29 Nisan 2015 Çarşamba

Hz. Zülkarneyn'in Teorisi , Kur’an’da bildirilen vasıfları ve Zülkarneyn Kıssası



Zülkarneyn Kıssası, Kehf Suresin de anlatılan son kıssadır. Bu kıssanın iniş sebepleri ile ilgili çeşitli rivayetler vardır ve bazılarına göre müşriklerin, bazılarına göre de Yahudi’lerin Hz. Resulullah'a (sav) yönelttikleri bir kısım sorular üzerine bu Ayet-i Kerime’ler indirilmiştir.(1–10)

”Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: Size ondan bir anı okuyacağım.”(18/Kehf/83)

Zülkarneyn Kimdir?

Günümüze kadar Zülkarneyn’in kimliği veya kim olduğu konusunda çok farklı yorumlar yapılmış olmasına rağmen, Zülkarneyn’in bir peygamber mi, bir veli mi ve hatta bir insan mı yoksa bir melek mi olduğu konusunda dahi fikir birliğine varılamamıştır.(1-3,7,11)

Zülkarneyn, Arapça bir kelimedir ve “Zü” ve “Karneyn” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. “Zü”, bir şeyin sahibi demektir. “Karneyn” ise tekil olan “Karn” kelimesinin çifti yani iki tanesi anlamındadır. “Karn” sözcüğü boynuz, asır, nesil, yüzyıl (1,4,12) bir zamanda beraber yaşamış olan topluluk manalarına gelebildiği gibi insanın tepesine ve özellikle başının yanlarına, yani şakaklarına (hayvanda boynuzunun yeri) ve erkeklerin perçemine, kadınların zülüflerine, güneşin çemberinin kenarına ve bir toplumun başında olan efendisine de karn denilir. (4) Tefsirlerde “Karn” sözcüğünün özellikle boynuz, nesil, devir, çağ ya da yüzyıl gibi anlamları ön plana çıkarılarak, Zülkarneyn tabiri genellikle “İki Boynuzlu Adam”, “İki Çağın veya Devrin Adamı” anlamlarında kullanılmış ve müfessirler bu tanımlamalardan daha çok ilkine yani “İki Boynuzlu Adama” temayül göstermişlerdir.(12) Bu nedenle, Zülkarneyn, genellikle yeryüzünde hâkimiyet ve saltanat sahibi, güçlü bir kral olarak düşünüldüğü için, Aristo’nun öğrencisi Makedonyalı İskender,(1-8,10,13,14) Himyerli Ebu Kabir Şemmar,(6,7,10) Feridun adındaki İran hükümdarı,(3,5,6) Merzuban b. Merduba el-Yunani, Hermes, Ziyeden el-Himyeri, Yemen krallarından Sa’b b. Rayiş, (2,3,5,6) Fars kralı Melik Kurş, (1,7) Kisra (6,15) olduğu söylenmiş ve daha başka isimler de zikredilmiştir.(1,2,16)

Zülkarneyn’in Yolculukları

Tefsir bilginlerine göre Zülkarneyn, ilki batıya, ikincisi doğuya, üçüncüsü ise kuzeye olmak üzere üç yolculuk yapmıştır.

“Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.” (18/Kehf/84)

Zülkarneyn, yeryüzünde kudret ve kuvvet sahibi olan, istediği her işi yapabilmesi veya her amacına ulaşabilmesi için açıktan veya gizliden ilim, irfan, âlet, araç ve vasıtalar gibi akla gelebilecek bütün maddî ve manevî imkânla donatılmış, Allah’ın (cc) verdiklerini tereddütsüz yine O’nun yolunda ve O’nun rızası için kullanan salih bir kuldu.(1,3-10,12-15,17-20) Bu imkân ve vasıtalarla,

“O da bir yol tuttu.” (18/Kehf/85)

“Güneş’in battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu……….” (18/Kehf/86)

Zülkarneyn, ilk yolculuğunda batıya doğru giderek, nihayet güneşin battığı yere ulaştı (1-10,12-15,18-21) ve güneşi balçıklı veya kızgın bir pınar içinde batıyor buldu. (1,4,7,10,16)

Bu yolculuğun sonunda, Zülkarneyn’in, Tunus, Cezayir veya Fas kıyılarına (14) veya Atlas Okyanusuna, (2,4,9,14,16) bir görüşe göre Kara Denize, (2) bir görüşe göre de Ege Denizi (15) kıyılarına kadar gitmiş olabileceği ifade edilmektedir. Zülkarneyn, burada bir toplumla karşılaşır,

“…..Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.” (18/Kehf/86)

“Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.” (18/Kehf/87)

“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” (18/Kehf/88)

“Sonra yine bir yol tuttu.” (18/Kehf/89)

“Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle Güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.” (18/Kehf/90)




Zülkarneyn her türlü imkâna sahip olarak yeryüzünün batısına yaptığı seferden dönerek, bu defa yeryüzünün doğusuna doğru yolculuğa çıkıyor (9) Tefsirlerde, Zülkarneyn’in bu yolculuğunda, Afrika (2-4,9) veya Asya’nın (2,3,5,9,10,18) doğu kıyılarına kadar gitmiş olabileceği belirtilmektedir. Aslında Kur'an-ı Kerim, Zülkarneyn'in vardığı ve güneşin doğuşunu gördüğü bu yeri belirlemiyor, sadece bu yerin özelliğini ve orada karşılaştığı toplumun durumunu anlatıyor. Güneş’in doğduğu yere varınca güneşi, öyle bir toplumun üzerine doğarken buldu ki, onlarla güneş ışıkları arasında hiçbir engel, hiçbir sütre koymamıştık. Yani dümdüz bir araziye ulaşmıştı. (2,4,9,12) Çölleri ve geniş ovaları andıran bu arazide, güneş ışıklarını engelleyecek veya önleyecek bir tepe veya orman gibi bir şey yoktu.(2-4,9,12) Onlar, üzerine bina yapılamayan öyle bir arazide bulunuyorlardı ki, güneşin ışınlarından korunabilmek için yer altındaki mağaralarda, izbelerde barınıp gölgeleniyorlardı (5,7) veya onlar güneş batıncaya kadar suya giren,(2,7,9,10,14) güneş battıktan sonrada geçimlerini temin etmek için tarlalarına çıkan (5,7) veya elbise giymeyen çıplak vaziyette yaşayan ilkel bir kavimdi.(2,7,9,10,14)

“İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.” (18/Kehf/91)

“Sonra yine bir yol tuttu.” (18/Kehf/92)

“İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.” (18/Kehf/93)

Zülkarneyn, muhtemelen kuzeye doğru yaptığı bu son yolculuğunda, iki set veya dağ arasına varmış ve burada bir set inşa etmiştir. (1,3-10,12-15,18-21) Fakat Zülkarneyn'in ne "iki set" arasında vardığı yer hakkında ve ne de bu iki setin nerede olduğu hakkında kesin bir şey söylenemiyor. Ayet-i Kerime’den sadece Zülkarneyn'in aralarında bir boşluk veya geçiş yeri bulunan iki doğal engel ya da sonradan yapılmış iki set arasında bulunan bir bölgeye vardığı anlaşılmaktadır.(1,4,9) Tefsir bilginlerine göre Zülkarneyn üçüncü yolculuğunda;

- Asya’nın kuzey doğu tarafında Türk topraklarının bittiği bir bölgeye gittiği, setinde Çin seti olabileceği (1,2,4,6,7,15,16,20)

-Ermenistan ile Azerbaycan tarafında Türkistan topraklarının bittiği yerde yer alan Kafkas dağlarına kadar gittiği ve setinde Demirkapı adı verilen yerin olabileceği (1-5,7-10, 12,13)

-Setin Hazar denizi­nin balı yakasında yer alan Derbend seti diye bilinen yer olabileceği (1,7,14) veya

-Zülkarneyn’in karşılaştığı iki dağın Hazar Denizi ile Kara Deniz arasında uzanan dağların bir kısmının olabileceği (15) veya

-Setin Sibirya bölgesinde olabileceği (2,4) gibi çeşitli yorumlar yapılmıştır.

“İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.” (18/Kehf/93)

Zülkarneyn iki set arasına vardığında orada bir kavimle karşılaştı. Kur'ân-ı Kerim’de bu topluluğun hangi kavim olduğu açıkça anlatılmamıştır. (16,17) Fakat müfessirler, bu kavmin eski İskitler,(3,14) Moğol ve Tatarlar1,12 veya Türklerin (2-4,13) olabileceğini ifade etmişlerdir.

Bu kavim, Zülkarneyn’e yurtlarını talan eden, saldıran, bozgunculuk çıkaran ve bozgunculuğun yaygınlaşmasına neden olan Ye'cüc ve Me'cüc'e karşı, verecekleri bir miktar mal karşılığında bir set yapmasını önerdiler. (9)

“Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” (18/Kehf/94)

"Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.” (18/Kehf/95)

Ye’cüc ve Me’cüc




Kur’an-ı Kerim’de, Ye'cüc ve Me'cüc’ün kim olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında bilgi verilmemiştir. (2) Fakat müfessirler bu konuda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Tefsirlerde Ye'cüc ve Me'cüc’ün, Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in soyundan gelen iki kabile olabileceği (2,7) veya Ye'cüc'ün Türklerden, Me'cüc'ün Ceyi ve Deylam kabilelerinden olabilecekleri (10) veya bunların Mançurlar ve Moğollar, (6,9,12,16,22,23) Tatarlar, (6,9,12) Kırgızlar, (23) Türkler (6,7,10) veya Çinli’ler olabileceği ifade edilmiştir. (20,22,23)

“Bana demir kütleleri getirin. İki ucu denkleştirdiği vakit: "Körükleyin!" dedi. Demiri bir ateş haline getirince: "Getirin bana üzerine erimiş bakır dökeyim!" dedi.” (18/Kehf/96)

Zülkarneyn, bu kavmin kendine sunduğu malı reddetti ve karşılıksız olarak seti yapmaya karar verdi ve bu toplumdan maddi ve bedensel güçleriyle kendisine yardımcı olmalarını istedi. Siz bana beden gücünüzle yardımcı olunuz da onlar ile aranızda aşılmaz bir set çekeyim. Bana demir parçaları getiriniz. Onlar da demir parçalarını toplayıp iki engel arasındaki boşluğa yığdılar. Getirilen demir parçalarının oluşturduğu yığın yanlardaki setlerin tepeleri ile aynı düzeye çıktı. Daha sonra Zülkarneyn, Adamlara `körükleri çalıştırınız' dedi." Demir yığını şiddetli alevin ve kızgınlığın etkisi ile "ateş haline gelince", "Bana biraz erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim dedi." (9)

“Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.” (18/Kehf/97)

“Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.” (18/Kehf/98)

“O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz.” (18/Kehf/99)

a - sebep ( yol bilgisi )

Kehf suresi 84-85-89-92. ayetlerinde geçen ve Zülkarneyn'in en temel yeteneğinin yapısını oluşturan " sebep " kelimesine sözlüklerde; arzın menzili, konakları, menzil bilgisi manaları verilmiştir.
Nitekim yerleşik bir yönetici olmayan, yeryüzünün çeşitli istikametlerinde seferler düzenleyen Zülkarneyn'in bu gücü ve başarısı; Allah'ın ona bahşettiği arz üzerindeki yolların bilgisine vakıf olması ve bu bilgiyi kullanarak, güçlerini istediği mıntıkalara intikal ettirebilmesidir.
Takdir edilmelidir ki engin yeryüzü coğrafyasında uzun mesafelerde, gittiği bölgelere egemenliğini kabul ettirecek kadar ordu intikal ettiren, onları yedirip içirebilen, geri dönüşlerini sağlayabilen bir yöneticinin engin bir bilgi ve donanım sahibi olması gereklidir.
" Ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmenin sebebini öğretmiştik. " 18/84
" O da, o işin sebebine sarılıyordu. " 18/85







b - yöneticilik ( egemenlik ve kaynaklara sahip olmak )

" Biz onu yeryüzünde GÜÇLÜ KILMIŞ VE ONA ULAŞMAK İSTEDİĞİ HER ŞEYİ ELDE ETMENİN YOLUNU, SEBEBİNİ ÖĞRETMİŞTİK. " 18/84
" Rabbimin bana verdiği GÜÇ ( EGEMENLİK ) daha hayırlıdır. " 18/95
Kehf suresinde geçen bu güç, hakimiyet ifadelerinden, Zülkarneyn'in bir yönetici - imparator, kral, hükümdar, Melik - olduğu anlaşılmaktadır.
Kur'an da isimleri yönetici olarak geçen Davut (a.s), Süleyman (a.s), Yusuf (a.s) ve Sebe melikesi ile ilgili kıssaların anlatıldığı ayetlerde; bu yöneticiler zikredilirken de, Zülkarneyn'in vasıfları ile aynı vasıflar sıralandığını görmekteyiz.
" Ey Davut biz seni hükümdar yaptık. " 38/26 " ONUN MÜLKÜNÜ GÜÇLENDİRMİŞTİK . " 38/20
"...(Süleyman) bize HERŞEYDEN BOLCA VERİLDİ. " 27/15
" Böylece Yusuf'u ORAYA EGEMEN KILDIK. " 12/56
" (Yusuf ) Rabbim bana EGMENLİK VERDİN. " 12/101
" ( sebe melikesi ) kendisine HERŞEYDEN BOLCA VERİLMİŞ OLAN bir kadın yönetiyor. " 27/23
Zülkarneyn'le birlikte serde dilen tüm yöneticilerin; Allah'ın onlara bahşettikleri iktidar, güç, egemenlik ve zengin doğal ve ekonomik kaynaklar sayesinde, yeryüzünde geniş topraklara hakim olduklarını ve taba'larını idare ettiklerini anlamaktayız.
Tüm yöneticilerin ortak özelliklerinden en önde gelenin Egemenlik, iktidar, güç ve zengin tabiî ve ekonomik kaynaklar olduğu anlaşılmaktadır.
Zülkarneyn’e ayrıcalıklı olarak " sebep " verildiği anlaşılmaktadır ki; bu farklı özellik çok geniş coğrafyalarda tevhidî anlayışı yaymaya çalışan birinin o coğrafyalarda hakim olabilmesi, sevk ve idareyi yapabilmesi için gereken bir donanıma " sebep " yol bilgisine ihtiyacı olacağı içindir.

c - adaleti sağlama, adaletle idare

" Orada bir kavme rastladı . " Ey Zülkarneyn! onları ister cezalandır, ister iyi davran " dedik. "
" Dedi ki: " Kim ZULMEDERSE ONU CEZALANDIRACAĞIZ, sonunda Rabbine döndürülecek, o da onu kötü bir azaba uğratacak. " 18 / 86-87
Allah'ın kendisine egemenlik ve büyük bir kaynak zenginliği bahşettiği Zülkarneyn; bu nimetleri insanlar arasında adaletle paylaştırma ve adil davranışlar sergileyerek hem kendi hem de yönettiği toplumların Allah'ın rızasını kazanması yolunda sarf ediyordu.
Süleyman @ kıssasında Sebe melikesinin ileri gelenler ile yaptığı bir diyaloga göz atalım.
“ Kraliçe dedi ki: Krallar bir ülkeye girdiklerinde oranın altını üstüne getirirler, ileri gelenlerini zelil ederler. Bunlar da öyle yapacaklardır. “ 27/34
Bu diyalogdan anlaşılıyor ki; Allah’a inanmayan onun emirlerini tanımayan yöneticiler, adil davranmayarak; ele geçirdikleri ülkelerde oranın insanlarını, mal ve mülklerini tarumar ederek zulmediyorlardı.
Oysa Allah Zülkarneyn’e; karşılaştığı isyankar topluma karşı, ölçüye göre yani, adaletle davranmasını belirtmektedir.
Bunun diğer örnekleri Davut (a.s), Süleyman (a.s), Yusuf (a.s); Allah'ın kendilerine verdiği egemenlik ve engin kaynakları. egemen oldukları halklarının mutluluğu, toplumda adaletin sağlanması ve hakkın rızasının kazanılması amacıyla sarf etmişler, bu hususta adil davranmışlardır.
" Ey Davut biz seni hükümdar yaptık. İnsanlar arasında ADALETLE HÜKMET. HEVANA UYMA....." 38/26
" Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı ADİL DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. ALLAH ADİL OLANLARI SEVER. " 60/8
Burada Zülkarneyn'in Kur'an'da ismi geçen diğer yöneticilerden farklı bir yönüne dikkati çekmek isteriz.
Kur'an'da ismi geçen, Davud @, Süleyman @ Yusuf @ ,Sebe melikesi; bulundukları içinden çıktıkları toplumlara hizmet, adalet ve Allah'ın bahşettiği kaynakları sarf ederek Allah'ın rızasını ararlarken; Zülkarneyn çok geniş coğrafyalarda tanımadığı kavim ve insanlara hizmet ve adalet götürerek hakkın rızasını kazanmaya çalışmıştır.
" Güneşin battığı yere ulaştığında....Orada bir kavme rastladı. " " Dedi ki: kim zulmederse onu cezalandıracağız..." " Ama kim iman edip salih amel işlerse, ona da en güzel mükâfat vardır. Onu zora koşmayız. " 18 / 86 – 87 – 88

d - Savaşçılık yönü ön plana çıkmayan, kan dökmeyen bir yönetici

Kehf suresinde Zülkarneyn’in savaş ve kıtal yönü üzerinde durulmadığını müşahede etmekteyiz. Kur'an’da Süleyman peygamber kıssası anlatılırken onun savaş için gereken ordularından, savaş aletlerinden, savaş atlarından genişçe bahsedilirken; savaşa ve Zülkarneyn’in savaşçılığına yönelik yanlarından hiç bahsedilmediğini görmekteyiz.
Bu da onun egemenliğini savaşçılık değil akıl, adalet ve teknik üstünlük üzerine kurduğunu göstermektedir.
Ye'cûc ve Me'cûc üzerine gidip onları katledebilecekken, savaşsız bir strateji uygulayarak, sahip olduğu teknik yardımı ile savaşacakların aralarına set yaparak onları durdurduğunu, zulmü ve fesadı önlediğini anlamaktayız.
Bu durum aynı zamanda, Tevrat ile Kur'an kıssaları karşılaştırıldığında her ikisi arasındaki savaş, kıtal, kan dökme gibi konulardaki; Kur'an'ın sulh ve adalet yaklaşımını göstermesi; dolayısı ile Tevrat’ın muharref hale getirildikten sonraki, değişiklikleri algılamamız açısından ilginç bir durum olarak değerlendirilmelidir.

e - Teknik kullanması

" Bana demir kütleleri getirin " dedi. Getirdikleri kütleler dağlarla aynı seviyeye gelince: " Körükleyin " dedi. Sonunda demir yığını kor haline gelince; erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim " dedi. " 18/96
"..her türlü imkanı emrine vermiştik. " 18/84
Ye'cûc ve Me'cûc ile zulme uğrayan topluluk arasındaki meseleyi çözerken kullandığı teknik aslında Zülkarneyn'i anlatan şu ayetin açılımlarından biridir.
"..Her türlü imkânı emrine vermiştik. " 18/84
Allah'ın bu desteği sayesinde onbinlerce belki yüz binlerce askerin iâşe ve ibâtesini silah ve teçhizatını teknik üstünlüğü sayesinde sağlamıştır ki; yeryüzünün bir doğu ucuna bir batı ucuna seferler yapabilmiş bu geniş coğrafyalarda hakkı ve adaleti tesis edebilmiştir.
Müfessirlerin, Zülkarneyn’in kullandığı teknikler üzerine yorumları bir hayli fazla olmakla beraber; maden alaşımı ( metalürji ), inşaat tekniği ( mühendislik ), insanların istihdam edilmesi ( kamu yönetimi ) ( yönetim organizasyon ) ( insan kaynakları ) gibi; bu günkü bilim dalları karşılığı olabilecek Zülkarneyn’in meziyetleri üzerinde ilgili alanların uzmanları vasıtası ile yorumlar yapılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Bu hususta önemli olan Zülkarneyn’in; Allah’ın verdiği imkanları kullanması, yeryüzü nimetlerini o günün teknik ve diğer yöntemleri ile değerlendirerek olaylara egemen olmasıdır.
Zülkarneyn kıssasının bu anlatımlarını, Allah’ın ayetlerinin yeryüzüne egemenliği sağlamak için; bu gün veya gelecekte ve hatta geçmişte de, yan gelip yatarak, gökyüzünü! gözleyerek değil; Davut @ Süleyman @ peygamberler kıssalarında da örnek verildiği gibi, Allah’ın Müslümanlara bahşettiği imkanları harekete geçirerek ve bundan sonra Allah’a tevekkül ederek yapılacağı dersinin verilmesi ifadeleri olarak algılamamız gerekmektedir.

f - Zülkarneyn peygamber midir ? yönetici midir ?

Kehf suresindeki Zülkarneyn kıssası ile ilgili ayetleri incelediğimizde Onun bir yönetici - kral, melik, hükümdar, imparator - olduğu anlaşılmaktadır. Tefsirlerde Zülkarneyn'in yöneticiliği hususu üzerinde hiç bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Zülkarneyn üzerinde asıl durulan konu onun bir peygamber olup olmadığı konusudur.
Zülkarneyn'i anlatan ayetlerde onun Kur'an'da anlatılan Resullerin vasıfları ile aynı söylemler ve davranışlar sergilediği gözlemlenmektedir.

i - Sâlih amele davet

" Ama kim iman edip sâlih amel işlerse, ona da en güzel mükafat vardır." 18 / 88
Tanımadığı kavimler ve insan toplulukları üzerine seferler tertipleyen Zülkarneyn'in iman edip sâlih amele çağırdığı toplumlara; " iman " ve " sâlih amel "i nasıl ve ne şekilde anlattığı yada bu amellerin neleri kapsadığının açıklamasını yapıp yapmadığını bilememekteyiz.
Şurası muhakkak ki Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumlara ilettiği iman ve sâlih amel kavramları; Zülkarneyn kıssasının indiği Mekke cahiliyye toplumuna açıklanan iman ve sâlih amel kavramlarıyla aynı olmalıydı.
Bundan dolayı bir açıklama getirilmemiş, dolayısı ile Zülkarneyn daveti anlatılırken, Mekke cahiliyye toplumunun dikkati çekilerek onların da iman ve sâlih amel ile ilgili yapmaları gereken tutum anlatılmıştır.
Karşılaştığı toplumların inanç durumlarının ne olduğu hususunda açıklık yoktur.
Mesela kehf suresi seksen altıncı ayeti şöyledir: " Orada bir kavme rastladı, " Ey Zülkarneyn ister cezalandır, ister iyi davran dedik. "
Eğer ayet -orada inançsız bir kavme rastladı - veya -orada putlara tapan bir kavme rastladı - şeklinde olsaydı; Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inanç yapılarını anlamamız ve eğer Zülkarneyn’i peygamber olarak algılarsak, Zülkarneyn'in tebligatını daha iyi idrâk etmemiz mümkün olurdu.
Bu hususta karşılaştığı kavmin inanç durumunun öncelikle tesbit edildiği yönetici – peygamber Süleyman kıssasında şöyle bir anlatım vardır.
" O ve kavmi Allah'ın yanı sıra güneşe secde ediyor. Şeytan onlara yaptıklarını süsleyip doğru yoldan saptırmış. Bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar. " 27/25
Zaten Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inançları hakkında tespit yapılan bir ayet olsaydı, belki de Zülkarneyn üzerinde resûl olup olmadığına dair zan olamazdı.
Kur'an'ı Kerim'de kıssaları anlatılan bütün Resuller toplumlarına tebligatlarını yaparken şu aşamalardan geçmişlerdir.


a - Resûllüğünü ilân:
( Hud ) “ Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. “ 26 / 125
b- Allah'a imana davet, şirkten men etme :
" Muhakkak ki biz, her topluma Allah'a kulluk edin, tağutlardan kaçının diye bir Resul göndermişizdir. " 16/36
ç - Tebliğlerinde çeşitli şekillerde sunarak ısrarlıdırlar:
" Rabbim! doğrusu ben kavmimi gece gündüz çağırdım. " 71/5
" Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye söyledim. " 71/8-9
d - Gönderildikleri toplumlar sınanırlar:
" Biz hangi kasabaya resûl gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır. " 7/94
e - inkârcılar tarafından tehdit:
" Ey Nuh, bu işe bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın. " 26/116
f - Allah'ın azabı, helâk:
" Şuayb onlardan döndü de " Ey kavmim! Andosun ki Rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim; kâfir millet için niye üzüleyim. " dedi. " 7/93
" Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. " 7/91
Zülkarneyn kıssasında Zülkarneyn ve karşılaştıkları toplumların, Kur'an’da zikredilen peygamberler ve muhataplarının geçirmiş oldukları bu tebliğ aşamalarından geçmediği veya anlatılmadığı görülmektedir.
Bunun nedeni belki de yeryüzünün çok geniş bir coğrafyasında seferler yaparak askeri ve diğer güç unsurları ile, karşılaştığı kitleleri denetimi altına alması dolayısı ile cebren istediğini kabul ettirmesi olabilir ?
Ancak Süleyman peygamber kıssasında; yönetici bir peygamberin tebliğ metodu bize örneklik teşkil etmektedir.
Süleyman peygamber, Sebe toplumuna savaş açmadan o toplumun yöneticisi ile İslâm’ın tebliği üzerinde girişimlerde bulunmuş, Sebe melikesini dolayısı ile ileri gelenleri İslâm’a davet etmiştir.
O halde peygamber Zülkarneyn’den de! böyle bir aşama beklememiz gerekmektedir.
İi - Yaptığı işe karşılık istememesi
Zülkarneyn'in gösterdiği peygamber tavırlarından bir tanesi de Yaptığı işe karşılık bir ücret istememesidir.
(Zülkarneyn)" Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın ? " " Dedi ki: Rabbimin bana vermiş olduğu egemenlik daha hayırlıdır. " 18 / 94-95
Bu ayet'te ise sanki; Kur'an'da geçen peygamber kıssalarında rastladığımız bir peygamber tavrını yansıtan tavır sergilenmektedir.
( Nuh ) " Ey kavmim buna karşılık ben sizden bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah'a aittir. " 11/29
( Hud ) " Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücreti, beni yaratana düşer " 11/51
" (Süleyman) Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz ? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. " 27/36
Nuh (a.s), Hud (a.s), Süleyman (a.s) ın tavırlarını yansıtan bu ayetlerde; Resuller toplumlarına, Allah'ın ayetlerini ulaştırmaları karşılığı onlardan bir ücret istemediklerini; bu emeğin karşılığını Allah'ın Resullere vereceğini bundan dolayı Allah'ın indirdiklerini inkar etmemelerini ifade etmek için toplumlarına çağrıda bulunmaktadırlar.
Oysa Zülkarneyn'e teklif edilen ücret ise; Allah'ın ayetlerini rastladığı kavme ulaştırma karşılığı olarak teklif edilmemektedir.
" Dediler ki: " Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc burda fesat çıkarıyor. SANA BİR ÜCRET VERSEK, ARAMIZA BİR SET YAPARMISIN ? " 18/94
Kur'an'da kıssaları anlatılan ve dini bir görevin karşılığı ücret istenmediğinin altının çizildiği yukarıdaki sıraladığımız ayetlere mukâbil, Zülkarneyn'e, set yapımı karşılığı yani dini içeriği olmayan bir işlev karşılığı olarak ücret teklif edilmektedir.
Dolayısı ile bu ücret, yapılacak bir iş mukâbili teklif edildiği için, dini olmaktan ziyade ticari veya siyasi bir mâhiyet arz etmektedir. Binaenaleyh Zülkarneyn'in ücreti reddetmesi ile diğer peygamberlerin yaptıkları tebliğ karşılığı ücret istememesi arasında nüans olduğu gözükmektedir.
Bu noktada üzerinde durmak istediğimiz bir husus vardır; Zülkarneyn, bir yönetici " kral, hükümdar " olduğu halde yapacağı işin karşılığı verilecek ücret teklifini reddetmesi ve buna karşılık olarak verdiği; " Rabbimin bana vermiş olduğu güç ( egemenlik, hâkimiyet ) daha hayırlıdır. " cevabı ise ilginçtir.
Çünkü bütün yöneticiler gerek savaşarak gerekse savaşmadan güçlerine karşılık, egemen oldukları kavimlerden herhangi bir karşılık olmaksızın ganimet, vergi, haraç v.s gibi gelirleri elde etmek amacındadırlar. Oysa Zülkarneyn bu hususta feragat etmektedir.
Onun bu tavrı, Allah'ın kendisine verdiği kaynakların bolluğu ve yeterliliğinden dolayı ve Allah'a teslim olmuş bir yönetici ile inkarcı bir yönetici farkını o insanlara yansıtarak, onları Allah'a teslim olmaya yöneltme amacını taşıdığı kanaati vermektedir. Bir nevi zekatın verilme yerlerinden biri olan
" Müellefe-i kulub " seçeneğinin işletilmesi gibidir.
" Sadakalar ( zekâtlar ) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, ( zekât toplayan ) memurlara, GÖNÜLLERİ ( İSLÂM'A ) ISINDIRILACAK OLANLARA ( MÜELLEFE-İ KULUB ), kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir. " 9/60
iii - " Kulna " hitabı
Müfessirlerden bazıları Kehf suresi seksen altıncı ayette geçen " kulna ya zelkarneyn " " Zülkarneyn'e dedik ki: " ifadesinin Zülkarneyn'in Resullüğüne işaret ettiğini söylemişlerdir.
Kur'an'ı Kerim'de " Kulna " ifadesinin geçtiği yerlere baktığımızda; bu ifadenin Resullere hitap için kullanıldığı gibi başka yerlerde de kullanıldığı görülmektedir.
" Andolsun, içinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Onlara: " Aşağılık maymunlar olun " ( Fekulna ) dedik. " 2/65 ayrıca benzer bir ayet; 7/166
" Bundan sonra İsrailoğullarına: " Bu ülkede oturun. Vaat edilen gün geldiğinde hepinizi bir araya toplayacağız " ( Kulna ) dedik. " 17/104
" Secde ederek kapıdan girin. Cumartesi yasağını çiğnemeyin ( Kulna ) dedik. " 4/154
" Onun bir parçasıyla ona vurun ( Fekulna ) dedik. " 2/73
Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer husus ise; Kur'an'da kıssaları anlatılan bütün Resuller :
I-İçinde bulundukları ve yetiştikleri toplumlara Resullükle görevlendirilmişlerdir :
" Sonra onlara, aralarından: " Ancak Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Sakınmaz mısınız! " diyen resûller gönderdik. " 23/32
" Nuh'u kavmine gönderdik. " 11/25
" Ad'a de kardeşleri Hûd'u gönderdik. " 11/50
" Semûd'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. " 11/61
" Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i gönderdik. " 11/84
II - Resul oldukları kavmin dili ile onlara Allah'ın ayetlerini ulaştırmışlardır:
" Biz, her elçiyi, kendilerine ayetlerimizi açıklaması için, ancak halkının diliyle göndermişizdir. " 14/4
III -Aralıksız elçilik etmişlerdir:
Resullükle vazifeli oldukları toplumlara risalet görevini inkıtasız olarak sürdürdüklerini müşahede etmekteyiz.
Musa'nın @ kavminden ayrılışlarında bile kardeşi Hârun @ elçiliğe ara verdirmeksizin devam ettirmiştir.
Yunus @ kavminden Allah'ın izni olmaksızın ayrılması ile beraber, Allah tarafından cezalandırılarak, bilâhare tövbesi kabul edilerek tekrar toplumuna elçi gönderilmiştir.
IV -Toplumların sınanması:
Bunun yanı sıra Resullerle toplumunun tebliğ diyalogları ve sınanmaları söz konusudur.
" Peygamber gönderdiğimiz her memleketin halkını, yalvarıp yakarsınlar diye darlık ve sıkıntıya uğrattık. " 7/94
Halbuki Zülkarneyn kıssasında Zülkarneyn ve ulaştığı toplumlar arasında geçen vakıalardan; Kur'an'da kıssaları anlatılan peygamberlerin ortak vasıflarına yönelik; tebliğ aşamaları, sınanmalar, ve diğer bahsettiğimiz özellikleri görememekteyiz.
Sonuç olarak Zülkarneyn kıssası; Zülkarneyn'in Müslüman bir yönetici ve her Müslüman gibi , karşılaştığı yerlerdeki insanlara dinini tebliğ eden, Allah'a itaatkar salih bir kul olduğu onun emirleri doğrultusunda amel ettiği velâkin resûl olmadığı kanaatini vermektedir.
Belki de Allah Kur’an'daki kıssa anlatımlarında ayrıntı vermemesinin altında yatan etmen budur.
Kur'an’ın iniş dönemi uzaklık anlatımı ile bu günkü uzaklık tanımlarının ve anlatımlarının - edebî, tarihî, coğrafî – olarak dil açısından farklılaşması, Zülkarneyn veya diğer kıssalardaki anlatımların daha iyi idrak edilmesi açısından, yaşanılan zamana göre yorumlara gidilmesini zaruri kılmaktadır.
Yeri gelmişken önemli bir hususun üzerinde durmakta yarar görüyoruz. Zülkarneyn kıssasını anlama hususunda modern Tarih, Coğrafya ve Arkeoloji biliminden yararlanırken, şu husun farkında olmalıyız. Kıssaları Tarih, Coğrafya ve Arkeoloji bilimine doğrulatma gayesiyle hareket etmemeliyiz. Ancak bu ilimleri Kıssaların anlaşılması yolunda yararlanılacak metodik araçlar olarak görmemiz gerekmektedir.
O halde kıssaları anlamada yeni bakış açıları sağlayarak bizlere yardımcı olacak tarih, coğrafya ve arkeoloji ve diğer modern ilim dallarından yaralanmak bizler için bir amaç değil, metodik bir araç olacaktır.
" Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmıyorlar mı ? " 12/109
" Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın. " 3/137
Allah'ın buyurduğu bu ve diğer ayetlerde Tarih, coğrafya ve arkeoloji'den de yaralanılarak, Kur'an'da anlatılan kıssalardaki toplumlar nezdinde dersler çıkararak, onların yaşamlarından ibret almamız istenmektedir. O halde akîm kaldığımız bu gibi durumlarda; ilerdeki süreçte bu konuyla ilgili tarihî, coğrafî, arkeolojik verilere dayanan gelişmeler olabileceğini öngörerek o noktada durmak, ilmî olmaktan ziyade zannî olacak bilgiler üretmeye tevessül etmemek bu konuda hassas olmak gerektiği kanaatindeyiz.
Burada şöyle bir kaygı doğabilir. Acaba kıssaları yorumlarken yapacağımız bu çalışmalar; evvelki kitaplardaki gibi Kur'an'daki kıssaların mesajlarını saptırabilir mi ? onları tahrife sebep olabilir mi ?
Bizce bu çalışmalar asla böyle bir soruna yol açmaz. Çünkü Kur'an'ın değişmesi gibi bir durum asla olmayacaktır. Kıyamete kadar baki Kur'an'ı Kerim'in, her çağda en iyi, en ideal anlaşılması için gerekli olan çabaların önü her zaman açık olacak ve Kur'an'ın uygulanabilirliği, hayata tatbik edilmesi önünde hiçbir engel olmayacaktır.
zulkarneyn

Zülkarneyn Kıssası

Zülkarneyn kendisine verilen güç ve iktidarla yolculuğa çıkmış güneşin doğduğu ve battığı yerlere gitmiş buralarda halklarla karşılaşmış en sonunda vardığı yerde Ye’cüc ve Me’cüc yüzünden başları dertte olan bir halkla onlar arasına sed yaparak yardım etmiş bir varlık.
Konuyu çekici kılansa Zülkarneyn kıssası içerisinde birçok değişkeni bulunduran bir denklem gibi hangi değişkenden yola çıkarsanız denklemin sizi farklı sonuçlara götürüyor olması.Zülkarneyn hakkında birçok yorumcu farklı referanslarla mesela Balçıklı su gözesinden karadelikleri,sedden çin seddini,iktidar sahibi olmasından büyük iskenderi,güneşle arasında siper olmayan kavimden uzay yolculuklarını sonuç olarak çıkarmışlar.
Bu yazıda şuana kadar ortaya atılmamış bir teori ile karşılaşacaksınız.

ZÜLKARNEYN TEORİSİ

Zülkarneyn kıssası ile tanıştıktan sonra bende tüm yorumcuların yollarını izleyerek Çin’e Yemen’e hatta uzaya çıktım ama sonuçta hep çelişkilerle karşılaştım.(Ya çok mitolojik yada çok fantastik sonuçlara ulaşıyor insan.)Bana göre işin içinde inanç olan bir teori kuruluyorsa teori hem bilimsel bir zemine oturmalı hemde “Bu öncekilerin masalları” ifadesini kurabilecek kadar kapının aralık bırakılmasına izin vermeli.
Teorime ilk önce dünyanın manyetik alanı ile başladım Ye’cüc,Me’cüc manyetik alan kutupları olabilirdi.Google earth’e manyetik alanı yükleyip araştırmalarıma devam ettim.Doğu batı ırmaklar göller akla gelebilecek her yere baktım.Kendimce bir şeyler buldum ama hep bir tarafı eksikti.Ta ki google earth’e tektonik fay hattını yükleyene kadar…

TEKTONİK FAY HATTI

Dünya fay hatları ile çevrilmiş durumda ve karalar bloklar halinde hareket etmekte bu hareketleri sonucunda depremler,volkanik patlamalar,tsunamiler,yangınlar vb. felaketler oluşmakta.Bu felaketleri insanoğlu çeşitli mitolojik olaylarla,tanrısal güçlerle açıklamaya çalışmış ve bu konuda birçok efsane üretilmiş mesela
Yunan Mitolojisinde Poseidon Tanrısı
Japon Mitolojisinde Namazu(Dev Kedi Balığı)
Türk Mitolojisinde Öküz’ün boynuzu
Bu felaketlerle ilişkilendirilmiş(tıklayınız.)
Manyetik alan,tektonik fay hatları deprem,tsunami derken birden zihnimde Zülkarneyn hakkında tüm parçalar birleşti ve Zülkarneyn’in kim olduğunu açıklıyorum
Aktif görevine devam eden,fotoğrafları olan,iki boynuza sahip çok büyük güç sahibi ve bu gücü kullanarak cezalandıran ve cezalandırmaya devam edecek olan “…”dır.Onu günümüzde araştıranlar din adamları değil mühendisler, her hareketini izliyorlar ömürlerini veriyorlar onun için…Dünyayı dolaşan bu büyük enerji yani Zülkarneyn aslında yeryüzünü doğu batı tüm yönleri ile yer altından kuşatan


“Dünya Tektonik Fay Hattı”

tektonik fay hattı
zülkarneyn fay hattı
Şaşkınlığınız olur mu canım ne alaka gibi cümleleri kurduysanız bu varsayım ile ayetlere geçiyorum (Kuran Kehf Suresi 83-89)
  • 83 – Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
Rivayete göre İsrailli bir heyet peygambere Zülkarneyn’i soruyorlar ve peygambere ayetler inmeye başlıyor
  • 84 – Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
Dünya fay hatlarının depremlere,yangınlara,volkanik aktivitelere, tsunamilere neden olabilecek iktidara ve her şeyi elde edebilecek güce sahip olduğunu hepimiz biliyoruz.
  • 85 – Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
Zülkarneyn yani tektonik fay hattı ayetlerde 3 defa yola koyuluyor ama ilk yola çıkışında yollardan birini tutma ifadesi birden fazla yolun içinden bir seçim yaptığını düşündürüyor.
  • 86 – Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.”
“Güneşin battığı yer “çok geniş kapsamlı bir tanımdır.Dünyanın yuvarlaklığı da göz önüne alınırsa bu noktayı bulmak gerçekten zor.Güneşin doğduğu anda yola çıkan güneşin battığı noktaya 12 saat içerisinde varır ki bu sürede alacağı yol çok büyük bir mesafe olamaz.Burada mantıklı olan kuzey kutbu ile güney kutbundaki güneşin hareketidir yani Kuzey kutbunda doğan güneş güney kutbunda batar ve bu olay 6 ay sürer
Dünya tektonik fay hattı kuzey kutbundan yola çıkmış 85.ayette yollardan birini seçti ifadesi ile google earth görüntülerine bakınca bu noktanın “Sibirya” olduğunu görürsünüz.(Yani Zülkarneyn Sibiryalı:)
zülkarneyn boynuzu
İşte yola çıkış noktası iki boynuz yaptığı noktadan ilk önce sol tarafı seçiyor(mavi çizgiler) bunu yazı ilerledikçe daha iyi anlayacaksınız.Ayrıca kırmızı,mavi,beyaz,sarı çizgiler fay hattının hareketleri ile ilgilidir.(Geniş bilgi için tıklayınız.)
Sibirya’dan yola çıkan fay hattı güney kutbuna geliyor ve güneşi kara balçıklı bir gözede batar buluyor.Bu nokta haritada birden fazla sonuca ulaştırabilir. Şimdilik sadece fay hattının ulaştığı yerin fotoğrafını paylaşıyorum
şili zülkarneyn
Zülkarneyn(Fay Hattı) burada bir kavime rastlıyor güney kutbunda insan yaşamının olduğu en yakın yer depremleri ile ünlü “ŞİLİ”
  • 87 – O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır.”
  • 88 – “Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.”
87 ile 88. Ayetler Zülkarneyn’in bir insan olmadığına bence en iyi kanıttır.Hem ayetlerde zülkarneyn’e peygamberlere bile tanınmamış bir yetki veriliyor hemde o dönemden ziyade gelecekte de devam edecek bir süreçten bahsediliyor.Zülkarneyn’i fay hattı olarak düşündüğünüzde bu iki ayet çok iyi açıklanmış oluyor.
  • 89 – Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
Fay hattı ikinci defa harekete geçiyor bakalım nereye?
  • 90-Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
Güneşten korunacak bir siperin olmadığı yer ifadesi ben dahil birçok yorumcuyu atmosferin olmadığı uzaya yönlendirmiş ama dünyanın antisiklon ve siklon yani basınç alanları üzerinde ozon tabakası büyük incelmeler yaşamakta nerdeyse yok denilebilecek düzeye gelmektedir.Bu alanların biri Sibirya antisiklon alanı bu alanda ilkbahar aylarında neredeyse ozon tabakası yok denilebilecek düzeye iniyor.
Fay hattımız güney kutbundan yola çıkıp Sibirya antisiklon alanına geldiğinde bu alanda ozon tabakası olmadığı için Güneşin UV ışınlarının engellenmediği alanda bir halkla karşılaşıyor.Hatta günümüzde bu bölgelerde yaşayanlarda cilt kanseri oranı giderek artmakta.İşte fotoğrafı
ozon tabakası
Bu noktada şu çıkarım da yapılabilir
Fay hattı mayıs ayında Sibirya’dan yola çıktı.Kasım’da güney kutbuna ulaştı ve nisan ayında kuzey kutbuna döndü.(Bu bilimsel bir araştırma konusu olabilir.)
  • 91 – İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
  • 92 – Sonra yine bir yol tuttu.
Fay hattı üçüncü defa yola çıkıyor.Fay hattı ölçüldüğünde her seferinde yaklaşık 22.000-23.000 km yaptı.Bende üçüncü yolculuğunda fay hattını 22.000-23.000 km takip ederek nereye varacağını buldum.
  • 93 – Nihayet iki sed arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.
“İki sed arası” ifadesi Elmalılı tefsirinde şu şekilde açıklanmış
“Buna göre iki sed, yapma iki engel olabileceği gibi iki deniz, iki yer kıtası, iki dağ”
Evet teori ile uyumlu şekilde fay hattının geldiği nokta hem iki dağ,hem de iki denizin arasında buyurun bu da fotoğrafı
medyen
medyen kavmi

MEDYEN HALKI

Bu bölgede yaşayan kavim ise Tevrat’ta Midian Kuran’da Medyen kavmi olarak bilinen kavim.”Hemen hiç söz anlamayan kavim”ifadesi ise Şuayb peygamber kıssası ile ilgili Şuayb peygamber yoldan çıkmış medyen kavmine  gönderiliyor.Ama onu dinlemiyorlar ve Hud Suresinin 91.ayetinde Şuayb peygambere
“Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamıyoruz. Muhakkak biz seni, aramızda zayıf olarak görüyoruz. Şayet senin aşiretin olmasaydı, elbette seni taşlardık. Sen bize karşı da bir üstünlük sahibi değilsin.”
Diyorlar sonları ise ilk önce bir deprem oluyor sonra ise bir ses onları yakalıyor kendi yurtlarında diz çöküp sabahlıyorlar.(Yani ilk önce deprem sonra yanardağ patlaması)
Medyen halkı volkanik bir dağ olan “jebel al lawz” dağının eteklerinde Al Bad antik kentinde yaşayan bir halktı.
*Jebel al laws dağının son yıllarda birçok bilimsel araştırma ile Tur-u Sina dağı olduğu anlaşıldı.
cebel al lawz

JEBEL AL LAWS DAĞI

Jebel al laws dağı Al Makla(yanık siyah tepe) ve Ar Raha adlı ikiz zirveden oluşur.Birinci zirve beyaz ikinci zirve ise siyah renktedir.Jebel al laws “Badem Dağı” anlamına gelirken Al Makla “Ocak”anlamındadır.
Araştırmacıların Al Makla dağı ile ilgili görüşü;
Birisi Cebel el Lawz’ın üzerinde dursa ve tüm yönlere baksa, gözünün görebildiği uzaklığa kadar kahverengi ve gri granit dağlardan başka renkte dağlar göremez. Bu devasa granit örtüsü, nasılsa aniden Makla’nın koyu renkli zirvesi ile kesintiye uğrar. Makla’nın zirvesindeki kayalar iki farklı tiptedir. Birinci tip kaya; çok sert, yoğun ve görünüş olarak çok koyu mavi-gri –siyah kayalar. Bu kaya cinsi, Makla’nın tüm üst bölgesine eşit olarak dağılmıştır. Diğer tip kaya ise, siyahlanmış görünen noktaya doğru koyulaşan granittir. Bölgedeki diğer dağların hepsinde görülen kayaların cinsiyle tamamen aynıdır. Bu kaya etraftaki dağların hepsinde kızıl-pembe –kahve renginde görülür.
Makla’nın tepesindeki siyahlanmış kayayı kırmak oldukça zordur. Oysa, bir graniti diğer bir taşa vurarak kolayca kırabilirsiniz. Koyu renkli granit kırıldığında göreceğiniz şey, etrafı koyu renk bir kabukla kaplı, pembemsi renkli granittir. Ki bu pembemsi renk, granit etraftaki tüm dağlarda görülen granittir. Dağda bulunan bu iki tip siyah kaya için doğal bir açıklama var mıdır? Siyah kabuklara sahip kayaların olması, dağın dış kaynaklı bir ısı kaynağına maruz kaldığının işareti olabilir mi?
Sorusu ile bitmekte bu noktada tekrar ayetlere dönelim
  • 94 – Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?”
Medyenliler kendilerini rahatsız eden Ye’cuc ve Me’cuc ‘den bahsediyorlar.Tarihi kaynaklar Medyen Halkının etrafındaki tüm halklara üstünlük sağladığını İsraillileri canlarından bezdirdiklerini anlatıyor.Bu bilginin ışığında Ye’cüc ve Me’cüc’ün çeşitli halk topluluklarını belirtmesi düşünülmez öyle ise nedir?

YE’CÜC ME’CÜC

Dilbilginleri Yecuc ve Mecuc kelimelerinin Arapça olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimileri bu isimlerin türemiş, yani Arapça isimler olduğunu söylemiştir.İbn Manzur Lisanu’1-Arab sözlüğünde bu görüşte olanların söylediklerini aktararak şöyle der:
“Arap dilinde bunlara benzer türemişler vardır.Ateşin alevlenmesi anlamında “Ecceti’n-Naru”, çok tuzlu ve acı su anlamında “Maun Ucac” gibi. Yecuc ve Mecuc da Yeful vezninde   ateşin   alevlenmesi   anlamındaki   kelimeden türemiş gibidir.İkisinin Fâûle vezninde olması da caizdir.
İki  isim türemiş olsaydı,  yapıları bu olurdu.Arapça olmayan kelimeler ise Arapçadan türetilmezler.”
,Rağıb Isfahani de Ecce kökünde şöyle der:”Milhun Ucac, çok tuzlu ve sıcak tuz demektir.Ateşin alevlenmesi,ateş alevlendi, gün ısındı, kelimeleri de bu sıcaklığı belirtir. Yecuc ve Mecuc da bu köktendir. Çok hareketli olduklarından alevli ateşe ve dalgalı suya benzetilmişlerdir.”
Yani dilbilimcilerin görüşleri ve zülkarneyn teorisi birleştiğinde Ye’cüc Me’cüc’ün anlamı
VOLKANİK AKTİVİTE İLE OLUŞAN

                                                                             “LAVLAR”


Şuayb Peygamberin bölgeden ayrılması ile volkanik aktivite başlamış lav akıntıları ile tüm kent yok olmuş insanlar dizlerinin üzerine çökerek sabahlamışlardır.Büyük ihtimalle yardım bekledikleri tanrısallaştırdıkları yer sarsıntısıdır.Tabi Kuran bunu Zülkarneyn’den yardım beklediler diye anlatıyor…
medyen helakı
  • 95-(Zülkarneyn): “Bu konuda Rabbimin beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler daha hayırlıdır. Şimdi (siz) bana kuvvet ile yardım edin. Onlarla sizin aranıza çok sağlam bir engel yapayım.” dedi.
Bu ayete gelindiğinde insanların ilk aklına gelen fay hattı konuşur mu? Oluyor.Evet fay hattı hatta tüm maddeler insanlarla konuşabilir.Bir örnekle anlatayım
Şuan masanın üstünde bir yaş pasta var ve benimle biraz önce konuştu
-Çok lezzetliyim ve güzel görünüyorum beni yemelisin
Cevap verdim
-Ama ben rejimdeyim aslında bende seni yemek istiyorum ama kendimi tutmalıyım.
Şimdi kendinizi Medyen halkının bir önderi olarak düşünün dağlardan lavlar püskürüyor yaşadığınız kenti lavlar kaplamış yer sarsıntısı devam ediyor heryerden dumanlar çıkıyor.
Söyleceğiniz söz büyük ihtimalle “Bu büyük güç ve kuvvet karşısında yapabileceğim bir şey yok ve bu konuda çok acizim”olur
Ayette fark etmişsinizdir.Zülkarneyn hem benim kuvvetim yeter diyor hemde bana kuvvetinizle yardım edin diyor.Bir Medyen önderi olarak konuşmamıza devam edelim
-Ama benim bir şey yapmam lazım nasıl olurda bu lav akıntısını durdurabilirim
Bir sonraki ayette lav akıntısının bir sedle durdurulduğunu göreceksiniz bu bilgi ışığında konuşmamıza devam edelim
Şu iki dağın arasına bir sed yaparsak lavın geldiği noktayı engelleriz hadi kalkın gücünüzle bana yardım edin halkım…
  • 96 – “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın(seddin) iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş “KATR” getirin üzerine dökeyim” dedi.
zülkarneyn medyen halkı
Medyen halkı demir ve bakır madenlerini çok iyi kullanan bir medeniyetti.Demire nasıl şekil verileceğini biliyorlardı.Jebel el laws’ın Al Makla zirvesinden bir göze gibi akan lavı durdurmak için topladıkları tüm demir eşyaları ve diğer madeni eşyaları lav gözesine götürmüşler ve orada ateş yakıp körükleyerek getirdikleri madenleri eritip gözenin iki ucunu denkleştirip bir set yapmışlar.Daha sonrasında ise seddin etrafı gelen lavlarla kaplanmış olabilir(KATR:Katran)
*Katr kelimesini birçok yorumcu bakır olarak çevirmiş Kuran’da iki yerde geçen kelimenin katran(Mağma) olduğunu Sebe Suresi 12.Ayetinden anlıyoruz
Süleyman’ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık akşam dönüşü bir aylık yol idi. “el kıtri” kaynağını da ona sel gibi akıttık.
Buradaki ifade aslında Süleyman Peygambere yanardağlardan sel gibi mağma akıtma imkanı verildiğini anlatmakta

ZÜLKARNEYN SEDDİ

Yukarıdaki bilgiler ışığında zülkarneyn seddinin olduğu yerin fotoğraflarını paylaşıyorum
zülkarneyn seddi

KIYAMET GÜNÜ

  • 97 – Artık Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
  • 98 – Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
  • 99 – Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr’a da üfürülmüştür onların hepsini bir araya toplamışızdır.
Ayetler kıyamet gününde bu seddin yıkılacağı ve her yerden mağmanın dalgalar halinde birbirine karışacağını ifade ediyor.Ayrıca Enbiya Suresi 96-97’de
  • 96-97-Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başladıkları, doğru vaadin vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır. “Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!” diyecekler.”
Her tepede volkanik attivite başlayıp mağma akıntıları dalgalar halinde birbirine karışacak…

20 Nisan 2015 Pazartesi

ABDULLAH MEHDİ BİN ALİ TALİB “Allah’ın bir halifesi daha vardır ki, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu zaman zuhur edecektir. yeryüzünü adalet ve sükûnetle dolduracaktır. peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yolundan gidecektir. o hiç yanılmayacaktır. çünkü onun, görmediği yerde doğrultan meleği vardır. hakkı ayakta tutanlara yardım edecek, dediğini yapacak, bildiğini söyleyecek,

ABDULLAH MEHDİ HAZRETLERİ

Muhyiddin İbnül Arabi ks hz. mehdi zuhur ettiğinde ilk işinin yanaklarında sakal olmayan Arabistana hakim olan bir taifenin kökünü kazımakla işe başlayacağını haber vermiştir. Bu taife şu anda Vehhabilerdir. Yanaklarında sakal yoktur. Kılıçtan geçirme işlemine Mekkeden başlayacak
ABDULLAH
“Allah’ın bir halifesi daha vardır ki, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu zaman zuhur edecektir. yeryüzünü adalet ve sükûnetle dolduracaktır. peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yolundan gidecektir. o hiç yanılmayacaktır. çünkü onun, görmediği yerde doğrultan meleği vardır. hakkı ayakta tutanlara yardım edecek, dediğini yapacak, bildiğini söyleyecek,

5- Muvaffak b. Ahmed-i Hanefi (568): Fıkıh, hadis, Şiir, vaaz, hitabede üstad idi. Menakıb’de Fahr-ul Kudat Necmuddin Ebu Mansur Muhammed b. Hüseyn b. Muhammed Bağdadi’den kendi senediyle Selman-i Farsi’den şöyle rivayet eder: Resulullah’ın sallâ’llâhu aleyhi ve alih huzuruna girdiğimizde Hüseyin’in onun kucağında oturuyordu. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih de onun ağzından, gözlerinden öpüyor ve buyuruyordu ki: “Sen efendisin, efendinin oğlusun, efendinin kardeşisin, efendilerin babasısın. Sen İmamsın, İmamın oğlusun, İmamın kardeşisin ve İmamların babasının. Sen Allah’ın hüccetisin, Allah’ın hüccetinin oğlusun, Allah’ın hüccetinin kardeşisin ve senin soyundan olan Allah’ın hüccetlerinin babasısın; onların dokuzuncusu onların Kâimidir.”
Yine bu senetle Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten şöyle rivayet eder: “Beni gökyüzüne çıkardıkları gece Allah Teala buyurdu ki: “Peygamber Rabbinden inene iman etti.” Bunun üzerine ben dedim ki: “Müminler de iman ettiler.” Allah Teala, “doğru dedin” buyurdu.

Daha sonra buyurdu ki: “Ümmetinden kimi kendi yerine bıraktın.” Ben, “onların en üstününü” dedim. Buyurdu ki: “Ali b. Ebi Talib’i mi?” “Evet” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Ben yeryüzüne bakarak seni seçtim ve senin adını kendi adlarımdan çıkardım. Ben Mahmud’um, sen ise Muhammed’sin. Daha sonra tekrar baktım ve Ali’yi seçtim. Onun da adını kendi adlarımdan türettim. Ben A’la’yım, o ise Ali’dir.”

“Ey Muhammed! Ben seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i ve Hüseyin’in soyunu kendi nurumdan yarattım ve sizin önderliğinizi gökyüzündekilere ve yeryüzündekilere sundum. Onu kabul edenler benim yanımda iman ehli sayıldı, kabul etmeyenler ise bunun dışında kaldı.
Ey Muhammed! Kullarımdan biri sizin önderliğinizi kabul etmediği halde bütün gücüyle ölecek derecede bana ibadet etse de onu affetmem. Ey Muhammed! Onları görmek ister misin?” Ben, “Evet, ey rabbim” dedim. Bunun üzerine “bak” buyurdu. Baktığımda Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Mehdi’nin nurlar içinde namaza durduklarını ve Mehdi’nin onların arasında parlak bir yıldız gibi durduğunu gördüm.
Daha sonra Allah Teala buyurdu ki: “Ey Muhammed! Bunlar benim hüccetlerimdir. Mehdi ise senin soyuna edilen zulüm ve dökülen kanların intikamını alacak olan kimsedir. İzzet ve celalime andolsun ki, o benim dostlarım için gerekli bir hüccettir. Benim düşmanlarımdan intikam alacak olan da odur.”[5]

Onun ismi Resulullah’ın sallâ’llâhu aleyhi ve alih ismiyle birdir. Müslümanlar Rükn ile Makam arasında ona biat edeceklerdir. O Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih gibidir. Ahlaki açıdan da ona benzer.
Daha sonra İmam, İmam-ı Zaman’ın şeklini ve zuhur edeceği zaman yapacağı işleri genişçe açıklamıştır.[7]


O, babasının vefatından kıyamete kadar İmamdır. Hz. İsa aleyhi’s-selâm onun arkasında namaz kılacak, onun davasını doğrulayacak ve halkı İslam dinine davet edecektir.[16]

Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: “Mehdi aleyhi’s-selâm benim soyumdandır; ismi benim ismim ve künyesi benim künyem, şekli benim şeklim, sünnet ve tavrı benim sünnet ve tavrımdır, halkı benim şeriatıma, dinime teşvik eder ve Rabbimin kitabına davet eder. Ona itaat eden bana itaat etmiştir ve ona muhalefet eden bana muhalefet etmiştir, onun gaybetini inkar eden beni inkar etmiştir.”[21]

İmam’ın Doğumu
On ikinci İmam Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, Hicri 255 -867- yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken “Samerra” şehrinde on birinci İmam’ın evinde dünyaya gözünü açmıştır.[26]
Babası, on birinci İmam Hz. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ve annesi Hz. İsa’nın havarisi “Şem’un”un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu “Yuşa”nın değerli kızı, “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da anılan “Nergis” hatundur.
“Nergis” ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü; bir defasında Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile Hz. İsa aleyhi’s-selâm’ın kendisini İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a nikahladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Zehra selamullahi aleyha’nın daveti üzerine, Müslüman oldu, ama İslam’ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı ve sınırda İslam ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayserin ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat’a götürdüler.
Bu olay, onuncu imam Hz. Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın imametinin son zamanlarında oldu ve İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmam’ın yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat’a götürüp “Nergis”e ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samerra’ya İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın yanına getirdi. İmam, Nergis’in rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve on birinci İmam’ın hanımı ve bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm, İslam’ın adap ve ahkamını öğretmesi için, Nergis’i İmamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi “Hekime”ye teslim etti. Bir müddet sonra “Nergis”, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın eşi oldu.

9 Nisan 2015 Perşembe

Hayatınızı Değiştirecek 40 Hadis


1. Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.

2. Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.

3. Bağışını geri alan kimsenin durumu şu köpeğin durumu gibidir: Yalını yer, iyice doyunca kusar. Sonra kusmuğuna tekrar dönüp onu yer.

4. Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder.

5. Bir insan ölünce üç kişi hariç herkesin ameli kesilir: Sadaka-i cariye bırakan, veya istifade edilen bir ilim bırakan veya kendine dua edecek salih evlat bırakan.

6. Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.

7. Biriniz kardeşini Allah için seviyorsa ona sevdiğini söylesin

8. Bizi aldatan bizden değildir.

9. Cennet anaların ayağı altındadır.

10. Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir.

11. Ey iman edenler Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıktan temiz ve helal olarak yiyin. İnandığınız Allah’dan sakının

12. Halka teşekkürde bulunmayan Allah a şükretmez.

13. Her kim borçlu fakire mühlet verir, yahut borcundan indirirse Allahu Teala da onun Arşının gölgelerinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşının gölgesi altında dinlendirir.

14. Herhangi bir müslüman çıplak bir müslümanı giyindirirse, Allah da ona Cennetin meyvelerini ikram eder. Herhangi bir müslüman susuz bir müslümanı suya kandırırsa, Allah da ona ağzı mühürlü (el değmemiş) Cennet meşrubatından ikramda bulunur.

15. Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.

16. Hiçbir kimse, el emeği ve helal kazancından daha hayırlı bir yemek yememiştir.

17. Hiçbiriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için istemedikçe gerçek iman etmiş olamaz.

18. İlim öğrenmek üzere yola çıkan kimseye, Allah cennet yolunu kolaylaştırır

19. İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.

20.Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.

21. İnsanlar yaşadıkları gibi ölürler.

22. İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.

23. İşçiye ücretini, alnının teri kurumadan veriniz.

24. Karşılıklı ticarette ticaret yaptığın kişinin namaz kılması seni kandırmasın.

25. Kim bir hayirli isi yapmaya yonelirse, onu yapan kadar mukafat alir.

26. Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.

27. Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.

28. Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

29. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.

30. Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir.

31. Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.

32. Mümin kardeşine tebessüm etmen sadakadır. Iyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.

33. Mümin kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.

34. Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır

35. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter.

36. Resülullah aleyhissalatu vesselam’a: “En efdal insan kimdir?” diye sorulmuştu. “Kalbi mahmüm (pak), dili doğru sözlü olan herkes” buyurdular. Ashab: “Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Mahmümu’l-kalb ne demektir?” diye sordu. “(Mahmüm kalb), Allah’tan korkan tertemiz kalptir, içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur” buyurdular.

37. Size vermekte olduğu nimetlerden ötürü Allahı sevin, benide Allah beni sevdiği için seviniz.

38. Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.

39. Sizin en hayırlınız kuranı öğrenen ve öğretendir.

40. Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.

TAYİP ERDOĞANIN YAPTIĞI VE YAPACAĞI İŞLER




1-İslâmî duyarlıkları güçlü, vizyonu geniş bir kadro kurulmalı, yolsuzlukla mücadele sürmeli, Çete'ler temizlenmeli.

2-Halkı çözen İslam'la ilişkisini sıfırlayan 'salaş' bir kuşak yetiştiren, çocuklarımızı sığ ve bankaların tüketim kültürünün kölesi haline getirerek mankurtlaştıran eğitim, kültür ve medyada devrim yapılmalı. Eğer bu üç devrim yapılamazsa, 20 yıl içinde yok oluruz!

3-Ehliyet sahibi insanlarla çalışmalı. Sağına 'yol açacak' Hz. EBUBEKİR, soluna 'adaleti hatırlatacak' Hz. ÖMER KARAKTERi yerleştirmeli.

4-İslami ilkelerle yoğrulan, herkese hayat hakkı tanıyan medeniyet iddiamıza dayalı, iddialarımıza dayalı kısa, orta, uzun vadeli kapsamlı bir gelecek tasavvur ve yol haritası çizilmeli.

5-Genç kuşak hızı ve hazzı kutsayan tüketim kültürünün KÖLEsine dönüşüyor. İslâmî şuuru gelişkin, özgüveni yüksek, kompleksiz bir gençlik yetiştirilmeli.

6-İslam Birliği'nin kurulmasını sağlayacak fikrî, kültürel, sanatsal, sosyal, siyasî, ekonomik ve stratejik yapı taşları döşenmeli.

7-Ruhsuz kentler yaptık. Medeniyetler tarihinin en güzel, en estetik, en adil örneklerini oluşturan Osmanlı şehirlerini yokettik; bu güzelim şehirlerimiz Balkanlar'da, Kuzey AfrikaCda ve Arap dünyasında yaşıyor artık. TOKİ Canavarı yok edilmeli, ŞİİR-ŞEHİRlerimiz diriltilmeli!

8-Pergelin sabit ayağnı İSLÂM'a basan hareketli ayağıyla DÜNYAya açılan, Arapça, İngilizce ve Latince bilen, Kendini HAKİKATE adayan öncü bir kuşak yetiştirilmeli.

9-Tarihi kitle değil, ilim, irfan ve hikmet yolcusu, insan-ı kamil timsali öncü kuşaklar yapar. Yeni Gazâli, Arabi, Yunus, Sinan, Itrî'ler yetiştiremezsek yokoluruz!

10-Acilen çaplı, küre ölçekli en az bir İslam Üniversitesi kurulmalı. Ezher'le, İslamabad'la, Suud'la yarışmalı. İSTANBUL yeniden ÇEKİM MERKEZİ OLMALI!

11-Mevcut Medeniyet Üniversitesi kapatılmalı, dünya çapında parlak isimler yetiştirecek, küre ölçekli bir medeniyet üniversitesi kurulmalı. AB, ABD, Rusya, Çin, Hint, İbrani, Türk, Arap dünyası enstitüleri hatta üniversiteleri açılmalı.

12-KUR'ÂN Üniversitesi kurulmalı; burada dünya çapında çığır açacak çalışmalar yapılmalı. Ayrıca Hıristiyan, Yahudi, Budizm, Hindu, Tao, Şinto enstitüleri açılmalı.

13-Medya, kültür ve sanatta Batı, Doğu, özellikle İslâm dünyasıyla yakın ilişkiler kuran büyük projeler hayata geçirilmeli.

14-TRT sil baştan yeniden yapılandırılmalı. TRT her bakımdan 'temizlenmeli'! Derdi HAKİKAT olan çaplı, karakterli, parlak kişilere verilmeli. Dünya çapında ses getirecek dev projeler yapılmalı.

15-MEB yeniden yapılandırılmalı. Anaokulundan üniversite öğrenimine kadar medeniyet ruhumuza ve dinamiklerimize göre sil baştan yeniden kurulmalı! Cumhuriyet kuşaklarını yetiştiren çapında yeni kuşaklarımızı bizim medeniyet ilkelerimiz ışığında yetiştirecek yeni bir 'Hasan Âli Yücel' bulunmalı. Geleceğimizi kurmalı.

16-Diyanet sil baştan yeniden yapılandırılmalı. Diyanet, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika, Asya, Latin Amerika'da ön almalı! Buralarda İngiliz destekli Suud kökenli Selefi oluşumlar temizlenmeli!

17-Cemaatler, güçlendirilmeli. Ayrıca cemaatler kendilerini sıkı bir muhasebeye tabi tutmalı. Ve bütün dünyaya yayılmalı; 100 yıllık çaplı, küresel projeler geliştirmeli. Bütün kıtalara hakikat tohumu ekmeli!

18-Süper zeki çocuklar artık masonik şebekelerin elinden kurtarılmalı! Bu çocuklarla özel olarak ilgilenilmeli.

19-Başka kültürlerin gönüllü acentalığını yapan Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ 'yıkılmalı' bunların yerine tıpkı ABD'de olduğu gibi Ivy League üniversitelerine benzer, Amerikan kültürünün ve dünyasının izini süren, bir Amerikan ruhu geliştirmeye çalışan, bizim Nizamülk medreselerine benzer, bizim öncü kuşaklarımızı, bizim medeniyet iddialarımız doğrultusunda yetiştiren çaplı pilot üniversiteler kurulmalı!

20-Belki de en önemlisi de, çözücü postmodern kültür, bir sel gibi bütün dünyayı tek tipleştiren sığ bir kültürü, zevk, beğeni ve hayat tarzını bütün dünyaya anında yayıyor. Eğer bu çözücü postmodern kültüre karşı kendi çocuklarımızı koruyacak ve kendi medeniyet ilkelerimiz doğrultusunda İslami duyarlıkları gelişkin yeni bir kuşak yetiştiremezsek, iki kuşak sonra İslam bu ülkede azınlıkların dini haline gelebilir.


Yusuf Kaplan, 

Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 20 öneri sundu.

AHİR ZAMANDA DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARI BİRLŞETİRECEK, MEZHEPLERİ KALDIRACAK VE TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLAYACAK KİŞİ;






AHİR ZAMANDA DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARI BİRLŞETİRECEK, MEZHEPLERİ KALDIRACAK VE TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLAYACAK KİŞİ;

"BİZİM DİNİMİZ İSLAM"

Bunu Sünni de yapsa, aynı şeyi ben yine söylerim. Çünkü benim Sünnilik diye bir dinim yok dedim. Ama Şia’nın da Şialık diye bir dini olmasın dedim. Bizim dinimiz İslam. Bunu her yerde söyleyen birisiyim . 


R.Tayip Erdoğan

Erdoğan, "Türkiye’yi de belli bir mezhep üzerinden politika üretiyor" diye eleştirenlerle ilgili şu ifadeleri kullandı:

"Bunu kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bir defa bizim için belirleyici olan güç mezhep değildir. Bizim için belirleyici olan anlayış ya da inanç İslam’ın ta kendisidir. 

Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir. Ancak inanç noktamızdaki geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia. Bizim için esas olan İslam'dır.

 Biz olaya bugüne kadar böyle baktık, bundan sonra da böyle bakacağız.

ÜMMETİ PARÇALAMIŞ OLURSUNUZ

Yani sizin mezhepsel bir anlayışınız olabilir, ama bunu bir mezhep olarak karşı bir mezhebe dayatırsanız, o zaman siz ümmeti parçalamış olursunuz. Şu anda İslam dünyası parçalanma riskiyle karşı karşıya. Atılması gereken adım, parçalanma girişimlerini durdurmaktır. Bizim buna gayret etmemiz lazım. Bunun için de gerek İslam İşbirliği Teşkilatı gerekse uluslararası bazı kurum ve kuruluşların, hakikaten samimiyseler ve böyle bir olumsuz gelişmenin Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Libya’da, Yemen’de olduğu gibi başka yerlerde de olmasını istemiyorlarsa, bu yaklaşıma onların da anlayış göstermesi lazım.

BENİM EN BÜYÜK KORKUM...

Çok açık ve net şunu söylemek durumundayım. Benim hep en büyük korkum hep en büyük endişem, mezhepçilik taassubudur. Mezhepçilik taassubundan kurtulamadğımız sürece su sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz.



Mezhepler savaşır mı?

Son dönemde halkın kafasını meşgul eden meselelerden birisi de artık gündemin bir parçası hâlini almış olan “mezhep savaşları” konusudur. Bu meyanda Ortadoğu’da meydana gelen olaylar, medyada yapılan tartışmalar onlarca soru işareti bırakmış zihinlerde. Bunu, gittiğim birçok yerde konuyla ilgili sorulara muhatap olmamdan biliyorum.

Savaşan elbette mezhepler değil, mezhep müntesipleridir. Aynen diyalog veya barışı mezhep ve din müntesiplerinin yapması gibi. ‘İnanç ve amel sistematiği olan mezhepler nasıl olur da çatışmanın aracı olur?’ sorusu görmezden gelinecek bir soru değildir bugün.

Ortadoğu’nun yıkıcı mezhep savaşlarına zorlandığını insanlar görüyor ve ürküyor çünkü. Kimisine göre bu savaş çoktan çıktı bile ama biz dillendirmekten kaçınıyoruz. Irak, Suriye ve Yemen realitesi başka ne anlama gelir ki?

Ortadoğu’da mezhep savaşları dendiğinde Türkiye’nin dışında uzak diyarlarda meydana gelen savaşlardan bahsettiğimiz sanılmasın. Hem Türkiye’nin içinde, hem de bütün bölgede yaşla kuruyu içine alacak bir fitne ateşi senaryosundan bahsediyoruz.

Son yıllarda katı laik DHKP-C adlı sol kökenli terör örgütünün küresel ve yerel güçler tarafından bir Alevî intikam tugayına dönüştürülme çabalarına şâhit olmuyor muyuz? Bundan Alevi vatandaşlar da ziyadesiyle rahatsızlar.

Alevî meselesi, modern Türkiye’nin Kürt sorunu gibi kendi elleriyle büyüttüğü bir meseledir. Kendi dinamiklerimiz ve kendi tarih tecrübemizin sunduğu imkânlarla çözülebilecek bu mesele, elinde tokmak olan eski Türkiye’nin her meseleyi çivi sanmasının sonucudur temelde. Yeni Türkiye bu sorunu çözmeye azmetmiş olsa da çözdürmemeye de azmetmişler işbaşında.

Ancak kullanışlı Kürt kartını yitirmek üzere olanlar Türkiye’yi zayıflatmak için Alevî kartını öne sürmekte kararlılar. Alevî kesimini de daha çok Alevîlikle alakası olmayan taşeron sol örgütler üzerinden kışkırtıyorlar.

Halkımız bunu anlıyor. Ancak halkımızın anlayamadığı husus, mezheplerin nasıl olup da kader birliği etmiş insanımızı ortak mâzisine rağmen birbirine düşürmekte araçsallaştırılabildiğidir. Peki, meseleyi anlamlandırmakta niçin zorlanıyoruz?

Zorlanıyoruz çünkü, Avrupa tarih tecrübesinde olduğu tarzda bizde 30 yıllık mezhep savaşları yaşanmamıştır. Mezhep savaşları bizim beraber yaşama tarih tecrübemize aykırıdır. Modern Türkiye’nin din karşıtı eğitim sistemi de halkı hem ana akım Sünniliğe, hem azınlıkta olan diğer fırkalara karşı bilgisiz bırakmıştır. Kutuplaşmaya itilen kesimler birbirlerini tanımıyorlar. Hakikat yerine algılar üzerinden hareket ediyorlar.

Meselâ Sünnileri Yezit taraftarları sanan Alevîler var. Toplumun mezhepler tarihi, mezheplerin ittifak ve ihtilaf noktaları hususunda bilgisi maalesef çok az. Ama bilgi olmadan fikir sahibi olabiliyor insanlar. Böylesi bir zeminin tahriklere ne kadar açık olduğu aşikârdır.

Ben mezhepler ve fırkalar arasında ihtilafların olmadığı iddiasında değilim. Kimi yerde gâyet ciddi, kimi yerde de müsamaha gösterilebilecek itikadî ve amelî ihtilafların olduğunu yakînen biliyorum. Var olan bir ihtilafa yok muamelesi yapmak onu ortadan kaldırmadığı gibi sorunu anlamaya da yardım etmez. Önemli olan ihtilaf fıkhını iyi bilmek.

Mezhepler ve fırkalar farklı olmasalardı mezheplerden bahsediyor olmayacaktık. Her mezhep kendisinin hak olduğunu da iddia edebilir. Ancak farklı olmak, hakkı temsil etme iddiası çatışmayı gerektirmez.

YENİ AKİT / Serdar Demirel



5 Nisan 2015 Pazar

MUHAMMEDİ VELİ NEDİR ? HATEMUL VELİ NEDİR ?


Hz Muhammed s.a.v efendimiz : Bana ençok benzeyen o'dur..''hadisinden de ayrıca anlıyoruz ki, mehdi gerçekte inşallah muhammedi velidir.


Yani Hz Muhammed s.a.v efendimize verilen lutuf ve nimetlerin bir benzeri mehdiye de inşallah verilmiş olacaktır.Fiilleri ve kendisine verilen lutuf ve nimetler itibariyle, gelmiş geçmiş bütün veliler içinde s.a.v efendimize en yakın olan inşallah mehdidir.Muhammedi velilerin de inşallah en büyüğüdür. 


Allah peygamberlere verdiği azameti,ona da verecek..'' hadisinden ayrıca anlıyoruz ki; mehdinin amelinde en çok inşallah s.a.v efendimizin ameli vebenzerliği,bununla birlikte diğer bütün peygamberlerin amelinden lutuf ve nimetlerinden inşallah olacaktır. .
 İşte mehdi bu vasfıyla inşallah bütün makamları kendinde toplamıştır,hitama erdirmiştir.Mehdi bu vasfıyla aynı zamanda inşallah ''HATEMUL VELİ'' olmuştur. . . . 




1348 YILDIR İSLAM ALEMİNİN BEKLEDİĞİ SON VELİ= BEKLENİLEN (HATEMÜL EVLİYA=HATEMÜL VELİ=KIYAMET UYARICISI OLAN KAHİN KİMDİR?

Kıyametin ve Mahşerin kapımıza dayanması ile ilgili olarak, 15 yıldır insanları uyaran son Medyum Veli Yazar kimdir? Uyarıcı hakkında Beklenilen son kıyamet ve Mahşer uyarıcısı olan Son Alimi

Küçük kıyametten önce Gayb' ın gizli sırlarını, Kuranın ve diğer kutsal kitapların sırlarını ,şifrelerini,anahtarlarını keşfedecek olan bu Alimin kendisinden daha mükemmel bir misyon ortaya koyabilecek .

Resulullah Hz. Muhammed,1421 veya 1431 yıl önce, Kıyametle ilgili olarak, büyük , küçük Kıyameti haber veren , mahşer gününün yaklaştığını haber veren Ya da işaret eden 600 kadar önemli hadiselerin olacağını belirtmişdir.

İşte bu 600 tane kıyametin küçük alametlerini gösteren olayların içinde bir taneside (Meşhur bir KAHİN ) in misyonu ile ilgili olacak olan hadisedir. Bu Meşhur KAHİN aslında Hz. Muhammedin Ehli Beytinden olan bir şahısdır.

 Hz. Muhammed bu şahıs için HATEM ÜL VELİ;(EVLİYA) yani Son Kıyamet ve Mahşer uyarıcısı demiştir.

Ehli Beyti içinde pek çok kimse bulunmasına karşılık, Hz. Muhammed Hatemül Velinin bu işle ilgili gizli sırrı sadece Aliye ve Torunları Hasan ve Hüseyine söylemişdir. Diğer sahabilerden ve ehli Beytten bunu gizlemişdir.

Hz. Muhammedin ,hadisi şerifleri ile belirttiği ,Kıyametten önce ortaya çıkacağını müjdelediği Kuran Kahinidir.

Resulullah Efendimiz sahabelerine buyurdularki: -Kıyametten önce geçmiş kahinlerden bir adam gelecektir, Bu Kahin olan adam, Hadisleri öyle bir yorumlayacaktırki, O Kahinden sonrada onun gibi mükemmel yorumlayabilen farklı bir şekilde yorumlama tekniği olacaktır.

Hadislere ilk olarak yeni bir bakış açısı getirecektir.

Ey Arkadaşlar Dikkat edin, Sizleri (Sahte Şeyhlerin,Sahte Mehdilerin ve sahte Mesihlerin)Yalancı filozofların ,İslama soktukları bidatlara karşı uyarırım, Her türlü bidattan (İslama mal edilen sahte bilgilerden) sizi sakındırırım.

Zira İslama sonradan sokulan (Tarikat ve Mezhep) bidatları,yani hurafeler Din Sapkınlığıdır.

Çünkü Şeytan Din sapkınlığına ait her türlü hurafeyi,bidatı Filozofların (Sahte Şeyhlerin) ağzı ile söyler. Bunların içinden bazı münafık olan şeyhlerde arada bir doğruyu söyleyebilirler.Bu durum sizi aldatmasın.)
Sahte İmamların bidat olan siyasi maksatlı fitne
(HATEM ÜL VELİ =SON VELİ) , Hakikat Yayın evinin ve kıyamet alametleri kitabının yazarı Ömer ÖNGÜT Hoca Efendi kitabında diyorki:

Hz. Muhammedden sonra Peygamberlik bitmiştir Hitama ermiştir.Ama Hz. Muhammedden sonra bir merdiven basamağı gibi,peşpeşe 3 Büyük Allah Dostu Veli zat gelecektir. İlki Hatemül Veli denilen zattır. İkincisi Mehdi Resul denilen zattır. Üçüncü Velide İsa Mesihtir.

Mehdi ve Mesih son iki Halifedir. Hatemül Veli ise Mehdi ve Mesihin misyonuna hazırlık yapacak olan kişidir.

Hz. Muhammedden sonra yaklaşan (Kıyamet ve Mahşer) konularının gerçek tarihlerini ortaya çıkarmak konusunda bir dini tez çalışması yapacak.

Aslında her normal din Alimi bunu yapması gerekirdi. Ama kimse bu durum hakkında kendisine vazife çıkaramadı. Herkes korktu,herkes yanlış anlaşılmaktan ve zulüm görmekten alay edilmekten korktu.

Bu işi ancak gerçek sahibi yapabilirdi.

 Öyle de  olacak.

 O kadarda basit bir iş değildir. Allah yardım etmez ise tek başınıza bir şey yapamazsınız.Herkes karşınızda rakip ve düşman olacaktır.Kıskançlıktan ve korkudan size cephe alacaklardır. Herkesin kendine göre bazı planları vardırki, Hatemül Veli Son Uyarıcı olarak ortaya çıktığında herkesin planları alt üst olacak.




Beklenilen Mehdi Muhammed dahi yalnız başına bir şey yapamaz onunda bazı insanların yardımına ihtiyacı olacaktır. Mehdinin dünyada 40 tane veziri,danışmanı olacaktır.

40 Erenler denilen muhterem zatlar Mehdinin emrinde olacaklardır.
 (..Mehdi Muhammed, Hatemi Veli denilen son Velinin yani Hz. Alinin ruhaniyetinden aldığı yardımla iş görecektir.

Tırmizi diyorki

Beklenilen Hatemül VeliKıyametten önceki son dönemde , Ahir zaman döneminde, İlahi hikmet sırlarını ortaya dökecektir.
Hatemül veli Hz. Muhammede kadar gelen t




Onların kehanetlerini müjdelerini , ispatlayıcı destekleyici olacaktır. Hatemül Veli kendisinden sonra gelecek olan son İki Büyük Halifeye (Mehdi ve Mesihe) hikmet ve sır zemini dayanağı oluşturacaktır.

İsa Peygamberde, 1970 sene öncesinden havarilerine ,12 sahabe(havari) 6 Işık Dostunun geleceğini müjdelemiştir. Böylece,Allahın Nur denilen ilahi hak ve adalet egemenliğinin dünyaya hakim olacağını İslamın tek geçerli din olacağını bildirmiştir.
Hakim et TIRMİZİ: (...Ey Hz Muhammed sav ın Ümmeti
Sizin sahip olduğunuz topraklar altında yatan hazinenizin (Irak-Kerkük, Musul petrolleri) yanında komşu bulunan 3 milletin , hepside bir İslam Halifesinin bir zamanlar tebaası olan (3 milletin) 3 evladın öldürülmesinden sonra (Türk,Arap ve İranlıların iç savaşlarda öldürülmesinden sonra)
bu Halifelikten miras kalan Hazine (Petrol) hiç kimseye nasip olmaz. Kimse aralarında hakça paylaşamazlar.Halifelik ortadan kaldırılır. Sonra doğu tarafından siyah bayraklı İslam mücahidleri ortaya çıkarlar.
Bu siyah bayraklı mücahidler o güne kadar hiç kimsenin yapmadığı şekilde özgün bir biçimde Peygamber sünnetinin hikmet sırlarını açıklarlar. Deşifre ederler.(Telepatik mesaj alıp dünyaya internetten duyururlar)
Bunların misyonlarının bitiminin arkasından kıyamet ve onun arkasından Mehdi ortaya çıkar. Siz O mehdinin adını duyduğunuzda, Karlar üzerinde yürüyemeyip sürünüyor bile olsanız,O Mehdinin ordusuna katılmaya gayret gösteriniz. Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Mehdinin gelişi için alt zemin hazırlayacaklar ve Onun kesin tarihini ortaya koyacaklardır.

Hani yüce Allah ezelde (Kaalu Bela döneminden önce) buyurmuştuki (Ben ,HAKK olarak,Allah olarak , varlığı her şeyden gizli kalan bir ilahi kudret ve ilim=Hikmet=sır hazinesi idim. Ben Hakk olarak diledimki, yarattığım tüm varlıklar tarafından ilmimle,hikmetimle,sırlarımla,kudretimle anlaşılayım, bilineyim.

Hiç bir şey bende gizli kalmasın. Ben Melekleri ve 18 bin Alemi üzerindeki tüm varlıkları bu gayem için yarattım.) sözü gereğince, Yüce Allah kendisine ait olan Hikmet ve Takva hazinesinin sırlarını,Hz. Muhammed ve damadı Hz. Aliye ,Ali vasıtası ilede diğer İslam Alimlerine açmıştır.

İşte Gayb Aleminde Melekut ve Cinler Aleminde gizli kalan bu ilahi hikmet sırlarını,Peygamber Muhammed ve hz.Aliden başkası bilemez.İşte Hz. Alinin gönlünde gizli kalan ilahi hikmet sırları ,bu Allaha ait olan Gayb sırlarıdır.
Hz. Ali Hz. Muhammedden sonra gelen İlk İslam Alimidir,İslam Velisidir.Hz. Ali İlmin şehrine ait olan İlim müracat kapısını elinde bulundurur.Bu yüzden Hz. Ali İslam Alimlerinin ve İslam Velilerininde sonuncusudur.yani (HATEMÜL VELİ) dir.

İlk İnsan Hz. Ademin vücudunun toprağında Hz. Alinin ve Hz. Muhammedin Ruhani nuru bulunmaktadır. Bu Ruhani Nur içinde,Allahın 99 Esmaül hüsnasına ait (Hakikatı Muhammedi) nuru denilen sır ,hikmet emanetinin nuru (IŞIĞI-Bilgisi) bulunmaktadır.

Bu Nur (Birleşik ,evrensel yada evrenler arası İnsanlık gerçekliği) kavramında ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Melekler,(B.İ.R=Birleşik insanlık realitesi=Hakikatı Muhammedi) kavramına ait özel gizli nuru Hz. Ademin yaratılışı esnasında onun başında alnında mevcut olduğunu görmüşlerdide,bu yüzden Hz. Ademin önünde ilahi emirden sonra secde etmişlerdi.
Ademin Tanrısal=Meleki sıfatını görerek.Bu Nur içinde Hz. Alininde Hz. Muhammedinde nuru vardı.Hz. Adem, bu nur cevheri sayesinde 99 esmaül hüsnanın sırlarını öğrendi.Kutsal emanetin (B.İ.R) önemini kavradı.Hiç bir varlık bu emaneti üzerine alamamıştı.

Hz. Nuh ,Tufandan müridlerini kurtarmak için bir Gemi yaptı. Geminin iskeletini omurgasını inşa ederken 124 bin kereste parçası kullandı.Bu kereste parçaları 124 bin peygamberin adını taşıyordu. Gemi tamamen hazır olmayınca,Hz. Cebrail Meleği 4 Halifenin ismini taşıyan 4 kereste parçasına dah ihtiyaç olduğunu söyledi. Bu tamamlanınca gemi tufana hazır olmuş oldu.

İşte İnsanlar bu 124 bin Peygamber ve 4 halife yüzü suyu hürmetine tufandan kurtuldular. Ey Şemseddini Tebrizi,Hz. Muhammed 619 yılında Miraç yolculuğuna çıktığında ;peygamberin damadı olan Hz. Alinin ruhunu Cennet dünyalarından birinde gördü. Peygamber orada,Hz. Alinin Melek olan Ruh İkizini görmüştü.

Melek olan Hz.Ali Ruhunun adı (Ali Beyti Dost) idi. Bu
Hz. Ali, Hikmet sırlarının tercümanıdır, İlim,hikmet şehrinin müracat edilecek yegane kapısıdır. Muhammedi Hakikat çerçevesi içindede, Madde ve Mana Alemlerinin Dünyamızın ve Cennetin Efendisidir.

İslam Aleminde Biz Hepimiz hz. Alinin yanında zerreler gibi küçük kalırız.


Hz.Ali ,Din Alimlerinin hem başıdır hemde kıyametten öncede sonuncusudur.

 Muhiyddini Arabi, (Fütuhatül Mekkiye) isimli eserinde şöyle yazmıştır.

(..Peygamberlik Şeriatının kapısı en son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v)ile hitama ermiştir.Hatem olmuştur.Ancak Velilik makamının (Hikmet sırlarına erişme ve duyurma)hususunun kapısı kapanmamıştır.

Kıyamete kadar bu kapı açık kalacaktır.Ama kıyametten az öncede bir gün kapanacaktır.Bu kendi seviyesine göre böyle hatem olur.Yani Velilik asrı saadette nasıl başladı ise ona uygun bir benzerlik içinde son bulacaktır

Mahşer yerinde toplanan herkes bu Arif Velilere baktıklarında onları Peygamberlerden sanacaklardır. Taaki ben Şefaat edebilmek için Onların üzerine Ümmetim,Ümmetim diye nida edene kadar öyle zannedeceklerdir.

 YORUM:(Bunlar Ehli Beyt Erenleridirler Beyti Dostlar (Hz.Ebu Bekir,Abdul Kadir Geylani,Mevlana Celaleddin Rumi) (Hz.Ali),4 Halife ve Hasan ,Hüseyin,12 İmam 40 Erenler, Veysel Karani)

(... Mahşer halkı,Mahşer yerinde ,Sırat köprüsü üzerinde sefalet içinde yürürlerken bu Arif Veliler, Onların yanından şimşek hızı ile yürüyerek geçerler.Onların başları etrafında bulunan Nur halkasından gözleri kamaşan herkes hayrete düşüp onlara imreneceklerdir.

Bu Arif Veliler,bu makam ve mertebelere hakikat nurlarına kimsenin cesaret edemyeceği zor bir misyon yoluna girerek sahip olurlar.Böylece peygamber mertebesi kadar yükselirler.


Bir gün Hz. Aliye Ashab sormuş: (Ya Ali Kıyametten önce gelecek olan Hatemül Veli kim olacaktır? Hz. Ali ,cevap vermiş:


Burada Hz. Ali kıyametten önce gelecek olan Hatemül Veliyi tarif ederken ,

İslami Cihadın en büyüğü,İlmi ledünü Tebliğ edenlerdir,haber verip uyaranlardır. Kıyametten önceki bu son dönemde çok zalim ve çok kudretli olan Yöneticilere bu ,benim hikmet ilmime ait olan ,Ledünni İlim sünnetlerimi,onlara tebliğ etme cesaretini gösterenler,100 şehit sevabı kazanacak olanlardır.)

Hakim Et Tırmizi (Nevadirul Usul) isimli kitabının,1.ciltte,339.sayfasında: 

(..O beklenilen Hatemül Veli ,Kıyametten önce ortaya çıktığında, Dünyaya ,Hz. Muhammedin önemini,şerefini ve doğruluğunu yaymış olacaktır.

Ve O Hatemül Veli Kendisini,halkın Manevi Önderi tayin ettiği görülecektir.

(Son Veli olan Hatemül Veli kimdir? 

O Hatemül Veli Hikmet yolundan ayrılmış olan İnsanları tekrar Kendi ilmi ile hikmet yoluna yöneltir.Allahın hak ve hukuk anlayışını,ilahi adalet anlayışını hikmet ilmi ile ayakta tutar.

Nasılki,Hz. Muhammed diğer 124 bin Peygambere şefaat ederse, Velilik (hikmet sırları,kader sırları) Sancağını elinde bulunduran Hatemül Velide, Diğer Allah dostu olan Velilere şefaat eder.Hz.Alinin Veysel Karaniye şefaat etmesi gibi.

Peygamber Mahşer gününde şefaat edilenlerin en önünde yürürken hemen bir arkasında en yakınında Hatemül Veli (Hz. Ali) bulunacaktır.

 Muhiyddini Arabi hazretleri diyorki,(Ankai Mağrib) isimli kitabında: (son Veli olan Hatemül Veli,Dünyadaki tüm Hikmet ve sır sahibi Velilerin Efendisidir.(Seyyididir),Velilerin İmamıdır.Velilik sancağını taşıyan kişidir.


Muhiyddini Arabi gücü yettiği kadar bu soruları (Fütuhatı Mekkiyye isimli kitabının 444. bölümünde cecvaplamaya çalışmıştır.

Hakim Et TIRMİZİ isimli Hadis yorumcusu, (Hatemül EVLİYA) ismini verdiği eserinde ,Kıyametten önce 40 Erenler ve 12 imam denilen ,Veliler silsilesi teker teker yeniden doğarak dünyaya geldikten sonra en sonuncu Veli olarak Hatemül Velinin ortaya çıkıp misyonunu yapacağını bildirmiştir.


Muhiyddini Arabi Fütuhatı Mekkiyye isimli kitabının 18. bölümünde şöyle diyor:

(...Bu Hatemül Veli Muhammedi yolda yürüyen Velilerin sonuncusudur. Bu kişi Peygamberin zamanındaki Arap soyundandır. O kişi bu Arap Milletinin en soylu en şerefli kişisidir.

214.sayfa) Resulullah Efendimiz diyorki O Hatemül Veli siyah bayraklı mücahid ordusunun başına geçip Mehdiye yardım edecektir.Milletin özgürlüğünü ve imanını o kurtaracaktır. İslam Tarihinde ilk cihadı Bedir savaşında Müslüman ,Muhammedi ordu yapmıştı. Bu ordunun başında Hz. Ali vardı.

Bu ordunun bayraklarıda siyah idi.İlk Mücahid Hz. Alidir.)


Muhiyddini ARABİ ,(Füsusul Hikem) adlı eserinde ,HATEMÜL VELİ için şöyle diyor: (..O Hatemül Veli dünyaya geldiğiğinde öyle bir ilham kaynağından ilham ve sezgi alırki, Hz. Muhamede Peygamberlik Vahiylerini getiren Cebrail Meleğide o aynı kaynaktan vahiy getirir. O Kaynak Rabbimizin Ruhül Azamın hikmet ,ilim Kaynağıdır.)Sayfa:63 Nasılki,Allahü Teala,(Nur saçan Kandil,karanlık gönülleri aydınlatan sır kandili) vasfını,Hatemül Veliyede vermiştir.) 

Yine ,260.mektubunda Muhiyddini Arabi diyorki: (..Gönülleri karanlıkta kalmış olan İnsanlık Aleminin gönülleri,Hatemül Velinin ortaya döktüğü hikmet=Kuran sırları ile aydınlanır.Hatemül Velinin aydınlatıcı Nurları(Hikmet sırları) tüm Aleme(Tüm dünyaya) yayılır. Hatemül Velinin, Nuru (Hikmet sırları) ile hidayete erenlerin bu konudaki kazançlarını bilmeleride gerekmez.


Yada Hatemül Velinin istemesi ve yönlendirmesi ile ,Nefis mertebelerini yükseltenlerin,ruhsal tekamüllerini tamamlayanların bu konudaki kazançlarını bilmelerinede gerek yoktur. Çünkü,Bu Gaybi İlimler,Gizli hikmet ve kader Sırları Levhai Mahfuza ait olan Ledünni İlimlerdir .


(Evrensel hakikat sırlarıdır) Bu hikmet İlmi Yüce Allahın İLİM sıfatından kaynaklanır. Bu İlimde (Ledünni İlim sırlarıda) sadece Velilerin sonuncusu olan kişiye ,Hatemül Veliye verilmiştir.) Kaynak:Füsusul Hikem:sayfa:62 


İmamı Rabbani hazretleri 261.mektubunda diyorki: (..(Hatemül Velideki)Bu Hikmet olgunluğu, öyle bir olgunlukturki,Resulullahın ölümünden sonra bin yıl geçtikten sonra yeniden gelecek olan bir sonraki bin yıllık süreçte(İkinci milenyumda)görülebilecek bir Ruh olgunluğudur. Bu Ruh olgunluğu öyle bir sondur(Hatemdir) ki,Bu İslam Ümmetinin başlangıcındada bu ruh olgunluğu vardır,sonundada bu ruh olgunluğu vardır.Bu İslam Tarihi Hz. Ali ile başlar yine Hz. Ali ile son bulur.


242.sayfada,3750.numaralı bölümde Muhiyddini Arabi, Hakim et TIRMİZİ ye yazdığı mektupta şöyle diyor: Hakim et Tırmizinin,sorduğu,(Hatemül Veli olmaya sizce kim hak kazanabilir? Cevap:Hatemül Veli sıfatını almaya hak kazanan kişi,Atası Hz. Muhammede ahlaken çok benzeyen bir kişidir. O Hatemül Veli olan Son Veli kendi yurdunda Arapça Dilini çok iyi konuşamaz.Fakat ahlaki bakımdan Hz. Muhammede çok benzer.


Hatemül Veli orta boylu bir erkekdir. Velayet Makamının mülkü Hatemül Velinin son gelişi ile son bulur.Son Veli olan Hatemül Velinin kendisine yardım eden bir Özel Yardımcısı vardırki onun ismi sıfatının anlamı (Hayy=Diri=Ölümsüz) dür.