24 Aralık 2014 Çarşamba

DİKKAT AÇIN GÖZLERİNİZİ, YENİ BİR KİRLİ KAMPANYA BAŞLIYOR : Okullar basılıp çocuklar katlediliyor. Kafeler basılıp insanlar rehin alınıyor. Cami duvarlarına gamalı haç resimleri çiziliyor. Alman ırkçılar, devlet desteğini de arkasına alarak, 2. Dünya Savaşı sonrası en büyük kitle gösterileri düzenliyor.



Son günlerde Avustralya’dan ABD’ye, Almanya’dan Ortadoğu-İslam ülkelerine kadar yaygın bir nefret, çirkinlik dalgası güç kazanıyor.

“İslam tehdidi”ne karşı sokaklara iniyor, Alman toplumunun bir bölümü ve istihbaratı bunlara destek veriyor.  “Allah-u Ekber” diyerek insanlara saldıranlar gibi, terör ve “şiddet dini İslam” teması işleyen yaygın haberler medyaya servis ediliyor.
ABD’de ırkçı şiddet yükselirken Avrupa’da faşizmin ayak sesleri duyuluyor.
Müslümanlardan caniler üretme arayışı, bu “caniler” karşısına ırkçı canileri çıkarma girişimleri öne çıkıyor.
Yeryüzünün her köşesinde, İslam topraklarında ya da başka bölgelerde, nerede olursa olsun, hedefi Müslüman olan yaygın bir kirli kampanya yürütülüyor.
Yeniden 1995’lere döndük, sanki bir şeyler pişiriliyor..
Tıpkı 1995’lerdeki terörle mücadele kampanyaları gibi. Müslüman ülkelerde ve kritik coğrafyalarda anti terör merkezleri kurulduğu zamanlardaki gibi. Yeryüzünün “büyük bir felaket”e karşı teyakkuza geçirildiği, Müslüman ülke yönetimlerinin bile bu “tehdide” karşı sahaya sürüldüğü, birçok ülkenin bu tehdit bahane edilerek işgal edildiği, iç savaşlara sürüklendiği, onlarca cephe açıldığı dönemlerdeki gibi.
Böyle bir kampanya varsa bir şeyler pişiriliyor demektir.
Yakında ciddi bir operasyon hazırlığı var demektir. Nereden ne çıkacağını bilmiyoruz ama, olağan olmayan, zorlama bir şeyler var ve hiç de iyi haberler vermiyor.
ABD ve Avrupa ile Rusya arasındaki gerilim, Suriye ve Irak’taki çatışma hali, IŞİD üzerinden servis edilen şiddet ve terör algısı, kafa kesme görüntüleri, kıyım ve kurşuna dizme halleri, birçok ülkede idam cezalarının yeniden gündeme alınması, yüzlerce Taliban mensubunun idam sırasında beklemesi, terörle mücadele merkezlerinin ve gizli cezaevlerinin hala işletiliyor olması insanı ürkütüyor.
Bütün bunlara son dönemde özellikle Almanya’da ırkçıları sokağa salan bir siyasi iradenin öne çıkması, bunlar olurken de “çirkin İslam”, “İslam terörü” gibi on yıl önce bütün gündemimizi dolduran haberlerin yeniden öne çıkarılması şüphelerimizi, endişelerimizi artırıyor.
Hiçbir örgüt devletten bağımsız olamaz. Hiçbir örgüt, silahlı grup istihbarat teşkilatlarından bağımsız çalışamaz. Yakın çevremizde, coğrafyamızda son yirmi yıldır izlediğimiz, bir şekilde etkili olan bütün örgütler, İslamcı ya da başka bir ideolojiden olup olmadığına bakmaksızın, istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılıdır.
İşgal sonrası Irak bu anlamda bir laboratuvardır. Onlarca örgüt Irak’a müdahil gruplar tarafından kurulmuş, eğitilmiş ve cepheye sürülmüştür. Bu örgütler büyük kıyımlara, katliamlara imza atmış, onlar üzerinden İslam imajı üzerinde büyük oyunlar oynanmıştır.
Büyük hedef hiç değişmedi
Görünüşte o ülkedeki iç savaşın ya da işgalin bir tarafında yer alan, ülke şartlarına göre pozisyon alan örgütlerin büyük çoğunluğuna o roller arkasındaki güçler tarafından öğretilmiştir. Eskiden bölgedeki devletlere verilen ihaleler örgütlere verilir olmuştur.
Bu durum sadece Irak’la veya bir başka ülkeyle sınırlı değildir. Daha ötesi, uzun soluklu bir kaos stratejisinin parçasıdır ve örgütler üzerinden asıl yıkım İslam ve Müslüman imajı üzerinde olmuştur. 
Çünkü büyük hedef hep bu oldu. Büyük hedef coğrafyanın liflerine ayrılması, onlarca yıl toparlanamayacak hale gelmesi, bu topraklardan bir siyasi iradenin ortaya çıkmasının önüne geçilmesiydi. Bu yüzden güçlü siyasi söylemleri olan meşru hareketler, güçler de öfke topladı ve onların üzerine hışımla gidildi. Türkiye’nin yüzleştiği sorunların kaynağı işte burasıdır.



Şimdi bu imaj üzerine yeni bir müdahale süreci başlattılar. Önümüzdeki dönemde benzer haberlerin yaygınlaştığını, bunun bir korku kampanyasına dönüştüğünü görebiliriz. ABD ve Avrupa’nın aşırı sağa yelken açması, ırkçılığı davet etmesi bu ülkelerin, güçlerin küresel hesaplarını gerçekleştirmek için bu öfkeyi ve enerjiyi kullanmaya ayarlıdır.
Türkiye kamuoyu ve Türk medyası Almanya’ya karşı her zaman hoşgörülü oldu. Bunun altında yatan psikolojik gerekçe Birinci Dünya Savaşı’ndaki kader ortaklığıdır. Onlarca yıl süren bu yakınlık çatlayabilir. Çatlamanın sebebi Almanya’nın Türkiye karşıtı pozisyon alması, bunu açıkça yapması, İslam düşmanlığı tezinin bayraktarlığını üstlenmesidir.
Örtülü operasyon boşa çıkarılacak
Alman şehirlerinde, kasabalarında yakılan vatandaşlarımızın acısını bile bu yüzden kalbimize gömdük. Çok ses çıkarmadık, Türkiye’de hiçbir zaman Alman aleyhtarlığı gelişmedi. Buna izin verilmedi. Ancak son zamanlarda, Türk iç politikasına da pervasızca müdahalelerde bulunulması, Almanya ve Avusturya’daki dernekler üzerinden Türkiye’ye müdahil olunması, Berlin yönetiminin ırkçı dalgaları besleyip İslam karşıtı cephenin ön sıralarına yerleşme siyaseti bir karşıtlık doğurabilir.
Yukarıda sözünü ettiğim yeni dalgada Almanya’nın fazlaca öne çıktığını Almanların bile yakından takip ettiklerini sanıyorum. Bu kendileri adına hiç de iyi bir görüntü değil. Artık dünya, özellikle de çok şey yaşayan bizim coğrafya, benzer örtülü operasyonların pekala farkında ve ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Bizler, ABD ve Avrupa’nın ırkçılığı üzerinden, İsrail aşırı sağı üzerinden, coğrafyamızdaki şiddet hareketleri üzerinden servis edilenlere direnmeye, onların yıkıcı ve dağıtıcı politikalarına karşı birleştirici ve kaynaştırıcı olmaya devam edeceğiz.
Söz konusu yeni kampanya üzerinden bize dayatılacak olanlara karşı da sağlam duracağız. Çünkü bu coğrafya, yüz yıldır yapılanları gördü, gözlerini açtı, o oyunlara karşı bağışıklık kazandı. İçimizdeki ahmaklara rağmen toplumsal uyanışımızı bu uğursuz rüzgarlara karşı bir kalkana dönüştüreceğiz.
Bu yüzden düşmanlarınız sizi korkutmasın.
Etrafımızda bize karşı olanlar ürkütmesin.
İçeride bu düşmanlığı kullanıp ihanet edenler yıldırmasın.
İçeride her gün hükümete vuran, onu yıpratmak için sinsi ve sistematik yayınlar yapan bazı medya organlarının bu yeni tehlikeye özellikle de Almanya’daki ırkçı yükselişe karşı sus pus olması, haber bile vermemesi dikkatinizden kaçmasın...
Açın gözlerinizi...
YENİŞAFAK / İBRAHİM KARAGÜL



NAZİ MEDYASI : 

NEO-NAZİ GRUBU PEGIDA’NIN HIZLI İLERLEYİŞİ KARŞISINDA KAYITSIZ KALAN BERLİN YÖNETİMİNE MEDYA DA YAYINLARIYLA DESTEK VERİYOR.

 



Yapılan araştırmalara göre, Alman basınında en kötü lanse edilenler Müslümanlar. İslam’la ilgili yapılan haberler, Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla.

Almanya, İslam’ın yayılmasına ve yabancılara karşı aşırı sağcı “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) grubunca düzenlenen gösterileri izlemekle yetiniyor. Son günlerde Dresden kentinde PEGIDA tarafından yapılan gösterilere katılanlarının sayısının artması hem siyasetçileri hem de ülkede yaşayan yaklaşık 5 milyon Müslüman’ı endişelendirirken, Müslüman karşıtlığını körükleyen Alman basını, İslamofobi’nin yaygınlaşmasında lokomotif rol oynuyor. Haberlerin analizini yapan bir araştırma sonucuna göre, önde gelen Alman medyası geçen yıl, Katolik ve Protestan Hristiyanlardan çok Müslümanlar hakkında haber yayımladı. Ancak Müslümanlar hakkında yapılan haberlerin çoğunluğu olumsuz bir yaklaşım ortaya koydu.

IRKÇILIK YILLARDIR SÜRÜYOR

Geçen hafta kamuoyuna duyurulan uluslararası Media Tenor kurumu tarafından yapılan araştırmaya ‘İtibarın en düşük noktası’ adı verildi ve Müslümanların imajının bu derece düşmesine IŞİD’in neden olduğu öne sürüldü. Yıllardan beri Alman medyasında İslam hakkında verilen haberlerde öncelikle terör, savaş, uluslararası gerginlikler ve dinin kendisi de gündeme getirildi. Media Tenor’un politik araştırmalar yöneticisi Christian Kolmer, “IŞİD’le birlikte İslam’ın imajının felaket bir duruma düştüğünü” iddia etti. Kolmer’in ifadesine göre, bu yüzden Müslümanlar, kamuoyu gözünde bankerlerden, politikacı ve gazetecilerden daha kötü olarak görülüyor. İslam’la ilgili olarak yapılan haberlerin Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla olması da dikkat çekiyor. Almanya’daki iki kilise karşılaştırıldığında Katolik kilisenin büyük bir farkla önde olduğu görülüyor. Alman medyası Katolik kilise hakkında, Protestan kiliseye karşın on kat daha fazla haber yayımlıyor.

İslamofobi tavan yaptı

Yeşiller Partisi Milletvekili Mutlu Özcan, Alman medyasının geçmişte yaptıklarıyla İslamofobi’nin yayılmasında etkili olduğunu ifade ederek, “11 Eylül’den sonra Avrupa’nın tümünde yaygınlaşan İslamofobi bugünlerde Almanya’da tavan yaptı” diye konuştu. Ekim ayında 350 kişi ile başlayan PEGIDA gösterilerine 22 Aralık’ta 17 bin 500 kişinin katılmasını değerlendiren Mutlu, “Ciddi olan rakam değil, haftalardır bu kadar insanın pek de Müslüman’ın yaşamadığı bir bölgede ve göçmenlerin çok az olduğu bir kentte sokaklara dökülmeleri” dedi. Mutlu, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Islamofobi noktasında artan gösterilere sessiz kalmasını da eleştirdi.

Müslümanlar Almanya’ya aittir

Bild gazetesine verdiği demeçte PEGIDA grubunca yapılan eylemleri eleştiren Almanya’da Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, “Müslümanlar, Almanya’ya aittir. Bizler serap değiliz”  dedi. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU), “Göçmenler evlerinde Almanca konuşsun” talebini ise “absürt” bulan Özoğuz, ‘’CSU bu gümbürtüyle kongresine ilgi çekmek istedi. Hepimiz göçmenlerin Almanca öğrenmeleri konusunda hem fikiriz ama bunu dil polisi ile zorlayamayız’’ diye konuştu.
Yenişafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder