27 Eylül 2015 Pazar

TÜRKÇÜLÜK DE KÜRTÇÜLÜK DE ZULÜMDÜR, ADALET İSLAM'DADIR : "1998 yılında, bir TV programında Kemalist sistemin Kürt halkına yönelik asimilasyon, inkar, baskı, yasak ve katliamcı politikalarını ortaya koyup, Kürt halkının fıtri haklarını savunmuştum. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü ilmi ölçülerle eleştirip, laik sistem ve PKK'nın ideolojileri ve uygulamaları ile seküler, laik, Batıcı, ulusçu olmak bakımından ideolojik kardeş olduklarını, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlıkta da müttefik olduklarını ortaya koymuştum."


Türkçülüğü hak sayan, kerih sayar diğerini

Biz ümmetçi mü’minlerse, reddederiz hepsini

Türkçülük de, Kürtçülük de haramdır İslam’da, niye?

Çünkü uymaz ümmetçiliğe ve tevhidî akıdeye
1998 yılında, bir TV programında Kemalist sistemin Kürt halkına yönelik asimilasyon, inkar, baskı, yasak ve katliamcı politikalarını ortaya koyup, Kürt halkının fıtri haklarını savunmuştum. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü ilmi ölçülerle eleştirip, laik sistem ve PKK'nın ideolojileri ve uygulamaları ile seküler, laik, Batıcı, ulusçu olmak bakımından ideolojik kardeş olduklarını, İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlıkta da müttefik olduklarını ortaya koymuştum.
Her iki tarafın da emperyalistlerin işbirlikçiliği ve seküler ideolojik bağnazlıkla İslami çözümü de engelleyerek zulmün devamını ve sürekliliğini de sağladıklarını ifade etmiştim. Bu seküler kardeşlerin, Kürt ve Türk halklarına yönelik zulmü, şiddeti tırmandırmakta da işbirliği yaparak adeta birlikte sürdürdüklerini  söylemiştim.
İslam şeriatına karşı düşman oldukları halde ileri derecede din istismarı yaparak halkları aldatmada da yarıştıklarını ifade etmiştim. Sivas SRT televizyonunda yaptığım bu konuşmam sebebiyle Türkiye dışında kalmak zorunda bırakıldığım, hakkımda davaların açıldığı, tutuklama kararlarının verildiği 1998-2000 yıllarında Almanya'da muhacirken kaleme aldığım ve "Hicrette Muhasebe" adını verdiğim şiir formunda çalışmamdan, gündeme dair bir bölümü paylaşmak istiyorum.
Laik-Ulus Devletin Zulüm Uygulamaları Ret, İnkâr ve Asimilasyon Politikaları
İslam dışı rejim, din edindi laik ulusçuluğu
Ümmeti böldü, bu resmi ideoloji putçuluğu
Irkçılığı yaydılar, Türkçülüğü dayatarak
Hep bölücülük yaptılar, halkları kışkırtarak
Ümmetleşmiş Kürt’ü, Türk’ü, ayırıp da zalimce
İslam’ı dışlayıp, kardeşliğe kıydılar, haince
Bu halklar yüzyıllarca kardeştiler, ümmetçi hasletle
Laikler bozdu, İslam'a düşmanlıkla, ırkçı hasetle
Şeyh Said kıyam etti, amaç; şeriat ve adaletti
Kur'an hükmünü isteyeni, sistem vahşice katletti
Çok katliam yapıldı Zilan'da, kan gövdeyi götürdü
Rejim, laik ulusçu tercihi, zorbalıkla sürdürdü
“Anâsırıl İslam”dan bahsedildi, şu savaştan önce
Kürt, Türk içinde eritilmek istendi, savaş bitince
Önce “Kürt-Türk ülkenin sahibi” ilan edildi
Sonra Kürt yok sayılıp, pek çok yalan üretildi
Sistemin sahipleri, geçince bu yeni evreye
İnkâr, asimilasyon, tehcir zulmü girdi devreye
Irkçılık insanlık suçuydu, insanlığı horlayan
Neden Türk olmaya zorlandı, hilkatte Türk olmayan?
 "Türküm, doğruyum" "andı" dayatıldı, Türk olmayana
Ardı ardına hepsi yalandı, sözden anlayana
Kemalizm; amentüsü ulusçu "and" olan bir dindi
Bu baskıyla, mazlumu kuşatan, düşmanlık ve kindi
Ümmetçi söylemde, "Kürt-Türk birbirinin kardeşiydi"
Irkçı seküler söylemde, Türk, Kürt'ün efendisiydi
Kürt dağına neden yazıldı,  “ne mutlu Türk’üm” diye?
“Türk olmayanın hakkı Türk’e kölelik” dendi, niye?
Başbakan ve bakan söyledi, bu tür ırkçı sözleri
Mahmut Esat Bozkurt’un faşizmi, hepsinden ileri
“Millet” din demekti, İslam’ın kitabı Kur’an’da
Halkı kandırmak için, tahrifat yapıldı kavramda
“Ulus” yerine kullandılar, bu Kur’ani kavramı
İslam’ı istismar edip, helal saydılar haramı
Bu baskı, aldatma ve inkârla, nice zulüm yapıldı
İslam ve Kürtlük kurban oldu, Kemalizm’e tapıldı
Anadil Rabbin ayetiydi, eğitimde yasaktı
Kürt kimliği ve dili, Türkiye’de tutsaktı
Hele gez, dolaş, kalpten bak, kulak ver Kürdistan'a
Binlerce faili meçhulle, dönmüştür kabristana
Zilan'da, Dersim'de, insanlar silahlarla çevrildi
Binlerce sivil, kadın, çocuk topluca katledildi
Istıraplar, acılar ve de yakılıp yıkılan köyler
Zorla ismi değiştirilenler; nice ağıtlar söyler
Son otuz yılda, kırk bin evladı öldü fakir halkların
Yeter artık! Adalet hasreti bitsin bu toprakların

İslam, Kavmiyet Meselesine Adaletle Yaklaştı
İmanda Birlik Kurup, Her Şeyi Kardeşçe Paylaştı

Allah insanı türetmişti, aynı anne, babadan
Hamur, çamur aynı,“farkı yoktu, Acem’in Arap’tan”
Tüm insanlar üremişti, Âdem ile Havva’dan
Bir hikmetle, kavimlere ayırmıştı Yaradan
Hangi kavimden olursa olsun, tüm mü'minler kardeştiler
İmanda birliği bozanlar, ırkçı, zalim, kalleştiler
Allah katında üstünlük, ancak takvada, korunmada
Fıtrat ile vahyi birleştirip, kirlerden arınmada
Tanışıp, yardımlaşmada, bir vesileydi kavim
Tüm insanların fıtratı birdi, “ahsen­­-i takvim”
Tanışmak; karşılıklı hak ve hukuku tanımaktı
Şeytani olan ırkçılığı, reddedip kınamaktı
Kavimde, dilde farklılık, bir ayetiydi Allah’ın
Allah katında üstünlükse, daha çok takvalının
Ayete savaş açarak, gündem oldu ulusçuluk
Ümmeti parçaladı, Arapçılık ve de Türkçülük
Allah’la savaşana, karşı çıkar her Müslüman
Türk ya da Kürt olsun, her mazluma verilir eman
Balkanlar’da, Türkistan’da, arka çıkan mazlum Türk’e
Neden sahip çıkmıyor, Türkiye’deki mazlum Kürt’e?

Zarar Gören mazlum Halklar, kazanan emperyalist
Seküler amaca hizmet etti, faşist, sosyalist

Küresel ve yerli güçler, PKK'yı destekledi, niye?
Kürtleri sekülerleştirsin ve İslam'ı durdursun diye
Şeyh Said şeriatçı diye, düşmanca davrandılar
PKK laik olunca, destek verip kullandılar
Seküler kardeş onlar, sistem faşist, PKK sosyalist
Halka karşı ikisi de faşist, dostları emperyalist
Bu dostları kaşıdı, bölgemizde kanayan yarayı
En küçük olayda, medyasıyla kopardı yaygarayı
Çatışmayı birlikte yönettiler, yandaş düzenle
Çıkar uğruna, halkları düşman ettiler özenle
Amaç; emperyal çıkar ve hakimiyeti korumaktı
İsrail ve petrolü kollamak, İslam'ı durdurmaktı
Irkçı çatışmanın, sisteme oldu bütün yararı
O hep kendini tahkim etti, Türk, Kürt gördü zararı
Küresel-yerel sistem faydalandı, bu çatışmadan
Bölge halkları arasındaki, kan revan kapışmadan

Terörden beslenenler, hep tırmandırdılar şiddeti
Sürekli provokasyonla, arttırdılar hiddeti 

Amaç; devam ettirmekti, bu sömürü düzenini
Irkçı tahrikle saptırıp da, ülkenin gündemini
İstekleri; dağıtmaktı sorgulayan dikkati
Kolayca yönetmekti, bölüp de muhalefeti
Mazlum halkları, sürekli baktırdılar cambaza
Medyadaki saptırmayla, düşürdüler açmaza
Dikkatlerden kaçmak için, kaldırdılar toz, duman
Paylarını arttırdılar, yapılan soygunlardan
Çok büyük ıstıraplar çekti, bölgemizin halkları
Hızlı döndü, egemenin güç-rant devşiren çarkları
Derin çeteler, hep provokasyon peşindeydiler
Halkları kışkırtmak ve çatıştırmak işindeydiler
Faili meçhulle çok kan döktü, JİTEM'li derin devlet
Vesayet sistemi sürsün  içindi, bütün bu rezalet
Kürt halkını bölerek, birbirine vurdurdular
Örgütlere sızarak, Kürdü Kürde kırdırdılar
Ne kadar kan-cesed olsa, o kadar güç-rant demekti
Bu, pis iktidar ve çıkar uğruna, insanı tüketmekti
İğrenç bir ırkçılıkla, yaktılar da Kürt köyünü
Zorladılar, mazlum halkın sefalete göçünü
Hak isteyene zulmedip, yedirdiler “pisliği”
Yine ırkçılıkla örttüler, tüm bu iğrençliği

Bazı Kürtlerin, Ölçüsüzce Zulme Karşı Çıkması
Seküler Kürtçülük Yapıp, Başka Bir Zulme Sapması

İnkâr, tehcir ve zulümden, Kürd’ün de sabrı taştı
Türkçülüğü ekenler, Kürtçülük çıkınca şaştı
Mazlumlardan bir çokları, hep zalimine meyletti
Zalimi taklit edip, kendini de ona benzetti
Zalim sistem, laik-ulusçu ve taklitçi-batıcıydı
Aynı sekülerleşme, artık mazlumun da baş tacıydı
Mazlumlardan bazısı, böylece aşık oldu zalimine
Vahyi dışlayan, vâkıf olamadı adaletin ilmine
Bilmeyince ölçüsünü, Vahiyle gelen adaletin
Şirke sapıp, taklitçisi oldu önceki felaketin
Bu sonuç kaçınılmazdı, çünkü şirk büyük zulümdü
Halka sunduğu, yalnız adaletsizlik ve ölümdü
Ezen; seküler Türkçülük yapıp, Kürt halkına zulmetti
Ezilense; bu zulümle seküler Kürtçülüğü keşfetti
Artık yutmuyordu kimse, şu “dağlı Türk” masalını
O halde herkes terk etmeli, ırkçılık belasını
Türk halkını sekülerleştirdi, şu azgın "Beyaz Türkler"
Kürtleri sekülerleştiren de, Batıcı "Beyaz Kürtler"
Kürt -Türk Kemalistler, birlikte karşıydılar şeriata
“İrtica” deyip tavır aldılar, vahye uygun hayata
Yalnız kavmi hakları gasp edilmedi, Kürt halkının
İslami kimliği de horlanıp, yok sayıldı mazlumların
Sırf kavmi haklar için yola çıktı, seküler Kürtler
Dini değil, kavmiyeti esas aldı, ateistler
Sonuçta, kolay yem oldular seküler emperyalizme
Müslüman Kürt'e zulmederek, zorladılar komünizme
PKK, Kürt halkının hakları için çıksa da yola
Halkın dinini satıp, emperyalistle girdi kol kola
Yapısı; Stalinist, hayat tarzı; bağnaz sosyalist
Yöntemi; kör şiddet ve pratiği; seküler faşist
"Hakkını savunuyorum" der, Müslüman Kürt'ü öldürür
Kürt için "hak-özgürlük talebi", kargaları güldürür
Hem sekülerleşme dayatır, hem uyuşturucu satar
Hak ile batılı karıştırıp, hevadan puta tapar
Güç ve rant uğruna, hep emperyalizmedir hizmeti
Pis çıkarı için, halkına yaşatır hezimeti
PKK budur işte, Kürt halkı görmeli pis oyunu
Kurtarmalı, PKK'nın  şirk ve ifsadından soyunu

Laik Ulus Devlet ve Laik PKK'nın Din İstismarı

Kütçü ve Türkçü ideoloji, dışındadır İslam'ın
Müslüman! Bunlar için savaşa, batıl diyor Kur'an'ın
Tağuttur,  PKK ve sistem, İslam'a karşı tuğyanda
Halkı aldatarak, din istismarı yaparlar her yanda
Laik sistem ve PKK, şeriata karşı düşmandır
Tagut uğrunda savaşanlar, ahirette pişmandır
Türk, Kürt Kemalistleri, ikisi de İslam'la savaşır
Hem de Batıl amaç için, İslam'ı istismarda yarışır
İkisi de tam bir tutarsızlıkla, ulusçu laikçidirler
Bu ilkede bile samimiyetsiz, yalnız tetikçidirler
Fakir halkı aldatarak, gencini sürdüler cepheye
Müslüman insanları, laik ırkçılık için ölmeye
Kaçı; bakan, patron, paşa çocuğu, savaşta ölenlerin
Yakını; hep sakallı, başörtülü, ölerek gelenlerin
Irkçı laik PKK ağaları, neden hiç ölmez
Neden hep halkın çocukları ölür, anası gülmez
Ağalar, güç-rant peşinde, ölen hep garip çocuklar
Kanla beslenirler, bahanedir, özgürlük ve haklar
Türk-Kürt Kemalistler, düşmandır İslam şeriatına
"Müslüman halk" çocuğunu, sürdüler savaş hattına
PKK, İslam ve namazla, alay ederken dağda
Halkın içine girince, Müslüman geçinir bağda

Müslüman'ın Sorumlulukları

Müslüman! Sahip çık, ayrım yapmadan tüm haklara
Kürt, Türk ayırmadan destek ver, mazlum halklara
Sahip çık, Kürt'ün hem Kavmî, hem de İslamî kimliğine
Fırsat verme, Kürt'ü İslam'dan koparma hainliğine
Bu, ancak sana yakışır, çünkü sen arzda halifesin
Daim adaletle hükmet, sakın engel olmasın nefsin
Ama sen, Kur’an’ı terk edince, adaleti unuttun
Kürt’e yapılan bunca zulme karşı, yıllarca sustun
Halbuki, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı
Kur’an ve Rasulden uzaklaşmak, büyük hatandı
Belki biraz da çekindin, sana “Kürtçü” denmesinden
Zulmü seyreden ayrılır, “adil şahid ol” emrinden
Evet, Kürt'e hak ve adalet isteyen, her kimseye
Hemen,“hain” ve “bölücü” denir, burası Türkiye
Ama sen de, aldırmadan, hiç bir haksız kınamaya
Kürt haklarını savunup, merhem olacaktın yaraya
Bunu ihmal edip, Kürtleri ittin komünist bir örgüte
Yazık, çocuğunu PKK'ya kaptıran, Müslüman Kürt'e
Kur’an’la buluşan, adaletle yaklaştı soruna
Hak'tan yana muvahhidler, umut verdiler yarına
Kur'ani ölçüyü kavradılar, hep adil davrandılar
Bu, rahatsız etti Kürtçüleri, kabulde zorlandılar
Türkçüyü de rahatsız etti, bu İslami adalet
O ise, ya "Kürtçü" damgası vurur ya da "ihanet"
Kur’an’daki ayetleri, savunan davetçiye
Utanmadan,“Kürtçü” damgası vuran müfteriye
“Irkçılık tümüyle, gayri İslami bir bela” dedik   
 Kim, birini “iyi” sayarsa, tutarsız zalim bildik
Tutarlıysa Türkçü, saygı duymalı Kürtçülüğe
Nedense hep ilkesizdir, bağlanan Türkçülüğe
Eğer Türkçülük güzelse, neden yasak olur Kürtçülük?
İkisi de, kavmiyetçilik, ulusçuluk,“ülkücülük”
Düşünün hele, ülkenin adı olsa “Kürdiye”
Türk’e zorla söyletilse,“ne mutlu Kürdüm” diye
Türkçe yasaklansa, eğitim dili olsa Kürtçe
Hepiniz isyan etmez miydiniz, söyleyin mertçe?
Türk kimliğini savunan, görse baskı, işkence
Çoğu Türkler dağa çıkmaz mıydı, zulüm görünce?
Türkçülüğü hak sayan, kerih sayar diğerini
Biz ümmetçi mü’minlerse, reddederiz hepsini
Türkçülük de, Kürtçülük de haramdır İslam’da, niye?
Çünkü uymaz ümmetçiliğe ve tevhidî akıdeye  

Yıllarca Türkçü Bölücülük Yaptım, Hep Alkışlandım
Ümmetçi Olduktan Sonraysa, Sürekli Yargılandım

Dedik ki; yeniden kardeş olup, ümmetleşelim
Zalimlerin bölme taktiğine, bir son verelim
Bu çağrımız, zalimlerce hep bastırılmak istendi
Anlaşılmasın diye, suçlanıp, boğulmak istendi
Yirmi yıl, cahili Türkçülük yaptım bu ülkede
Üstelik, kurucu Genel Başkan oldum MHP’de
“Türkçü bölücülük” yaptığımda, hep takdir aldım
 İslam’da vahdet isteyince, sürekli tekdir aldım
Halkların, İslam kardeşliğini savunduğum an
Hemen takibe alındım, ümmetçi olduğum zaman
Çifte standartsız taraftarıydım, insan hakkının
Hürriyetini istedim, Balkanlardaki Türk halkının
Savundum hak ve hürriyetini, Türkistanlının 
Suçlandım, hakkını isteyince, Kürdistanlının  
İnsanlık suçuydu, reddettim ben ırkçı bölücülüğü
“Ayağımın altına aldım Kürtçülüğü, Türkçülüğü”
“Türkçüler”, bu mesajımızı gölgelemeyi umdular  
Ama güneş balçıkla sıvanmadı, rezil oldular

Yeter artık! Bitsin bu zulüm, gelsin özgürlük
Tasfiye olsun haksızlık, faşizm ve ırkçı körlük

Kürde de verilmeli, Türk’e tanınan bütün haklar
Rabbin tanıdığı hakları, ancak tağut yasaklar
Kürtçe eğitim, kültürel ve siyasi hak verilsin
Yoksulluk ve işsizliğe de çözümler üretilsin
Dinde kardeşlik, ümmet bilinci kuşatsın yeniden
Türk, Kürt, bütün halklar, kurtulsun ırkçılık fitnesinden
Adalet, huzur ve barış gelsin, halkların arasına
Hak ve hukuk merhemi sürülsün, mazlumun yarasına
Özür dilensin mazlum halktan ve kapansın bu yara
Gün geçtikçe artıyor, ülke tarihindeki kara
Yeni oyunlar yapılmasın artık, mazlum Kürt halkına
Zalimin foyası çıktı, zulmün herkes vardı farkına
Artık “alavere dalavere” sökmez, “Kürt Mehmet”e
Yeni oyunla gönderilemez, "Kürt Mehmet nöbete"
Kürt Mehmetler de uyandı, artık gitmiyorlar nöbete
Şimdi de PKK var, zorla nöbet yazar Kürt Mehmet'e
Kürt Mehmet! Zulüm bataklığında Kürtçülük bir yılandır
Kanma sakın! Hak-adalet sözleri de tam bir yalandır
Eski Kemalizm çürüdü, acil tehdit yeni Kemalizm
Eskiyi aratacak yeniyse, laik-sosyalist-faşizm
Türk Kemalizm'inden çok çektin, artık zulmedemez sana
Daha çok zulmedecek Kürt Kemalizm'idir, inan buna!
Türk Kemalizmi can yakıp, zarar verirken yalnız dünyana
PKK zararı ise, hem dünyana, hem de ukbana
Denize düştüm diye, sakın sarılma sen bu yılana
Aynı delikten ısırılma, sarıl Hablullah olana
Kürt Mehmet! Sen Müslümansın, kurtar bu küfürden kendini
Kur'an ve sünnete sarıl, bildir şirke-küfre haddini
Adil çözüm İslam'dadır, Kürt'ü Türk'e kardeş yapar
Kürt-Türk Hablullah'a sarılsa, yalnız Allah'a tapar
Yalnız O'na tapan sistem, herkesi adaletle yönetir
Allah, her kavmin Rabbidir, herkesin hukukunu gözetir
Kurtuluş İslam'da, yüzyıllarca barış içinde yönetti
Kürt-Türk-Arap ayırmadan, hepsine adaletle hükmetti
Ey Kürt, Türk, tüm kavimler, gelin Kur'an'a sarılalım
Yüzyıllarca olduğu gibi, Hakta kardeş olalım
İmani birlikle, yeniden kuralım ümmetimizi
Rabb'e sığınıp, Kur'an'la kazanalım izzetimizi

MEHMET PAMAK YAZDI:
Kaynak: İslam ve Hayat


SORUNU AK PARTİ'NİN ÇÖZECEĞİNİ DOMUZ GİBİ BİLİYORLAR : PKK, AK Parti'nin Türkiye'ye barışı getireceğini, reformlara devam edeceğini, sivil anayasayı hayata geçireceğini domuz gibi biliyordu. PKK işlevsiz kalacağı için barışı istemedi. PKK'nın başlattığı savaşın hiçbir haklı gerekçesi yok


Türkiye 3 yıl aradan sonra yeniden PKK şiddeti ile karşı karşıya. Geçmiş yıllarda PKK şiddetine karşı ulusal medyanın bir karşı duruşu vardı. Ancak bu kez durum farklı. CHP, FETÖ, HDP medyası, sol liberaller ve sosyalistler AK Parti iktidarına karşı PKK şiddetini tercih ediyor. Yaşanan şiddetin tüm sorumluluğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yıkmak için PKK'ya örtülü destek veren bu çevrelere Türk solunun yakından tanıdığı bir isim olan Halil Berktay'dan bir itiraz geldi. Üst üste yazdığı yazılarla PKK, HDP, Sosyalistler ve sol liberalleri sert şekilde eleştiren Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Halil Berktay

PKK'NIN BAŞLATTIĞI SAVAŞIN HAKLI HİÇBİR GEREKÇESİ YOK

- Halil Bey, Temmuz ayından bu yana Türkiye yeniden savaşı konuşuyor. Gerçekten PKK ne istiyor?

PKK'nın kurulduğu dönemdeki hedefi Kürtler için Türkiye içinde özgürlük ve demokrasi değildi. Uzun süre Türkiyeli bir çözüm aramadı. İlk çıkış noktası bağımsızlıktı; ayrı bir devlet olmaktı. Zaman içinde, bir kere PKK Türkiye'den ayrılma hedefinden (en azından resmen ve lâfzen) vazgeçti. Amaçlarını daha çok "Türkiyeli" eşitlik-özgülük arayışlarıyla sınırladı. İkincisi, buna paralel olarak Türkiye'de çok büyük gelişmeler oldu. Kürtlerin varlığını ve Kürt kimliğini inkâr politikası sona erdi. Temel bazı hak ve özgürlükleri tanındı ve tanınmaya devam ediyor. PKK sadece Kürtler için daha fazla özgürlük istiyorsa, bu savaşın hiçbir haklı gerekçesi yok. Tersten söyleyecek olursak; PKK hâlâ şiddete, silahlı mücadeleye başvuruyorsa, demek ki başka bir hesabı var.

BU SORUNU AK PARTİ'NİN ÇÖZECEĞİNİ DOMUZ GİBİ BİLİYORLAR

- PKK son 10 yıldır Türkiye'de temel hak ve özgürlükler açısından meydana gelen değişimin farkında değil mi?

Bence domuz gibi biliyorlar. PKK liderliği Türkiye'deki hak ve özgürlüklerin hem şimdiye kadarki reformcu evrimin, hem de AK Parti'nin demokratikleşme adımlarını atmaya devam edeceğinin, meselâ yeni bir anayasanın gündemde olduğunun pekâlâ farkında. Ve asıl bundan korkuyor ve bu gelişmeyi sabote etmeye çalışıyorlar. PKK demokratik bir yaşamın yerli yerine oturmasını istemiyor. İşlevsiz kalacağı için.

ARTIK SAVAŞIN MÜPTELASI OLMUŞLAR

- PKK'nın barışı sabote etmekte ne gibi bir çıkarı olabilir?

Bunun birkaç nedeni var. Bir kere, örgütün örgüt olarak kendi çıkarları, savunmak ve temsil etmek iddiasıyla yola çıktığı halkın çıkarlarının önüne geçiyor. Şiddet ve savaş doğrudan doğruya bir alışkanlık haline gelmiş. Bir iptilâ yaratmış. Kandil dediğimiz önderlik otuz küsur yıldır şiddetle yaşıyor. Şiddete dayalı bir yaşam ve yönetim tarzı oluşturmuş; silâh ve savaş müptelâsı haline gelmiş.

HDP PKK'NIN KUKLASI OLMUŞ

-Sürecin sabote edilmesinde HDP nerede duruyor?

Zaman zaman bazı yayınlar görüyorum. "Kürt partisi HDP ve onun silahlı kolu PKK" deniyor. Çok yanlış. Silâhlı şiddet örgütü PKK ve "onun yasal kolu (belki yarı-kuklası) HDP" dense daha doğru olur.

SİLAHLI KANADIN PARTİSİ OLMAZ

- Aynı şey değil mi?

Aynı şey değil. Örneğin Marksist gelenekte ve model oluşturduğu birçok başka harekette, öncelikle siyasî bir parti kurulur. Bunun yanında, şartlara göre bir silâhlı kanat, bir gerilla gücü, giderek bir "halk ordusu" oluşturulur veya oluşturulmaz. Böyle bir silâhlı kanat vücut bulursa, parti merkez komitesinin mutlak kontrolü altında olur ve partinin emrinden çıkmaz. Savaş denirse savaşır; barış yapıyoruz dendiği anda silâhı bırakıverir. PKK böyle değil. PKK kendine parti demekle birlikte aslen bir ordu görünümü ve niteliğinde.

PKK BU SAATTEN SONRA SİLAHSIZ SİVİL SİYASET YAPMAZ

- PKK bu şiddet alışkanlığını terk edemez mi?

Bir yandan çok zor, diğer yandan tümüyle imkânsız değil. Dediğim gibi, otuz yıldır bu şiddet alışkanlığını yaşıyorlar. Silâhlı güçleri üzerindeki otoriteleri buna dayanıyor. Örgüt içi hâkimiyetleri buna dayanıyor (düşünün ki geçmişte kendi saflarında 3000 küsur infaz söz konusu). Bölgedeki güçleri de buna dayanıyor. Şöyle bir şey onlara çok zor, çok uzak geliyor: Barış gelecek, demokrasi olacak. PKK kadroları silâhlarını bırakıp sivilleşecek. Bölgedeki bütün diğer partiler gibi, barışçı bir siyasî rekabet içinde yer alacaklar... Şimdiye kadar gücünü hep şiddetten alan PKK yöneticileri, bu tür, silâh tehdidine yaslanmayacakları koşulları nasıl göze alacak?

DURAN KALKAN'IN SİLAHSIZ SEÇİM ÇALIŞMASI YAPTIĞINI DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ?

- PKK'ya "silâh bırak, düz ovada siyaset yap" çağrıları anlamsız mı sizce?

Hayır, anlamsız değil; demokrasinin olmazsa olmazı olan normatif bir talep. Ama PKK'yı bir çıkmaza, ya da vahim bir karar ânına itekliyor. Şöyle bir şey düşünün: Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan bölgeye gelecek; etrafında gerillaları olmadan herhangi bir birey gibi mahallelerde propaganda yapacak, halkla bire bir muhatap olacak. Kandil'in tepelerinde Olimpos tanrıları gibi efsanelere bürünmüş vaziyette yaşamayı bırakıp, sıradan insanlarla yüz göz olarak sivil siyaset yapacak ve oy toplayacaklar. Kendilerinin de birer fâni olduğunun ortaya çıktığı bir ortamda aldıkları oy oranına razı olacaklar. Böyle bir şey düşünebiliyor musunuz?

PKK HDP'NİN SEÇİMLERE KATILMASINI İSTEMİYOR

- PKK seçimi ve HDP'nin seçimlere katılmasını istemiyor mu?

Bence bu olayların, özellikle Dağlıca ve Iğdır gibi büyük saldırıların, ya da Cizre'deki gibi silâhlı "özyönetim" (yani düpedüz iç savaş) ilânlarının ve onları izleyen şiddetli sokak çatışmalarının artık aslî amaçlarından biri, seçimleri yapılamaz kılmak. PKK'nın seçim istediği kanısında değilim. HDP'nin de seçime girmesini istemiyor.

-PKK seçimi erteletmeyi başarabilir mi?

Bilmiyorum. Sanmıyorum. Ama iki, şu da âşikâr ki, Türkiye'ye ve dünyaya seçimlerin göstermelik olduğu, aslında seçim yapılamadığı, sadece AK Parti'nin kendi kendine bir seçim yaptığı görüntüsünü verebilseler, çok mutlu olacaklar. Batı'nın Türkiye'de bir diktatörlük olduğu zırvalığına iyice kanaat getirmesi isteniyor.

CENGİZ ÇANDAR, HASAN CEMAL YAKINDA YAZMAYA BAŞLAR

-Bununla ilgili ne yapabilirler?

Şimdi bakın, önümüzdeki günlerde bu "sahte seçim" ve "boykot" fikirleri bir kısım eski solcu aydınlar, örneğin Baskın Oran'lar, Cengiz Çandar ve Cengiz Aktar'lar, Hasan Cemal'ler vesaire tarafından da ufak ufak yazılıp çizilmeye ve bildirilere girmeye başlarsa, derken oradan da New York Times'a, Le Monde'a, BBC'ye, Wall Street Journal'a filân sıçrarsa, olmayacağını umarım ama olursa, pek şaşırmayın derim.

-Peki bundan Kürtlerin ve Kürt siyasetinin nasıl bir kazanımı olabilir?

Kürtlerin ve Kürt siyasetinin bundan hiçbir şey kazanacağı kanısında değilim. Ama artık PKK'nın çıkarları ile Kürt halkının çıkarları farklı şeyler. Kürt halkının demokrasi ve ekonomik refah açısından bundan kazanacağı hiçbir şey yok. Aksine, Temmuz'dan bu yana muazzam kayıpları var. Herkes ve her şey Güneydoğu'nun bu "özyönetim"ler ve şehir savaşları yüzünden yıkım içinde olduğunu, tam bir felâket bölgesine dönüştüğünü söylüyor. Bugün PKK Kürt halkı için değil kendi hegemonyası için savaşıyor.

ÖZYÖNETİM İLAN EDELİM DEVLET BİZE DOKUNMASIN!

- Nihai hedef ne peki?

Adı konmamış bir devletlilik hali isteniyor. Son derece katı, neo-Stalinist, belki Kuzey Kore gibi bir sistem olacak; PKK liderleri yönetecek; nasıl Kuzey Irak'taki Kürt Özerk Bölgesi'nin resmî askerî gücü peşmerge olduysa, PKK gerillaları da KCK tüzüğünün uygulanacağı bu "demokratik özerklik" veya "özyönetim" aldatmacasının "özsavunma" gücü olarak meşruiyet kazanacak. "Şeklen ayrılmamış olalım ama biz yönetelim ve devlet de bize dokunmasın." Bunu kabul ettirmek için savaşıyorlar.

KÜRTLERDEN PKK'YA HOMURDANMALAR BAŞLADI

-Kürt halkı PKK'nın yönettiği bu tür bir "özerklik" altında yaşamak ister mi?

PKK, Kürtlerin tarihsel mağduriyet mirasına ve Kürt halkının koruyuculuğu misyonuna yaslanmaya devam ediyor. Son savaşı başlatırken de bu mağduriyet zırhına sığındı; gene her şeyi bu sayede haklı gösterebileceğini sandı. Ama son haftalarda Kürt halkından belirli bir tepki ve isteksizlik, soğuma, uzak durma gözleniyor. Nereye kadar gider bilmiyorum. Eğer PKK bu savaşı daha da uzatır ve Güneydoğu'daki yıkım derinleşirse, üzerine bir de HDP'yi seçime sokturmama binerse, bu homurdanmalar artabilir. Burada AK Parti'nin kalan bir buçuk ayda izleyeceği politikalar da çok önemli. Terörle mücadele edilirken, bölge halkına önemli reform, anayasa, özgürlük ve eşitlik mesajları verilmesi gerekir.

PKK ÖZ GÜVEN PATLAMASI YAŞADI VE SONUÇTA…

- PKK son dönemde bazı ilçelerde "özyönetim" ve Türkiye'ye karşı "iç savaş" ilân edecek kadar bir özgüven patlaması yaşıyor. Sizce bunun kaynağı nedir?

Bir kere, "yaşıyor" değil "yaşadı" (yani geride kaldı ve yanlış çıktı) demek daha doğru olur. Böyle bir hayale kapıldılar, çünkü Irak ve Suriye'de merkezi otoritenin kalmaması, PYD'nin Suriye'deki başarısı, IŞİD ile mücadeleleri ve HDP'nin aldığı oy oranı PKK'nın başını döndürdü. Batı'nın Erdoğan'a karşı önyargılı ve Türkiye hakkındaki her olumsuz habere inanmaya yatkın olması da PKK'ya bir özgüven getirdi. ABD'nin Türkiye devletini değil PKK'yı tercih edeceğini dahi düşündüler. Bu savaşa girmelerini kolaylaştıran yanılsamalarını bu şekilde sıralayabiliriz.

TARAF'TA DEĞİŞİM NEŞE DÜZEL İLE BAŞLADI

- Taraf'ta başlayan "demokrasi olmazsa barış olmaz" söylemi sol liberaller tarafından barışı sabote etmek için kullanıldı. Bu söylem nasıl gelişti?

Bu, eski Taraf'ın 2013 başlarındaki son demlerinde baş gösteren bir gelişmedir. Neşe Düzel'in gazeteye dönmesiyle bağlantılıdır. Selâhattin Demirtaş ile o röportajı Neşe Düzel yaptı. Ona ısrarla "demokrasi olmazsa barış olmaz" dedirtmeye çalıştı ve başardı; sonra da o manşeti attı ve bu, eski Taraf'ın sonunu getirmede tâyin edici adım oldu.

TARİH FATURAYI SOL LİBERALLERE ÇIKARACAK

- "Sol liberal"lerin barış konusunda bu kadar isteksiz olmaları, PKK'yı bile bu konuda karamsar bir çizgiye itmeye çalışmaları nasıl açıklanabilir?

"Aman çözüm süreci zorlaşsın, uzayıp gitsin, sürüncemede kalsın, AK Parti'nin bir aldatmacasına indirgensin." Kökeninde AK Parti düşmanlığından başka bir şey yok. "Aman AK Parti bundan başarı elde etmesin, çözüm sürecinin başarısı AK Parti'nin hanesine yazılmasın." AK Parti'yi bir punduna getirip anormal yöntemlerle devirmek isteyenler bunu barıştan üstün tuttular. Bunu gelecekte tarihçilerin ısrarla yazacağını ve bunu yapanlara çok ağır bir fatura çıkaracağını düşünüyorum.

SOL LİBERALLER KİBİRLERİ YÜZÜNDEN ERDOĞAN'DAN NEFRET EDİYOR

- Sol liberallerin Erdoğan'ı devirmeyi barıştan daha öncelikli gördüğünü söylediniz. Bu Erdoğan düşmanlığının kökeninde ne var?

2002-2012 arasında askerî vesayetin tasfiyesi temelinde AKP ile ittifak yapan kesimler nezdinde Erdoğan'ı nefret objesi haline getirmeye çalışma girişimi, Taraf'ın son dönemine rastlar. 2011'den sonra başlayıp gelişti; Gezi ve 17-25 Aralık 2013'ta doruğa çıktı. Perde arkasında ne olmuş olabileceğine girmek istemiyorum. Beni entrikalardan çok ideoloji ilgilendiriyor. Sol aydınların bazı zihinsel alışkanlıkları olageldi. "Teori bizim, tarihin yönünü biz biliyoruz, makro tabloyu biz görüyoruz, buradan kaynaklanan bir entelektüel üstünlüğümüz var." Böyle bir kibir, kendini büyük görme söz konusu.

İKTİDARI KENDİ DAR KALIPLARINA UYDURMAYA ÇALIŞTILAR

-Peki sorun ne zaman ortaya çıktı?

"Sol olarak biz AK Parti'yi kullanıyoruz. AKP bizim işimize görüyor. İlerici potansiyelinin devam ettiği yere kadar destekler, bütün 'burjuva partileri' gibi onun da devrimci barutunun kaçınılmaz olarak tükendiği yerde yolumuzu ayırır ve haddini bildiririz. Nasıl olsa bu ilkel, cahil, köylü, alt tarafı Müslüman garibanlar bizsiz yapamazlar." Meseleye böyle kısa vâdeli, taktik ölçüler içinde baktılar. Sosyolojik ve uzun vâdeli görmediler. Kendi etlerine butlarına bakmadan, toplumun büyük çoğunluğunu temsil eden, yüzde 35'ten başlayıp yüzde 50'ye tırmanan bir partiyi kendi terimleriyle algılamaya çalışmak yerine küçük grup kendi kalıplarına uydurmaya kalktılar.

BAŞTAN BERİ AK PARTİ'YE TEDİRGİN YAKLAŞTILAR

- Baştan beri AK Parti'ye inanmamışlar mıydı?

Her zaman tedirgin baktılar. "Biz seçkin liberal ve/ya eski sosyalist aydınlar bilmeyecek de bu hödükler mi bilecek" gibi bir anlayış içine girdiler ve AK Parti'ye kendilerini dinlediği ölçüde değer verdiler. Söz geçiremediklerini düşündükleri noktada ise kötülediler. "Yapayalnız ve aydınsız kaldığını" yüksek sesle ilân ettiler. Feci bir yanılgı olması bir yana, bu tam bir megalomanidir. İşin içine dine güvensizlik, dinden ve dindar insanlardan korku da girdi. Marksist-Aydınlanmacı bir bakıştan kurtulamayış...

GÜLEN ÖRGÜTÜNÜN BÜYÜK ROLÜ ÖLDÜ

- Sol liberallerdeki Erdoğan düşmanlığında Gülen örgütünün etkisi olmadı mı?

Özel olarak Taraf'ın son dönem serüveninde ve sol aydınların aldığı pozisyonda Cemaatin büyük bir rolü olmuş olabilir. Bu kadar keskin bir virajı başka türlü açıklayamıyorum.

CHP EN KISIR DÖNEMİNİ YAŞIYOR

- 1 Kasım seçimlerine 45 gün kaldı. Siyasi atmosferi nasıl görüyorsunuz?

Zaten çok iyi bildiğim, yakından izlediği bir alan değil. Ayrıca savaş koşulları çok büyük belirsizlik yaratıyor. Gene de en basit sonuç olarak şunu görüyorum: CHP pek bir şey kazanamayacak. Kendine özgü bir görüşü olmayan, fikrî açıdan en kısır, en köşesiz, en edilgen, en aciz parti CHP. Bir puan artarsa ne âlâ.

AK PARTİ'DE 2-3 PUAN ARTIŞ OLABİLİR

- AK Parti'nin oylarında bir artış görüyor musunuz?

AK Parti şu durumda oyunu belki iki üç puan arttırabilir ve bunu biraz HDP'den, biraz da MHP'den alacak gibi görünüyor. MHP sert Türk milliyetçiliğinin ve derin devletin tek sözcüsü olmaya oynadı. Ama seçim hükümeti ve Tuğrul Türkeş konusunda hamlık yaptı ve fazla çuvallamış olabilir sanıyorum.

PKK İLE MÜCADELE VE DEMOKRATİKLEŞME BİRLİKTE OLABİLİR

- AK Parti'deki oy artışı tek başına iktidarı getirebilir mi?

Bilemem. Politikalarına bağlı. 7 Haziran sonrasındaki üç küsur ayı çok iyi götürdüler. Olgun ve dengeli bir profil verdiler. Özel olarak Ahmet Davutoğlu çizgisi ve üslûbuyla çok puan topladı: Şimdi de, başarılı bir taktikle erkene aldıkları kongreden çok birleşik bir görüntüyle çıkıyorlar. Bu koşullarda AKP demokrasi açısından cesur, kararlı, açık ve net politikalar üretebilir. PKK ile mücadeleyi daha fazla demokratikleşme ile aynı anda yürütebilir. Kürt halkına çok anlamlı seslenişlerde bulunabilir. "Şiddete hayır, demokratikleşmeye evet" mesajı verebilir. En önemlisi, daha fazla özgürlük ve eşitlik vaatlerini soyut bırakmayıp belirli bir takvime bağlayabilir. Yaparlarsa kazanırlar; yapmazlarsa, sırf Kürtlerin PKK'ya tepkisinin büyük bir oy artışına yol açmayabileceğini düşünüyorum.

CEMAAT MEDYASI İLE PKK MEDYASI İTTİFAK HALİNDE

- Son dönemde medya ilk kez PKK terörüne karşı net tavır koymadı. AK Parti düşmanlığı medyayı PKK seviciliğine kadar götürdü. Bunu nasıl açıklayabiliriz?

PKK medyası ile Cemaat medyası arasında ciddi bir ittifak olduğu açık. Özgür Gündem, Sözcü, Zaman ve Taraf gibi gazeteler başlı başına bir karşı-devrim odağı haline geldi. Onlar "devrimci halk savaşı" diyorsa ben de böyle diyorum; "karşı-devrimci savaş" ve "karşı-devrimcilik odağı" diyorum. Çok farklı kökenlerden gelen bir takım güçler, olağan siyasete düşmanlıkta birleşti. Sizin "sol liberal" dediğiniz bazı eski sol aydınlar da bu anti-demokratik cepheye destek veriyor. Ama sonuç olarak yenileceklerini düşünüyorum.


Prof. Halil Berktay


Söyleyin... Dünyada, terörle mücadele eden devletin taşlandığı, teröristin aklandığı kaç ülke var?


Amerika, İngiltere, Almanya...

Yakın tarihte, bu ülkelerde meydana gelen halk isyanlarını düşünün...

Söyleyin...

Bu ülkelerin hangisinde kan döken teröristlere böyle açıktan gaz veren bir medya var?

Hangi ülkede, terör saldırılarından ötürü terör örgütünü değil de, devletin seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı suçlayan, iktidarı günah keçisi ilan eden bir muhalefet var?

Hangi ülkede terör saldırılarından ötürü teröristlere karşı değil, Cumhurbaşkanlığına yürüyecek kadar şirazesini yitirmiş bir milliyetçi parti lideri var?

Teröre destek veren ülkelerden vazgeçtik...

En emperyalist ülke dahi etmez bize, bizdekilerin ettiğini...

Fetullahçı Terör Örgütü’nün Türkiye’nin imajına verdiği zararı, PKK’ya verdiği desteği ASALA dahi vermez!

Gülenperest medyanın PKK’ya verdiği “operasyonel” desteği, İsrail bile vermez!

Doğan medyasının teröre yaptığı borazanlığı vallahi düşman yapmaz!

Hiçbir ülkede, hiçbir milliyetçi parti lideri, terörden ötürü Cumhurbaşkanı’nı suçlamaz mesela...

Cumhurbaşkanlığına yürüyeceğiz demez!

Dese bile, “yahu yüreğin yetiyorsa, Kandil’e yürü be adam” derler insana!

Hiçbir milliyetçi parti lideri, FETÖ gibi vatana ihanet eden casus bir örgütle, şantaj-montaj çetesiyle ittifak etmez!

Dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir milliyetçi parti MHP lideri gibi uluslararası istihbarat projesinin “aparatı” olmaz!

Gerekçe seçim dahi olsa, HDP gibi Marksist bir partiyle iktidara karşı stratejik ortaklık kurmaz!

Bana göre bu, terörden daha acı bir memleket manzarası...

Düşünüyorum da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı sıkılı bir yumruk gibi duran bu ittifak, bu şer koalisyonu, PKK terörüne karşı aynı kollektif çabayla mücadele etseydi, bunca gencimiz şehit düşmezdi.

Baksana şunlara?

O cici, bu cici...

Bu memlekette “cici”den çok ne var?

Hangi taşı kaldırsan altında bir “cici” var!

CHP’li Hüseyin Aygün’ün PKK’lı cici çocukları...

Bejan Matur’un, cemaatçi TİMAŞ’tan çıkan (cemaatçilere zorla okutturulan) kitabındaki, turuncu puantiyeli çorap giyen PKK’lı cici kızları...

Aydın Doğan medyasının Kobani eylemlerini kışkırtıp, elli kişinin ölümüne neden olan HDP’li cici oğlanı...

Ekrem Dumanlı’nın, FETÖ’nün istihbarat bilgilerini yollarına döktüğü HDP’li Diyarbakır Belediye Başkanı ak saçlı cici kızı...

Cemaat barkodlu Habertürk’ün, namazlı-niyazlı muhafazakâr ailede yetişip, sırtını YPJPYDPKKFETÖMHP’ye yaslamış “anarşist” cici kızı...

Ahmet Hakan’ın sazlı sözlü, esprili cici oğlanı...

Sincap yüzlü Şirin Payzın’ın, karizmatik varsaydığı HDP’li cici oğlanı, yanında el bağlayarak poz verdiği cici Karayılan’ı...

Figen Yüksekdağ’ın kuzeniyle evli MHP’li Adana Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün, HDP’li cici kızı...

Bu yazıyı okusun isterim Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı... Teröre açıktan destek veren bir tek Cüneyt Özdemir değil ki?

Cici terörist, bir tek Cüneyt Özdemir’in PKK’lı cici kızı değil ki?

Yer-gök cici...

Dağ-taş cici...

Teröre destek verenlerin, terörle mücadele eden devlete karşı ittifak edenlerin alayına soruşturma açılsın, hesap sorulsun ki bu terör son bulsun!

Vatana ihanet edenler, ele âleme rüsva olsun!



MHP’de durum içler acısı...

Adana Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, HDP’li Figen Yüksekdağ’ın akrabası...

Mason Oktay Vural, Pentagon’un adamı...

Volkan Vural, Aydın Doğan’ın başdanışmanı...

Devlet Bahçeli’nin nikâh şahidi olduğu “cici” basın başdanışmanı Metin Öztürk “yüzük hırsızlığından ifade veren” bir FETÖ elemanı...

Mason’dan yardımcı, kamera aşırıcısından başdanışman, Gülen’den müttefik olursa, MHP tabanı, bunun hesabını er geç sorar Bahçeli!

Nokta...

Evlat acısını Erdoğan muhalefetine “malzeme” yapan Fetullahçı Nokta!

Uzatmaya gerek yok!

Kısaca söyleyeyim: Bunun adı şerefsizliktir “Nokta!”

YENİ AKİT / Mehtap Yılmaz



KÜRT İÇİN İKİ TERCİH: YA PKK’YA KÖLELİK, YA ÖZGÜRLÜK!“Annelerin bağrından kız çocuklarını kaçıran, babalarının dizinden oğullarını koparan, eli kalem tutması gereken gençlerin eline silah tutuşturan, terör örgütü PKK’dan başkası değildir!” PKK, bu haliyle sadece “Türk”lerin değil, en çok da “Kürtlerin düşmanı”dır, en çok da “Kürtlere ihanet” etmektedir!..



Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’in “Kurban Bayramı”dolayısıyla yayınladığı mesajı okudunuz mu?..

Okuyamayanlar için özetle aktarayım... Sayın Görmez diyordu ki:

“İslâm ve Müslümanlar zorlu bir süreçten, ağır bir imtihandan geçmekte ve derin hüzünler yaşamaktadırlar. Millet olarak bizi birbirimize düşürmek, gücümüzü zayıflatmak, kardeşi kardeşe kırdırmak için nice dahili ve harici oyunlar sergilenmektedir... 

Annelerinin bağrından kızlarımız kaçırılmakta, babalarının dizinden oğullarımız koparılmakta, eli kalem tutması gereken gençlerimizin eline silah tutuşturulmakta, evlatlarımız hain emellere alet edilmekte ve barış topraklarına nefret tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. 

Nice askerimiz, nice polisimiz, nice masum evladımız şehadet mertebesine ulaşmaktadır. 

Bu vesileyle ebediyete uğurladığımız aziz şehitlerimize Yüce Rabbim rahmet eylesin. 

Ailelerine, yakınlarına ve sevenlerine sabır ve metanet ihsan eylesin. Aziz milletimize güç ve kuvvet bahşeylesin. 

Unutulmamalıdır ki çatışmayı körüklemekten, insanları katletmekten ve insanların kalplerine korku salmaktan medet umanların başarı elde etmeleri mümkün değildir.”

NE YAPMALIYIZ?

Müslümanların yaşadıkları zor günleri aşması için üzerlerine düşen vazifeler olduğunu hatırlatan Görmez, şu tavsiyelerde bulunuyordu:

“Daha ağır bedeller ödememek için her türlü hile ve tuzağın farkında olmalı, mümine yakışır bir şekilde basiret ve feraseti elden bırakmamalıyız. Allah’ın yardımıyla yaşadığımız acıların üstesinden gelecek, huzura ve sükuna yeniden kavuşacağız. Müslümanlar, merhametin ve adaletin olduğu bir dünyayı tüm insanlığa göstermelidirler.

Bizler, silahın değil yüreğin, kılıcın değil kalemin daha güçlü olduğunu ispatlayarak barışı ve esenliği pekiştirelim. 

Evlatlarımızın, kardeşlerimizin, canlarımızın akan kanlarına dur diyelim. 

Ümitsizlik vadilerinde yuvarlanan insanlığa ümit olalım. Evlerinden, yurtlarından, topraklarından ayrılmak zorunda bırakılarak ülkemize sığınan Suriyeli ve Iraklı kardeşlerimizden bayram sevincini esirgemeyelim. 

Haccın birliğini, Arafat’ın bilincini, bir olma birlik olma kıvancını ülkemize taşıyalım.”

MESAJIN ADRESİ PKK

Sayın Görmez’in mesajı çeşitli yönleriyle irdelenebilir ve türlü şekillerde yorumlanabilir!..

Ama, dediği özetle şu:

l “Birbirimize düşmeyelim.”

l “Gücümüzü zayıflatmayalım.”

l “Kardeşi, kardeşe kırdırmayalım.”

l “Barış topraklarına nefret tohumları ekmek isteyenlere fırsat vermeyelim!”

Kime söylüyor bunları?..

“78 milyon insana!”

Yani “Türk”lere söylüyor, “Kürt”lere söylüyor, “Laz”lara, “Arap”lara,“Çerkez”lere söylüyor... Kısacası, bu topraklarda yaşayan herkese söylüyor!..

Ama, en çok da;

“PKK’lı teröristlere” söylüyor!..

Zira;

“Annelerin bağrından kız çocuklarını kaçıran, babalarının dizinden oğullarını koparan, eli kalem tutması gereken gençlerin eline silah tutuşturan, terör örgütü PKK’dan başkası değildir!”

PKK, bu haliyle sadece “Türk”lerin değil, en çok da “Kürtlerin düşmanı”dır, en çok da “Kürtlere ihanet” etmektedir!..

Çatışmaları körükleyen!..

İnsanları katleden!..

Yüreklere korku salan!..

Dahası; 30 yıldır kandan beslenen, PKK’dan başkası değildir!..

TAŞERON ÖRGÜT!

Ne var ki;

30 yıl önce “Kürt halkının mücadelesi”ni vermek üzere sahneye çıkanPKK’nın, bugün “taşeron bir örgüt” olduğu ortaya çıkmıştır!..

El Kaide gibi, DAEŞ gibi, Boko Haram gibi, PKK da “Batı laboratuvarlarında üretilmiş bir örgüt”tür!..

DAEŞ, nasıl ki “İsrail laboratuvarlarında üretilmiş ve İsrail’in kılına dokunmayan” bir örgüt ise; PKK da bir “Amerikan projesi”dir!..

Bir “Saldır Co” örgütüdür!..

Amerika ne zaman “saldır” komutu verirse; PKK, hemen depara kalkmakta ve ABD’nin gösterdiği hedeflere saldırmaktadır!..

Saldırıyor da, bu “yakma”lar, “yıkma”lar, “katletme”ler kimin işine yarıyor?..

Kürtlerin işine mi?..

Akıl var, mantık var: Bu saldırılar Kürtlerin işine niye yarasın?..

KÜRT, AÇ KALSIN Kİ!

Şu hâle bakın:

Bir TIR... Üzerinde 3-4 tane traktör var... Belli ki; o traktörler bir “Kürt köyü”ne gidecek... O traktörle toprak sürülecek, bir şeyler ekilip, dikilecek ve elde edilecek ürün, Kürt köylünün karnını doyuracak!..

Ama, öyle olmuyor!..

Çünkü PKK’lı teröristler, “Kürt köylüsüne traktör götüren TIR’ı” ateşe veriyor, cayır cayır yakıyor!..

Bu, ne demektir?..

Demektir ki; Kürt köylüsüne traktör gitmesin!.. Köylü, toprağını ekip-biçmesin!.. Ürün elde edip de, para kazanmasın!..

Peki, ne olur o zaman?..

PKK diyor ki:

“Cebi para gören, karnı doyan bir Kürt, bana yüz vermez!.. Kürt aç kalmalı ki, bana muhtaç olsun, güçsüz olmalı ki benden korksun!”

“Yalan” yazdığımı iddia eden varsa, baksın Doğu ve Güneydoğu’ya!..

Baksın ve görsün;

Hangi Kürt’tür ki, PKK’dan tir tir titriyor, PKK’lıların önünde el pençe divan duruyor; mutlaka “aç”tır, mutlaka “muhtaç”tır!..

Açık ve net söyleyeyim:

PKK, “Çözüm Süreci”ni sonlandırdı, “masayı devirdi” ki; “Kürtleri kontrol”edebilsin!..

Yoksa, cebi para gören Kürtler, yavaş yavaş “PKK’nın güdümünden çıkmaya” ve “kendi başlarına iş görmeye” başlamışlardı!..

Bu durum, “PKK için felâket” demekti!.. Öyle ya; “tehdit” ve “şantaj”larla, koyun gibi güttüğü Kürtler olmazsa, kime talimat verecek PKK?..

Kimin kızını kaçıracak, kimin kızına tecavüz edecek?.. Kimin oğlunu kaçıracak, kimin oğlunu cepheye sürecek?.. Kürt gençler ölmeli ki, PKK’lı ağalar yaşasın!..

PKK, “Çözüm Süreci”ne işte bu yüzden karşıydı!..

“Çatışmasızlık ortamı”na işte bu yüzden son verdi ve yeniden çatışmaya başladı!..

Çatışmaya başladı ama, olan yine Kürt halkına oldu!..

Kazık, yine Kürt’e girdi!..

ÇÖZÜM’ÜN DÜNÜ-BUGÜNÜ

Peki, nasıl?..

Geçenlerde, A Haber’deki Analiz programında, “Çözüm Süreci’nden bu yana bölgede neler olduğu” rakamlarla anlatılıyordu...

“Çözüm Süreci”nin başladığı ilk iki ayda, bölgedeki 52 şirket, fabrika için başvurmuş!..

Teşvikli yatırımlar bir yılda yüzde yüz artmış ve bölge, “istihdamda 2. sıra”ya yükselmiş!..

Geriye göç başlamış...

Meraların açılmasıyla hayvancılık yeniden atağa geçmiş!..

Bölge, ihracatta rekor kırmış!..

İhracat;

Erzincan’da yüzde 585, Adıyaman’da yüzde 266, Ardahan’da yüzde 143, Hakkari’de yüzde 102 oranında artmış...

Çözüm Süreci ile birlikte; dünyadaki dev otel zincirleri, bölgede yer aramaya başlamış... Hakkari’nin dağlarına bile kayak tesisi yapılmış!..

Bu arada; otellerdeki “doluluk” oranı, yüzde 100’lere ulaşmış... Zira, bölgeye; 1 yılda, “1 milyon turist” gelmiş!..

Sizin anlayacağınız;

“Kürtlerin cebi para görmeye” başlamış... En önemlisi de; daha birkaç yıl önce “PKK’nın kölesi” iken, bugün “insan gibi yaşamaya” başlamışlar!..

Sen misin “para” ile tanışan?..

Sen misin kendi başına iş gören, kendi başına yatırım yapan!..

PKK, 11 Temmuz’da “Çözüm Masası’nı deviren” o açıklamayı yaptı ve dedi ki: 

“Çatışmasızlık ortamına son verilmiş, silahlı mücadele başlamıştır!”

İşte, PKK’nın başlattığı “çatışmalı ortam”la birlikte, “bölge halkı sinek avlamaya” başlamış, iyi mi?..

Birkaç ay öncesinde, “otel”lerdeki doluluk oranı “yüzde 95-100” iken, bugünlerde “yüzde 15”lere düşmüş!..

Daha fazla rakama ihtiyaç var mı?.. Bu rakamlar, “PKK’nın eseri olan Güneydoğu tablosu”nu görmeye herhalde yeterlidir!..

Altını kalın çizgilerle çizerek, üstüne basa basa, bir defa daha diyorum ki;

Kürt’ün düşmanı Türk değildir...

Kürt’ün düşmanı T.C. değildir!..

Tam aksine;

Kürt’ün düşmanı; PKK’dır, PYD’dir, YPG’dir, YPJ’dir, HDP’dir, Demirtaş’tır,Yüksekdağ’dır, Samanlık Devrimcileri’dir!

Kürt halkı, bu gerçekle artık yüzleşmeli ve tavrını bir an önce koymalıdır!..

Yoksa, “PKK köleliği” bitmez!..

Benden söylemesi!..

************************************************************************************

Acı üstüne acı... Vinç kazasından sonra izdiham!..

Elbette “kader”den öteye yol yok... Elbette “takdir edilen nefes miktarı”ndan daha fazlasını almak mümkün değil... Elbette, “Allah yolunda ölenler şehittir.”

Dolayısıyla, dün sabah Mina’da “Şeytan Taşlama” esnasında meydana gelen “izdiham”da ölenlerin tamamı şehittir!.. Yaralananlar da “Allah yolunda olmanın mükâfatı”nı mutlaka alacaktır...

Ne var ki, tüm bunlar; “tedbirsizliği, cehaleti, ihmalkârlığı ve boşvermişliği” haklı göstermeye yetmiyor!..

Suudi Arabistan’ın bugün “petrolü” var ve o yüzden “Hacı”ları pek umursamıyor ama, elbet bir gün, “Hac ve Umre’den gelecek paralara muhtaç” olacak!..

O halde, gereken “tedbir”leri şimdiden almalı... “Vinç kazaları” ya da“izdiham”ları ortadan kaldıracak tedbirler bir an önce alınmalı ki; İslâm dünyasının yüreği, her hac mevsiminde ağzına gelmesin!..

Bir çift söz de, “Müslüman”lara: Unutmayın, o topraklara “ibadet” için gidiyorsunuz, “birbirinizi ezmek” için değil!.. Biraz sabretseniz, canınız mı çıkar?.. Bakın işte, sabretmeyince de çıkıyor!..

Gerek “vinç kazası”nda, gerek dünkü “izdiham”da hayatını kaybeden Müslümanlara Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum...

Hasan Karakaya



Pkk'lı Kadınların Özgürlük Umudunun Sonu;Tecavüz ve Kölelik



İstihbarat birimlerinin raporuna göre, örgüte katılan kadınların sadece yüzde 2'si siyasi görüş nedeniyle dağa çıkıyor. Diğerleri ise dağda taciz ve tecavüze uğruyor.



İstihbarat birimlerinin, son 2 yılda PKK'dan kaçıp güvenlik geçlerine teslim olan 57'si kadın 220 teröristin ifadesinden yola çıkarak oluşturduğu rapora göre, örgüt içindeki kadın teröristlerin PKK'ya katılma nedenlerinin başında töre, berdel, çocuk yaşta evlilik geliyor. Sonraki sebepler ise ailede kız olmanın baskısı, aile içi şiddet, çevrenin kadına bakışı... Siyasi görüşleri nedeniyle örgüte katılanların oranı ise sadece yüzde 2'de kalıyor. Raporda, PKK'ya Türkiye'den katılan kadınlar ilk bir yıl içinde, dağda yaşadıkları acı tecrübeler nedeniyle "ölümü kurtuluş olarak görmeye" başladığına işaret ediliyor. Çünkü baskılardan kaçıp sözde 'özgür olmak' için örgüte katılan kadınlar, kazma kürekle sığınak kazmak, ormanda odun kesmek, yüzlerce erkek teröriste hizmet etmek, dereden su taşımak gibi güç koşullarda yaşamaya zorlanıyor.

YÖNETİCİLER LÜKS İÇİNDE

Raporda ayrıca, tecavüz ve tacizlerin arkasının kesilmediğine de vurgu yapılıyor. Rapora göre örgüt içinde kadın teröristler sefalet ve bozuk psikoloji içinde yaşam sürmeye çalışırken üst düzey kadın teröristler zevk ve sefa içinde yaşıyor. Kadın yapılanmasının yöneticileri olan Zozan Çewlik, Rengin Botan ve Delal Amed gibi kadınlar, saçlarını boyatma dahil her türlü lükse sahip.

'BİR AYDA PİŞMAN OLDUM'

İşte teslim olan bazı kadın teröristlerin anlatımları:

"Havin" kod isimli N.D.: Amcamın benden 9 yaş büyük oğluna ikinci eş olarak verildiğim günün sabahında evden kaçtım. 3 yıl önce dağa çıkarken umutlarım vardı. Ama kölelik yaptım. Bir tek ağrı kesici olmadığı için kendini öldürenlere şahit oldum.

"Nudem" kod isimli F.D.: Ailem beni dedemin arkadaşıyla evlendirmek istiyordu. Bir terörist grup gece bizim köye ekmek almaya gelmişti. Ben de onları takip ederek dağa gittim. Dağa çıktığımın birinci ayında pişman oldum. Kurtuluşu ölümde görüyorduk.

"Awesta" kod isimli F.T.: Babamın üç eşi vardı. Benden 24 yaş büyük biriyle beni evlendirdiler.
Suriye'ye götürüldüm. İlk gece dayak yedim. 2 hafta sonra kaçıp örgüte katıldım. 3. günün gecesi battaniyemin altına gelen kişinin 'sus yoksa öldürürüm' tehdidiyle tecavüze uğradım.

"Dicle" kod isimli E.B.: 9 kardeş arasında tek kız çocuğuydum. O evin çocuğu değil kölesiydim. Çocuk bakmak, bulaşık yıkamak, sobayı yakmak, tavukları beslemek ne iş varsa benim üstümdeydi. Evimizde 8 kardeşe bakıyordum. Ama dağda 80 kişinin yemeği bulaşığı ekmeği bana yıkıldı. 

Aktifhaber