…”
Gezi’de ve 17-25 Aralık operasyonlarında bu ülkenin seçimliş hükümetine darbe yapılırken AB susuyordu. Aynı şekilde Mısır’da ve Suriye’de, Ukrayna’da bunlar sustular.Bize nasihat vereceğinize ülkemizde kalan Suriyeliler’e destek verin.,
Kobani’ye verilen mühimmatlar terör örgütlerine gitti. Kobani’de halk yok 3 bin savaşçı var. Peki Kobani kadar Halep’e neden sahip çıkmıyorsunuz. İşte koskoca bir soru işareti var. Biz bunu biliyoruz ve ona göre hareket ediyoruz. Esed rejimi yeni bir yapılanmanın içine girerse orada bu benim ülkem içinde bir tehlike oluşturur.
Türkiye AB önünde kapı kulu değildir. Türkiye azarlanacak, kendisine gündem belirlenecek bir ülke asla ve asla değildir.
Sahte rapor hazırlayanlar bırakın hazırlamaya devam etsinler. Onlar itibarlarını kaybettiler. Biz işimize bakacağız. Onların işi bizi engellemek bizim işimiz ise daha hızlı ilerlemek. Onlar eski Türkiye’yi getirmek isteyecekler biz ise yeni Türkiye’yi kurmak için çok daha fazla çalışacağız.
“FAİZLER NE KADAR DÜŞERSE YATIRIMCININ ÖNÜ O KADAR AÇILIR”
Cumhurbaşkanı olarak inşaat sektörünü hafife alacak kimseye asla tahammülümüz yoktur. Ben buradan finansçılara kredi konusunda gözlüklerini iyi seçmeleri çağrısında bulunuyorum. Çünkü faizler ne kadar düşerse yatırımcının da önü o kadar açılır. Burada el ele vermek durumundayız. Bunu Başbakanlık döneminde neden yapmadın diyebilirsiniz. Başbakanlık döneminde başarısız olduğum tek konu budur.”

PARALEL ÇETESİ ONLAR BU MENFUR EMELLERİNE ASLA ULAŞAMAYACAKLARDIR..
Devlet erkleri oynanan ve oynanmak istenen oyunların tamamen farkındadır. Çünkü, vesayet rejimi tamamen çökmüş, iflas etmiş, etki ve etkinliğini külliyen yitirmiştir. Bundan böyle Türkiye, dış patentli ekonomik, politik ve kültürel müdahalelerin serbest oyunlarını oynadığı edilgin bir ülke olmayacaktır; kendi değerleriyle dirilişe geçmiştir çünkü artık o, dedikleri dinlenen, söylediklerine kulak verilen, bölgedeki gücü kabul edilen dinamik, etkin bir konuma yükselmiştir.
 Türkiye’de demokrasinin kalıcı kılınması ve nesilden nesle aktarılması, ancak yeni bir anayasa inşasıyla ve yine Türkiye’de kalıcı bir iç barışın temini ancak çözüm sürecinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Bunu bildikleri içindir ki, Ak Parti’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmesini engellemek ve çözüm sürecini çözümsüzlüğe kilitlemek peşindeler..
Dış güdümlü bu iki gündem etrafında, gözleri bağlı dolap beygiri gibi dönüyorlar; dönsünler de kuyudaki suları/ siyasi kredibiliteleri çoktan tükendi farkında değiller..  

FETHULLAH GÜLEN BATI NEZDİNDE DE BİTECEK!

Paralel örgütün medya şefi Ekrem Dumanlı hakkında şu satırları yazdığım saatlerde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Fakat bu durum Ekrem Dumanlı’nın 22 sayfa tutan ifadesinin yalanlarla dolu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Fethullah Gülen'in liderliğindeki bu suç örgütü yalan söylemek ve iftira atmak konusunda özel olarak uzmanlaşmış bir örgüt...
Ekrem Dumanlı hayatında Fethullah Gülen'den talimat almadığını söylüyor. Buna kargalar bile güler. Ekrem Dumanlı dediğiniz adam ortaokul seviyesinde bir Türkçe hocası iken Gülen’in her türlü talimatına sorgulamaksızın uyacağını gösterdiği için bu noktalara geldi. Gülen legal talimatların yanında illegal talimatlar da verebilen iki-yüzlü bir örgüt lideriydi. Dumanlı her türlü illegal talimatı uygulayan bir adamdı. Tahşiyecilere yönelik kumpas olayı da bunun örneğidir. Bunun gibi onlarca örnek vardır. İşte şimdi Dumanlı ve Hidayet Karaca bunun bedelini ödeyecekler. Gülen’in bir yüzünde hoşgörü, diyalog, insan hakları, demokrasi gibi maskeler vardı. Öbüründeyse istihbarat operasyonları, kumpaslar, sahte kanıt üretmeler, KPSS soruları hırsızlığı hatta kanlı cinayetlere yol verme gibi karanlık bir yüz vardı. 
Evet bu son söylediğimi bilerek söylüyorum... Ben adil bir adamım. Mesela geçen hafta paralel örgütün cinayet işlemekle görevli bir birimi olmadığını tarzlarında cinayetin olmadığını söylemiş biriyim. Paralel örgüt de adil yargılanmalıdır. Benim bu söylemimi Samanyolu hemen ana haberinde kullandı. Gülen Batı nezdinde meşru algılanmak için doğrudan silahlı bir birim kurmamıştır. Fakat bu demek değildir ki bazı cinayetlere dolaylı ve taşeronlar aracılığıyla Gülen’in bağlantısı olmamıştır. Hrant Dink Cinayeti, Gülen'in Batı'daki itibarını yerle bir edecek olaydır. Bu süreci hep beraber yaşayacağız. Ergenekon operasyonunun başlatılması ve TSK’nın Gülenist yapı tarafından ele geçirilmesi süreci Gülen için hayatiydi. 2007-8’de tek gündemi buydu Gülen’in. Türk devleti içindeki paralel istihbarat Hrant Dink’in öldürüleceğini Gülen’e bildirmişti. Gülen'den kendi polis istihbaratına gelen talimat netti: Sakın engellemeyin hatta teşvik edin...
Evet yanlış okumadınız... Pensilvanya, Hrant Dink cinayeti ile ilgili engellemeyin ve teşvik edin talimatını vermiştir. Bunun üzerine Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek bu olayı organize etmiştir. 2008’deki Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun bu iki polisle ilgili kanıtları çok nettir. Mesela Hayko Bağdat da Akyürek-Yılmazer ikilisinin cinayette aktif rol oynadığını söylerdi hep. Şimdi cemaatin kanalından maaşa bağlanınca Hrant için adalet duygusunu yitirmişe benziyor. Dink’le ilgili talimatın Gülen’den gittiğini şu an hem MOSSAD hem de CIA bilmektedir. Bu iki teşkilat Türk devletine de bu bilginin kendilerinde olduğunu belirtmiş ve yeniden Türkiye-ABD-İsrail arası stratejik ortaklık günlerine dönülürse Gülen’in Dink cinayeti gerçeğinin Batı medyasının manşetlerine çıkacağı garantisini vermişlerdir. Aslında hem Washington hem Tel-Aviv Gülen’in Türkiye halkı nezdinde bittiğini ve bir daha kendine gelemeyeceğini biliyor. Şu an Türkiye’yi istedikleri dış politika çizgisine getirmek için Gülen’i rehine gibi kullanıyorlar. Türkiye ise bir yandan direniyor bir yandan elindeki güçlerle pazarlık yapıyor. Türkiye ile ABD-İsrail bloğu uzlaştığı an Gülen’i portakal gibi sıkıp atacaklar. Gülen’in Dink cinayetindeki parmağının ortaya çıkması ile tüm cemaat Batı’dan deport edilecek. Hiç merak etmeyin 2010’lu yıllar içinde Gülen ve örgütünün şu an Türkiye’de itibarı nasıl sıfırsa Washington ve Brüksel’de de durum aynısı olacak.
 İşte tüm bu süreçlerde paralel emniyet kadar paralel medya da vardır. Ali Fuat Yılmazer ile Ekrem Dumanlı arasında Yurt Atayün ile Hidayet Karaca arasında fark yoktur. Bunların hepsi Gülen’in talimatıyla suç işlemiş adamlardır. Bunlardan biri almış, öbürü pişirmiş, bir diğeri yemiştir. Bu düzeneğin tüm parası da TUSKON vesilesiyle sağlanmaktadır. Paralel örgüt önce elindeki devlet gücüyle himmet, yani haraç toplar sonra bu kara para TUSKON’da yıkanır ve legalize edilir. Sonra da bu para cemaatin çeşitli damarlarına zerk edilir. Paralel yapı aynı zamanda örgütsel bir yolsuzluk ağıdır.
 İşte şimdi bu örgütsel yolsuzluk ağının santrali olan TUSKON iş dünyasında partner bulmakta zorlanıyor. İş dünyasının çoğunluğu TUSKON’a mesafeli. Fakat köşeye sıkışmış TUSKON çetesine hayat öpücüğünü ise CHP veriyor. Geçen yazımda CHP’nin finans ayağının baronlarından Bülent Ünal’ın TUSKON ile ortaklığını anlattım. Ünal'ın başında olduğu şirket TUSKON’u yeniden aklama ve sisteme sokmanın peşinde koşuyor. Ünal ve şirketi bu tavırlarında ısrar ederse Türk devleti de gereğini yapacaktır. CHP tabanından en nefret edilen adam Fethullah Gülen. Fakat CHP üst yönetimi tuhaf biçimde CHP tabanının nefret ediği bu örgüte yardım ve yataklık ediyor. Bu ilişkiler de elbette bir gün çözülecektir...

YENİ ŞAFAK / Cem Küçük


KÖŞE YAZISI DA DELİL OLUR BİR 'KIL' DA

Paralel yapının marifetleri öyle görünüyor ki, sayarak bitmiyor. Yalan, iftira, entrika, darbecilik, dini istismar, yetkiyi ve görevi suiistimal, kadrolaşma, emanete hıyanet, güveni kötüye kullanma vs.
Bütün bu özelliklerini göstere göstere sergiliyorlar ve pişkince.
Ama bugünlerde gördüğümüz daha açık bir özellikleri de cazgırlıkla suçluyken güçlü görünme konusunda sergilenen üstün performans ve pişkinlik. Operasyonu günler öncesinden polisin içindeki köstebekleri marifetiyle öğrenebildiklerine göre aslında haklarında başka delile bile gerek yok.
Polisin içinde hala devlete veya polis teşkilatındaki hiyerarşik düzene değil kendilerine çalışan elemanlarının olduğu aslında bu olayla birlikte kesinlik kazandı. “Nerede, hani paralel? Gösterin de gidip biz de üye olalım” diye Kılıçdaroğlu triplerine yatmalarına gerek yok. Bu hali görüp de “işte paralel” diyerek kimsenin salağa yatmasına veya başkasını aptal yerine koymasına uygun bir durum yok artık.
Daha kimsenin ruhu duymamışken polisin içindeki elemanları eliyle öğrendikleri bilgileri sosyal medya üzerinden paylaşarak bir de kalkışma örgütlediler. Yetmiyor, kısa süre içinde dünyada şimdiye kadar himmet paralarını yedirdikleri medyadaki etkili çevrelerdeki bütün adamlarını harekete geçirerek kendilerine yapılacak olan operasyonu daha yapılmada, bir “özgür basını susturma, muhalefeti bastırma” olarak anlatıp onları sazan gibi düşürüyorlar.
Halihazırda aralarında yüzlerce gazetecinin de bulunduğu 50 bin kişinin tamamen keyfi ve işkence şartları altında tutuklu bulunduğu, her gün onlarca kişinin sivil gösterilerde hayatını kaybettiği Mısır’a dair hiç bir tepkilerini duymadığımız  yabancı basından ve siyaset çevrelerinden henüz olmamış ve muhtevası belli olmayan operasyonlar için müthiş bir tepki kampanyasını bu sayede görmüş oluyoruz. Göz yaşartıcı bir hassasiyet, “özgür basın” adına umut verici bir görüntü doğrusu
Aslında bu vesileyle bu yapı psikolojik harp teknikleri konusunda da hiç de az marifetli olmadığını ortaya koymuş oldu. Şimdiye kadar saman altındaki yollardan sessiz sedasız ne sular seller yürütmüş olduklarına dair başka bir delile de, bilgiye de gerek bırakmıyorlar. Bu marifeti, taa, altmışlı yılarda Komünizmle Mücadele yıllarında kontrgerilla temrinleriyle kapmış olduklarını bugün daha iyi anlıyoruz.
14 Aralık’ta başlatılan operasyon aslına bakarsanız, örgütün suç işleme tarzını en açık şekilde ele veren bir olayın mağdurlarının şikayeti üzerine başlatılmış bir operasyon. Polis, yargı ve medya işbirliği içinde hedef alınan herhangi birinin hayatının kısa süre içinde nasıl karartılabildiğine dair mükemmel bir örnek. Bu örnek sadece ismi bile paralel yapı tarafından “tahşiye” diye konulan gruba mahsus da değil. Paralel yapının herhangi bir faaliyet alanına giren her kişi veya gruba karşı bu yapının muamele tarzı bu.
Bu yanıyla yaptıkları mafya örgütlenmelerinin yaptığından farksız. Bir farkla, şimdiye kadar Türkiye’de dini ve milli motifleri bu kadar etkili ve yaygın bir biçimde kullanabilen ve başta yargı ve emniyet olmak üzere devletin bütün birimlerinde bu kadar yaygın bir biçimde örgütlenmiş bir mafya örgütü yoktu.
Dershane alanına giren ve bu konuda yapıyla rekabet eden biri görüldüğünde hemen paralel yapıyla bağlantılı bir savcıya o kişi hakkında bir uydurma ihbar mektubu gönderiliyor, savcı hemen bütün iletişim araçlarını, telefonunu dinleme kararı alıyor ve kısa süre içinde o kişiye çökülüyor.
Yolsuzluğa karşı temiz toplum aradıkları yok. İstedikleri şey, kendilerine haraç vermeyen, kendilerini görmeyen hiç bir bakanın, hiç bir başbakanın kalmaması idi. 17 Aralık yıllardır her tarafta denedikleri bu “çökme” işleminin hükümete karşı sergilenmesinden başka bir şey değildi.
Tahliye edildikten sonra pişkin pişkin kalkmış “basın susturulamaz” diyor. Basını susturmak isteyen varmış gibi. “Ortada delil diye hepsi hepsi iki köşe yazısı bir haber” diyor. Bununla mı suçluyorsunuz diyor. Milleti aptal yerine koyarak.
Sayın “gazeteci”. Kimseyi iki köşe yazısı için aldıkları yok, bunu sen de biliyorsun aslında ama yine söyleyelim. Ortada o köşe yazıları ve haberler marifetiyle mağdur edilmiş, hayatları karartılmış insanlar var. Hiç bir suçları yokken evlerine örgüte bağlı polisler eliyle bomba konulmuş ve bu bombalar yüzünden “terör örgütü” diye iftira atılmış insanlar var. O “iki köşe yazısı” da pekala o suçların delilidir. Bazen bir “kıl” da bir cinayet mahallinde olayın aydınlatılması için bir delil olabilir.
Yoksa, basını susturmak isteyen kim? Basın susturulmuş olsa, senin basının adliye meydanının önünde oynadığın gülünç kahramancılık oyununu canlı canlı televizyondan verebilir miydi? Anlayana, o görüntünün kendisi suratına çalınmış bir cevaptır. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Hayatlarını kararttığınız, mafya gibi mallarına, mülklerine, özgürlüklerine çöktüğünüz insanlara karşı dini de, hizmeti, de demokrasiyi de kalkan olarak kullandınız. Gazeteciliği, özgür basın söylemini mi kullanmayacaksınız?
Enselenmiş darbecilik ve hırsızlıklarınızı örtbas etmek için istediğiniz kadar cazgırlık yapın, yaptığınız herşey sizi daha da batırıyor. Halk nezdinde meşruiyetinizi, inandırıcılığınızı, güvenilirliğinizi kaybetmişsiniz.
Yıllarca himmetlerini sömürdüğünüz masum Türk halkı nezdinde kaybettiğiniz itibarınız size pul olarak yeter.

YENİ ŞAFAK / YASİN AKTAY

'TEK PARTİLİ HÜKÜMETLER'…İSTİKRARLI DÖNEMLER' SAYESİNDE MÜMKÜN OLABİLMİŞTİR!

'Menderes Hükümetleri'…
'Özal Hükümetleri'…
'Erdoğan Hükümetleri'…
Bu üç dönem dışında, Türkiye'nin çağ
atladığı, hafızalara kazınan atılımların
gerçekleştiği başkaca dönem yoktur!
Diğer tüm süreçlerde geriye gidişin
fitili ateşlenmiş, biriken kaynaklar
kısa sürede tükenmiş, her defasında
krizli yıllara hızla geri dönülmüştür…
Konuyu biraz daha somutlaştıralım…
İlerleme dönemlerinde tüm yapılanları
değil belki ama, şu an duyduğunuzda
bile 'vay canına' diyeceğinize emin
olduğum birkaç eseri sıralayayım;
Adnan Menderes Dönemi…
Çimento-Şeker fabrikaları ilk
onun döneminde yapıldı. İstanbul'da
'Barbaros Bulvarı, Vatan Caddesi,
Büyükdere Caddesi, Millet Caddesi,
Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu)'
bu dönemde açıldı…
'Orta Doğu Teknik Üniversitesi' ile
İstanbul ve Ankara illeri dışında ilk
ve ülkenin de dördüncü üniversitesi
olan 'Karadeniz Teknik Üniversitesi'
yine Menderes döneminde yapıldı…
Böylece, Padişah I. Abdülhamit
tarafından 'Mühendishane-i Bahr-i
Hümayun' adıyla açılan İstanbul
Teknik Üniversitesinden 180 sene
sonra, Türkiye iki tane daha güzide
Teknik Üniversiteye kavuşmuş oldu!
Turgut Özal Dönemi…
Daha önce, kişilerin üzerinde 1 dolar
da olsa döviz bulundurması yasaktı!
Serbest bırakıldı…
İhracat 3.2 milyar dolardı, 13 milyar
dolara çıkartıldı, önündeki engeller
kaldırıldı, üretici ihracatı öğrendi…
Telefon ve diğer iletişim araçları,
alt yapı kurulup yaygınlaştırıldı…
Tekelci-yasakçı zihniyet terk edilip,
serbest piyasa ekonomisine geçildi…
GAP'takiler ve dünyanın en büyük
üçüncüsü 'Atatürk Barajı' inşa edildi!
Tayyip Erdoğan Dönemi…
İnsan Hakları, Düşünce Özgürlüğü,
Din ve Vicdan Hürriyeti alanında
mucizeden öte atılımlar bu dönemde
gerçekleştirildi…
Her türlü vesayet ortadan kaldırıldı…
Ülke duble yollarla bezendi, Yüksek
Hızlı Tren projesi, metrolar hayata
geçirildi, THY dünya lideri oldu…
Okulların, hastanelerin sayısı,
Cumhuriyet Tarihimizde hiç
rastlanmadığı kadar, eski rakamların
toplamını üçe-beşe katlayarak yapılıp
toplumun hizmetine sunuldu…
Uzaya altı uydu atıldı, milli harp
sanayi, telekomünikasyonda dev
atılımlar hep bu dönemde kaydedildi!
Marmaray'ı, Avrasya Tünelini,
Marmara geçişini, Üçüncü Köprüyü,
dev Hava Limanını sayalım ama tüm
hizmetlere değinmeye kalksak sütun
yetmez diye burada bırakalım!
Geçmişteki diğer zamanlar zaten;
Koalisyonlar, istikrarsız dönemler,
darbe dönemleri, geçiş dönemleridir!
Bu dönemler de, kriz dolu, işkence,
insanlık dışı muamele dolu, yokluk,
kıtlık, eziyetli yıllar olarak hafızalarda
yerini çoktan almış bulunmaktadır…
AK Parti İktidara gelmeden bir yıl
önce büyüme hızı; İnşaatta -17.4…
Ticarette -16,1 idi! (Eksilere dikkat!)
Türkiye ciddi olarak küçülmekte,
toplumun içinde bulunduğu otobüs,
yokuşta hızla geri geri kaymaktaydı!
Terörün, Gezinin, Haşhaşilerin tüm
verdiği zararlara rağmen, hadi ben
söylemeyeyim de siz etrafınıza şöyle
bir bakın!
Nerelerden-nerelere geldiğimizi
lütfen tarafsız bir gözle değerlendirin!
Bazı politikacılar bugün ağızdan
nutuk ya da başka yerden başka
yöntemlerle ha bire sallıyor, yine;
'Mangalda Kül Bırakmıyor'…
Sonra da olan bunlara inanan topluma
oluyor. Geçmişi biliriz, artık yemeyiz!

Hükümetler, ülkeye yaptıkları hizmet,
kazandırdıkları dev eserler-yatırımlar
bakımından eleştirilemez!
Ancak;
Yerine getirmedikleri vaatler, çözüm
bulamadıkları sorunlar, memlekete kat
ettiremedikleri mesafe, adlarından söz
ettirecek eser bırakamadıkları takdirde
her türlü tenkidi hak ederler…
Eski dönem hükümetlerini;
Ekonomik kriz yaşattıkları…
Ülkenin önünü açamadıkları…
Fakirliğe çözüm bulamadıkları…
Bilakis toplumu fukaralaştırdıkları…
Piyasayı yokluğa-kıtlığa boğdukları…
Sürekli borçlanıp geri ödeyemedikleri
için!
Memleketi kalkındıramadıkları…
Metroyu yıllarca geciktirdikleri…
Yolları bir türlü düzeltemedikleri…
Şehirleri modernize edemedikleri…
Sağlıkta sorunları gideremedikleri…
Eğitimde iyi sistem kuramadıkları…
Ulaşımda atılım yapamadıkları için!
Çalışana güvence getiremedikleri…
Çözüm Sürecini akıl edemedikleri…
İnsan hakları açılımına gitmedikleri…
Din ve Vicdan hürriyeti umurlarında
olmadığı için eleştirmek gerekir!
Niye köprü yaptın?
Niye baraj kurdun?
Niye elektrik bağladın?
Havaalanına niye giriştin?
Vesayetleri niye kaldırdın?
Yıllanmış sorunları niye çözdün?
Üniversitelerin sayısını niye artırdın?
Kadına giyim serbestisi niye tanıdın?
Topluma özgürlüğü niye getirdin diye
hükümet tenkit edilmez!
Tabii, kendini bilen, demokrasiyi
ruhunda özümlemiş kültürlü kişiler
için bu geçerlidir…
Bağlandığı yerde otlayan…
Çevresine at gözlüğüyle bakan…
Dünya gelişmelerini takip etmeyen…
Ülkedeki atılımın farkına varmayan…
Statükocu yapısını bir türlü kıramayan
kişiler-gruplar-partiler ise…
Bazı kötü kaynana örneklerinde
görüldüğü gibi, sadece ve sadece,
her şeyi ama her şeyi eleştirirler!
'Sen olsan ne yapardın?' sorusuna
bunların verebileceği yanıtları yoktur!
Kuru-sıkı sallar, sıkıştıklarında iftira
bile atarlar!
Haset dolu yan gelirler koltukta;
'Adalet Sarayı' yapanı eleştirirler!
'Belediye Sarayı' yapanı eleştirirler!
'Başkanlık Sarayı' yapanı eleştirirler!
Hep toplumun zihnini bulandırmaya
çalışırlar…
Albert Einstein'in sözüdür;
'Sadece iki şey sonsuzdur,
evren ve insan ahmaklığı!
İlkinden o kadar da emin
değilim!'…
Bunca eleştiri, iftira, palavra arasında
bize düşen de, sadece, doğruyla-eğriyi
birbirinden zekice ayırt edebilmektir!


TAKVİM / Mehmet Akarca
















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder