30 Aralık 2014 Salı

DEVLETE VE MİLLETE BİR DARBE GİRİŞİMİNİN AYRINTILARI OKU ÖĞREN : 2012 yılının 7 Şubat günü Uçurumdan dönen DARBE




Saatler 16.30’u gösteriyor.
Başbakan Erdoğan İstanbul’da makam arabasına binmiş, herşeyden habersiz bıçak altına yatacağı hastaneye gidiyor.
Aradan 25 dakika geçiyor. Saatler 16.55, yani resmi mesai saatinin bitimine 5 dakika var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın telefonu çalıyor.

Arayan kişi, Savcı Sedrettin Sarıkay’nın Oslo görüşmeleriyle ilgili ifadesine başvurulmak üzere kendisini savcılığa beklediğini söylüyor.

Ancak mesele bundan ibaret değil…
Bir süre sonra Hakan Fidan’ın evinin civarı polis kaynamaya başlıyor. Anlayacağınız ifade vermeye hemen gitmezse polis evini basacak, MİT Müsteşarı’nı azılı bir terörist gibi kelepçeleyerek savcıya götürecek.

Fidan o sırada ne yapacağını, kime ulaşacağını ve bilgi aktaracağını araştırıyor.

Plana göre Erdoğan 17.00’da ameliyata girmiş olacağı için onu arasa da ulaşamayacağını düşünüyor ve aklına gelen ilk ismi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü arıyor.

Gül konuşma sonunda ifade vermesinde bir sakınca olmayacağını belirtiyor. Saatler 17.30’u gösterdiğinde Fidan Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden birini arıyor.
“Sedrettin Sarıkaya isimli Savcı beni ifadeye çağırdı ve evin etrafını sarmışlar. Gitmezsem eve operasyon yapacaklar. Ben ifade vermeye gideceğim ancak Başbakan ameliyattan çıkar çıkmaz kendisine durumu iletin” diyor.

O an, inanılmaz birşey oluyor!
Hastanede bıçak altında olması gereken Erdoğan’ın hastaneye henüz gitmediği ortaya çıkıyor.

Nasıl mı?
Anlatayım…
Hastaneye gitmik için yola çıkan Başbakan’ın konvoyu bir süre sonra güzergah değiştiriyor. Arka koltukta oturan Erdoğan öndeki korumasına, “Şu ara sokakta bir aileye sözüm vardı evlerine gideceğime dair. Bekleyen doktorlar özel ekip, hastane özel hastane. Bir saat bekleseler de olur. Çek şu evin önüne” diye talimat veriyor.

Henüz o evdeyken, Fidan’ın telefonda anlattıkları kulağına fısıldanıyor Erdoğan’ın. “Sakın teslim olma, sakın kapıyı açma” diye talimat veriyor ve ayaklanıyor.


 Hastaneye gitmek için yola çıkan konvoy birkez daha güzergah değiştiriyor. Yarım saat sonra Başbakanlık uçağı Erdoğan’ın talimatıyla Ankara’ya uçuyor.

Ancak Erdoğan daha Ankara’ya gitmeden bu kez Hakan Fidan’ın evinin etrafını özel harekat timleri sarıyor. Birkaç dakika içinde de, “O polisler oradan çekilmezse vur emrini uygulayın” talimatı geliyor.

Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici operasyonunu gerçekleştirmek üzere olan polisler, bu emir üzerine apar topar geri çekiliyor.

Neden “Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici operasyonu” dediğimi merak ediyorsunuz değil mi?
Onu da anlatayım…

Hani Erdoğan Sezai Karakoç’un bir şiirini okumuştu ya.
“Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” diyordu o şiirde…

İşte o kaderin üstündeki kader orada ortaya çıkıyor. Göklerden gelen kararın son karar olduğu orada ortaya çıkıyor.

Erdoğan o gün söz verdiği o ailenin evine gitmese, Hakan Fidan kendisine ulaşamayacak ve cebren de olsa savcının karşısına götürülecekti. Önceden hazırlanan belgeye göre Hakan Fidan’a, “Talimatları Başbakan’dan aldım” dedirtilecekti.

Ve en korkunç olanı…
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ameliyat sonrası bir eli yatağa kelepçeli olarak uyanacaktı. O uyanmadan fotoğrafları tüm medyaya servis edilecek, “Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan vatana ihanet suçundan gözaltına alındı ve tutuklandı” haberleri dalga dalga yayılacaktı.

17 Eylül 1961 yılında Menderes’i yatağına kelepçeleyerek başına iki asker diken zihniyet, 53 yıl sonra aynı sahneyi Türkiye’ye bu kez Erdoğan üzerinden yaşatacaktı. İki askerin yerinde iki polis, Menderes’in yerinde ise Erdoğan olacaktı.
Erdoğan’ın 7 Şubat krizinden sonra hemen her yerde, “Bunların amacı bana ulaşmaktı” demesinin nedeni işte bu.

Bu söz laf olsun diye söylenen bir söz değil. Çünkü bu korkunç planın tüm ayrıntıları devletin kayıtlarında şu anda mevcut! paralel yapıya yönelik yapılan operasyonlar bu belgeler ışığında yapılıyor.

Süleyman Özışık


 Hakan Fidan'ı gözaltına almak için 
çıkışlar tutulmuştu



7 Şubat MİT operasyonunu beyazperdeye aktaran gazeteci Avni Özgürel: "Paralel yapı kendi MİT Müsteşarını getirecekti. Başarılı olamayınca ipler koptu. AK Parti tabanı 10 Ağustos seçimlerine kadar sürprizlere karşı uyanık olmalı."
7 Şubat 2012 günü Türkiye tarihinde ilk kez görevi başında bir MİT Müsteşarı ifadeye çağırıldı. Paralel yargının siyasete ilk müdahalesi olarak tarihe geçen bu önemli gün, 17 Aralık ve 25 Aralık polis-yargı darbesinin de habercisiydi.
Bu konu hakkında birçok şey yazıldı çizildi. Bu darbe girişimi bir siyasi sinema projesi ile beyazperdeye aktarılıyor. Senaryosunu ve yapımcılığını gazeteci Avni Özgürel'in üstlendiği "Darbe" filmi sonbaharda izleyici ile buluşacak.



Avni Özgürel ile "Darbe" filmini, paralel yargı ile mücadeleyi ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini konuştuk.
-7 Şubat MİT operasyonunu anlattığınız "Darbe" filmi gerçek bir hikaye mi yoksa kurguya da yer verdiniz mi?
Filmin tamamı gerçeklere dayanıyor. Bu tür filmlerin başında "Bu filmde yeralan olaylar ve kişilerin gerçek hayatla ilgisi yoktur" denilir. Filmimizde ise tamamen gerçek bir Başbakan ve MİT Müşteşarı var. İnsanların bilmediği bir 7 Şubat yaşandı. O gün ne yaşandığını kimse bilmiyor.
FİDAN'I TUTUKLAMAK İÇİN HAVAALANLARINDA BEKLEDİLER
-7 Şubat 2012 tarihinde ne oldu? Filmde o tarihi günü nasıl anlattınız?
7 Şubat MİT operasyonu Başbakan'ı paralel yapıya karşı harekete geçiren önemli bir olaydır. Bir gün Tayyip Erdoğan'ı MİT Müsteşarı aradı "Savcı beni ifadeye çağırıyor" dedi. Bu Cumhuriyet tarihinde MİT Müsteşarının suçlu sıfatıyla ifadeye çağrıldığı ilk çağrıdır. Hem de Cuma günü mesainin bitmesine 5 dakika kala yapıldı bu çağrı. Bu tutuklanacağınıza işarettir. Başbakan kendi makam arabasını göndererek MİT Müsteşarını aldırdı. Hem de polis kuşatması altında. Havaalanlarında Hakan Fidan'ı gözaltına almak için VİP çıkışlar tutulmuştu. İstanbul'daki MİT binası terörle mücadele ekipleri tarafından kuşatılmıştı. MİT Müsteşarı bordo berelilere vur emri verdi. Bunun gibi birçok ayrıntı bugün hiç bilinmiyor ya da hatırlanmıyor.
-Korkunç bir senaryodan bahsediyorsunuz. Böylesine bir çılgınlık nasıl yapılabilir?
Öylesine kendilerini güçlü hissediyorlardı ki. Paralel yapının güç zehirlenmesi budur işte. Kontrol edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığını düşündüler. Genelkurmay Başkanı'nı tutukladıktan sonra MİT Müsteşarı kim oluyor diye düşündü bu irade. Bu yapı kime elimi uzatsam kapar alırım diye düşündü. Planı da Başbakan ameliyat olacağı güne göre ayarladılar.
-Paralel yapı neden Hakan Fidan'ı hedef aldı?
Eski MİT Müsteşarı görevden ayrılırken paralel yapı bir çoktan o makama bir MİT Müsteşarı hazırlamış.
DİNLEME MERKEZİ MİT'E VERİLİNCE PARALEL İLE İPLER KOPTU
-Hakan Fidan'ın yerine kimi düşünüyorlardı?
İsim belli ama açıklamak istemiyorum. Ankara Gölbaşı'nda bu coğrafyada her dinleme teknolojisinin bulunduğu dev bir tesis kuruldu. Doğu Avrupa'dan Moskova'ya, Tahran'dan Bağdat'a kadar telsiz, cep telefonu her iletişim aracının dinlenebileceği bir teknolojiye sahip bir tesisti. Paralel yapı bu dinleme tesisinin Emniyette kalmasını istedi. Başbakan Erdoğan bu tesisi MİT'e vermesinden sonra ipler tamamen koptu.
-Filmin sonunda kim kazanıyor?
Film gerçek hayattan alındığı için operasyoncular değil Türkiye kazanıyor.
-7 Şubat darbesi başarılı olsaydı filminizin senaryosu nasıl değişirdi?
Hakan Fidan tutuklanacaktı. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma açılmış olacaktı. Bakanlar gözaltına alınacaktı. Ülkede kaos hakim olacaktı. Yeni bir vesayet sistemi kurulacaktı. Hatta AK Parti'nin Genel Başkanı bile belirlenmiş olacaktı.
ERDOĞAN'IN YERİNE GEÇECEK BAŞBAKAN'I BİLE BELİRLEDİLER
-AK Parti'ye yeni Genel Başkan belirleyecek kadar ayrıntılı düşünülmüş müdür?
Tabi düşünmüşlerdir. "Dönemin Başbakanı" şeklinde iddianame hazırladıklarına göre bir de "mevcut Başbakanı" da mutlaka belirlemişlerdir.

29 Aralık 2014 Pazartesi

BİZİ ZEHİRLEDİLER, BİZİ ÖZÜMÜZDEN, BİZİ TARİHİMİZDEN,BİZİ KARDEŞLERİMİZDEN KOPARDILAR. İşte bu zulüm ve fitne zaman da Erdoğan Aslanlar gibi KÜKRÜYOR,


İşte bu adamı bu yüzden 

SEVİYORUM,



Namussuzlara meydan okumasına anladıkları dilden onlara cevap vermesine HASTAYIM...
Bir Konuşması ÜLKEYE güven vermeye yetiyor...
Tamda Bu ülkeye lâyık biri,Bu ülkenin başında...
Ve Onunla gurur duyuyorum...



O Baronların,Masonların,Karanlık Lobilerin,Ülkenin ilğini kurutan Namussuzların değil,O halkın Cumhurbaşkanı.



Madem "Hırsızlık ve Yolsuzluk" vardı,

Neden SUÇ üstü yapmadınız?



Yoksa Şantaj için DOSYA mı biriktiriyorsunuz?
MİT Tırlarına nasıl operasyon yaparsınız?
DIŞ İşleri bakanlığının GİZLİ toplantısını nasıl dinleyip servis edersiniz?



Halkbankasına nasıl operasyon yaparsınız?
Rezza Sarraf üzerinden İRAN ticaretine nasıl DARBE indirirsiniz?





Milletin yatak odasını nasıl RÖNTGENLEYİP kayıtedersiniz?
İnsanların evine nasıl silah bomba koyup KUMPAS kurarsınız?
Sınav sorularını nasıl çalıp 70 Milyonun hakkını yersiniz? 
Binlerce insanı nasıl dinlersiniz?

Kısacası 17 ve 25 Aralıkta Bakanlar ve Çocukları sadece YEMDİ,



Hedefin tam ortasına Erdoğan'ı koymuşlardı,
Sağına Soluna ateş ediyorlardı, ama asıl hedef hep Erdoğan'dı.


12 Yıl Öveceksiniz, Son 6 ayda HIRSIZ diye söveceksiniz?
Bu ülkede 26 banka soyulurken, 
Hazine boşaltılırken, 
Enflasyon %70 ve Faizler %150 iken, 
28 Şubatta ülkeye 291 Milyar dolar zarar verilirken, 
IMF'den gelen 40 Milyar dolar hortumlanırken,
Milyar Dolarlık TANK ihaleleri ihalesiz İsrail'e veriliren,

Başörtülüler Üniversite kapılarında saçlarından tutulup yerlerde sürüklenirken, 
Hergün herşeye ZAM yapılırken, 
Şehit cenazeleri yan yana dizilirken SESİNİZ çıkmayacak, 
Tam müslümanlar rahat bir nefes almaya başlarken FERYAD edeceksiniz???
Ne diyeyim : Allah sizin hakkınızdan gelsin...




ZULÜM GÖREN DÜNYA MÜSLÜMANLARINA....
Yazan : Cengiz Numanoğlu)

Bakma sen… Yeryüzünün, fitneyle dolduğuna,
Cehâletin, bu kadar cesaret bulduğuna;
Bakma sen.. Zâlimlerin hükümrân olduğuna;
Firavunlar, Kârunlar, Berzah’ta beklemede,
Hepsi hesap verecek, o Büyük Mahkeme'de…
Bakma sen.. Dalâletin îtibâr gördüğüne,
Zilletin, zirvelerde saltanat sürdüğüne,
Bakma sen.. Adâletin, yerde süründüğüne;
Bil ki; bütün deliller, Ukbâ’da beklemede,
Terazi çok hassastır, o Büyük Mahkeme'de…
Bakma sen.. Zorbaların, heybetli durduğuna,
Fâsıkların, şeytanla ittifak kurduğuna.
Bakma sen.. Ekranların ahlâkı vurduğuna;
Gör ki; bütün kâinat, sabırla beklemede,
Susanlar konuşacak, o Büyük Mahkeme'de…
Varsın olsun.. Çatıda, münâfıklar fırkası,
Çağdaşlık maskesinde, siyonizm markası.
Varsın olsun.. Dünyada, nâmertlerin arkası;
Bütün şehit kanları, toprakta beklemede,
Boğacak gâfilleri, o Büyük Mahkeme'de…
Varsın olsun.. Fetvâda hadlerini aşanlar,
Ulema cübbesiyle cürete bulaşanlar,
Varsın olsun, ikbâle dolu dizgin koşanlar,
Her lahza, her kapıda Azrail beklemede,
Adâlet hiç gecikmez, o Büyük Mahkeme'de...
Varsın olsun.. İslamı, yobazlığa yoranlar,
Müslümana mürteci, damgasını vuranlar,
Varsın olsun.. Üzülme, Hakk’a tuzak kuranlar;
Kıyamet buyruğunu, İsrafil beklemede,
Son hüküm Allah'ındır, o Büyük Mahkeme'de…
Varsa ki; Allah için, çektiğin zerre çile,
Getiriyorsan eğer, Hakk için hakkı dile;
Ne çıkar.. Bütün dünya, seni hor görse bile;
Sana şâhitlik için, melekler beklemede;
Mazlumun âhı kalmaz, o Büyük Mahkeme'de…



 





27 Aralık 2014 Cumartesi

TAHŞİYE İLMİ GURUBUNA YAPILAN KUMPAS ( 5 ) HAKINDA MAĞDURLARLARLA YAPILAN PIROGRAMLARIN TÜM VİDEOLARI - DETAYLARI İLE

İFTİRA SUÇU ŞÖYLE OLUŞTURULDU

 TAHŞİYE KUMPASI 1

TAHŞİYE KUMPASI 2

TAHŞİYE KUMPASI 3

TAHŞİYE KUMPASI 4


TAHŞİYE KUMPASI 5



KİM BU TAHŞİYECİLER...! Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.





Fethullah Gülen Tahşiyeciler Açıklaması Yıl 2009


Fethullah Gülen - Tahşiyeciler diye bir şey icat edebilirler! (06.04.200...



Taşhiyecileri hedef gösteren STV dizisinden bir sahne videosunu izle






Tahşiyeciler'in Hocası MOLLA MUHAMMED Mehmet Doğan İlk Kez Konuştu | %10...




%100 Siyaset | Tahşiyeciler Hocası Molla Muhammed ve Paralel Kumpas  | 1...



BEDİÜZZAMAN'IN ZINDIKA DEDİĞİ KOMİTENİN OYUNUNU BOZMALIYIZ

İŞTE KONU İLE İLGİLİ ŞAHISLARIN MAĞDURİYET AÇIKLAMALARI VİDEOLARI


Tahşiyeciler Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Erkan Tan



ANL Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Video

Tahşiye Davası'nda 16 ay tutuklu yargılanana yazar Mustafa Kaplan, Beyaz Tv ekranlarında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Örgütün kendisine kurduğu kumpası anlatan Mustafa Kaplan zaman zaman dasinirlendi.
Soruyorum hakime ben niçin içerideyim? Bir kelime bile söylemiyorlar 'diyerek isyan etti.

Erkan Tan'la Tartışalım | Tahşiyecilere Kurulan Paralel Kumpas | 19 Aral...



Mustafa Kaplanı dinleyenler neden hedef olduklarını anlayacaktır.
El Kaide bağlantısı, Dinler Arası diyalog, başörtüsüne furuat ve kurumlar için zekat toplama meselesi.

Bediüzzaman Risalelerde bu günleri işaret etmiş mi. Üst akılın devşirmeleri kimler?




Kamera eve ilk  girişte kayda alınmıyor  , Ev aramalarında el bombaları ve silahlar bulunuyor. Bu operasyonlarda 32 kişi tutuklanıyor


Tahşiyecilerin lideri olarak gösterilen Nurcu alim Mehmet Doğan MS hastası, böbrek hastası, şeker hastası ve %90 görme kusuru olduğu halde 17 ay cezevinde kalıyor.

Dinamit | 14 Aralık Operasyonu & Tahşiyecilere Paralel Tuzak | 19 ARAL...




İFTİRA : ALLAHÜ TEÂLÂNIN MÜMİNE VERDİĞİ HEDİYELER
Büyüklerimiz, dert ve beladan aldıkları zevki sıhhatten, rahatlıktan alamamışlardır. Onun için sabretmeli ve şikâyet etmemelidir.



Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hastalık, fakirlik, iftiraya uğramak gibi dert ve belalar, kemend-i mahbubdur. Yani Allahü teâlânın, sevdiklerinin boynuna, kendisini unutmasın, dinin dışına çıkmasın, Cehenneme gitmesin diye attığı kemenddir ve rahmet-i ilahîdir. 

Böyle bir kimse, şeytana, nefsine veya kötü arkadaşa aldanarak dinin dışına çıkmak üzereyken, kemend daralıp boynunu sıkar, boğulacak gibi olur ve geriye döner. Yani kendisini helak edecek bir şey yapamaz.

Dert ve bela, günahların çokluğuna değil, çok affedildiğine alamettir. Hepimiz zaten çok günahkârız. Hattâ Allahü teâlâyı unutarak aldığımız verdiğimiz her nefes günahtır. 

O hâlde, Cenab-ı Hakk'ın dert ve bela verdiği kullar, affetmek istedikleridir. Günahlarını dökmek, sabrını ölçmek istedikleridir.


Sebepler neticeye göre değerlendirilir. Dert ve bela, affolunmaya sebeptir, iyidir, ama istemek doğru değildir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Allah’tan dert ve bela istemeyin. Verirse de şikâyet etmeyin!) buyurmuştur. 

(Yâ Rabbî, bana dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver, beni Cehennem azabından koru) ve (Yâ Rabbî, senden sıhhat, afiyet ve kaderine rıza istiyorum) diye de dua etm
iştir.
Biz de böyle dua etmeliyiz. Bed dua değil .






ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ 1


Kritik süreç başladı: Gülen resmen istenecek! 




29 Aralık 2014
Paralel Yapı operasyonundan sonra Fethullah Gülen için yakalama kararı çıkarılmıştı. Mahkeme Emniyet'e gönderdiği yazıda Fethullah Gülen'in bulunması istendi.

CNNTürk'ün haberine göre mahkeme ilk adımı attı. Mahkemeden Emniyet'e gönderilen yazıda Fethullah Gülen'in bulunması istendi.
Emniyet de bir yazı yazarak Türkiye'de bulunmadığını bildirdi. Bu yanıtın ardından mahkeme hazırlığa başladı. Mahkemenin Kırmızı Bülten için hazırlık yapacağı öğrenildi.
Fethullah Gülen'in hem Kırmızı Bülten hem de ABD ile ikili anlaşmalar gereği istenecek.

ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ














  
DAHA KUR'AN SANA NE DESİN
EY MÜSLÜMAN?

Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur’ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı, gözün kör, başın kibir dağında
    Kur’ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
    Ey eşref-i mahlûkat ! Daha Kur’ân ne desin !



Özgürce seçmen için, iki yoldan birini;
Apaçık bildiriyor, bütün âyetlerini.
Ya Peygamber, ya şeytan.. Seç diyor rehberini;
    Öyle seç ki; sırattan rüzgar gibi geçesin,
    İlle şeytan diyorsan.. Daha Kur’ân ne desin !

YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN BİR ZAFER VARDIR
Şimdi, üstad Sezai Karakoç’un, son günlerde çok işittiğimiz mısralarını hatırlamanın tam zamanıdır: 
“Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır. / Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.”
Evet, ümmet olarak yanmışsak ve bugün yanmaya devam ediyorsak da, elbette küllerimizden yapılacak bir hisar vardır. Yine ümmet olarak, acılarımıza yeni acılar, yenilgilerimize yeni yenilgiler ekleniyorsa da, kesin olan şu ki, o yenilgilerin derûnunda gelişip büyüyen bir zafer vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in insanlığın idrakine sunduğu üzere; sadece “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için eziyet edilen, yurtlarından sürülen, ateş hendeklerinde yakılan ve aralarında Allah’ın peygamberi de olduğu halde, zorluklara dayanamayıp “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye feryat eden mazlumlara, “Dikkat edin! Allah’ın yardımı muhakkak yakındır!”müjdesi ile geldiği gibi, bugünün mazlumlarına da gelmekte olan “Allah’tan bir yardım ve yakın bir zafer” vardır (Bkz: Burûc 85/1-9; Bakara 2/214; Saff 61/13; Fetih 48/1-2…).
Azîz ve Celîl Rabbimizin vaat ettiği ilahî yardım ve zafer muştularına layık olacak sağlam imanı ve takvayı kuşanıp salih çabalar sergilemeye sabırla ve kararlılıkla devam ettiğimiz takdirde, yani Kur’ân ifadesiyle “Rabbimiz Allah’tır” deyip doğrulduğumuz ve dosdoğru bir istikamet üzere yürüdüğümüz taktirde, Allah ümmete korku da, üzüntü de yaşatmayacaktır inşaallah (Fussilet 41/30; Ahkâf 46/13). Yenilgi yenilgi büyüttüğümüz zaferin ilk esintileri, mümin gönülleri ferahlatmaya başladı bile. Elhamdülillah!




ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ 2

“EY MÜMİNLER Müminlerden başkasını velî edinmeyin!

Yüce Rabbimiz müminlere, kendilerinden olmayanları sırdaş-dost ve velî (yönetici) edinmemelerini emreder. Şehid Seyyid Kutub bu bağlamda Âl-i İmran sûresi, 118-120. âyetleri özetle şöyle yorumlar: 


...Bugün ve yarın, benzer düşman tiplere rastlayacağız şüphesiz. ...Onlar, Müslümanlar için ıstırap ve fitneden başka bir şey dilemezler. Gece gündüz, fırsatını buldukça Müslümanlara eziyet etmekten, yollarına diken serpmekten, onlara hile ve desiseler hazırlamaktan geri durmazlar...Müslümanlardan bazıları bu Allah’ın düşmanlarına aldanmakta, onlara sevgiyle yaklaşmakta, Müslüman cemaatin sırları konusunda onlara güvenmekte, onlardan sırdaş, dost ve arkadaş edinmekte ve onlara bu yaklaşımının sonunda korkmaksızın sırlarını açıklamaktadırlar. İşte bu aydınlatma ve sakındırma, Müslüman cemaate işin gerçeğini göstermekte, Müslümanların gösterdiği sevgi ve arkadaşlığın dahi gidermediği tabii düşmanlarının hilelerinden onları korumaktadır. Bu aydınlatma ve sakındırma, belli bir tarihsel dönemle sınırlı olmayıp, her zaman pratik hayatta karşılaşılan sürekli bir hakikattir. Şu andaki durumumuz bunu açıkça doğrulamaktadır. ...Müslümanlar, Allah’ın sakındırmasından habersiz olarak, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarına sevgi beslemekte, onlara kalplerini açmaktadırlar. ...Art arda bu acı deneyimler yüzümüze sert bir tokat gibi çarptığı halde biz gene ayılmayız. Kaç kere değişik kılıklara bürünen tuzakları ortaya çıkardığımız halde yine de ibret almayız.Defalarca ağızlarından kaçırdıkları kinlerini yaydıkları halde, dönüp onlara kalplerimizi açıyor ve onlardan hayat ve yol arkadaşı ediniyoruz. Onlara hoş görünme kompleksimiz veya onlar karşısındaki ruhsal yenilgimiz o dereceye varmış ki inancımızda onlara hoş görünmek için dinimizden söz etmemeyi yeğlemiş, hayat metodumuzu İslâm’a dayandırmamaya başlamışız. Önceki Müslümanlarla bu pusuda bekleyen düşmanlar arasında meydana gelen çarpışmalardan söz etmekten korktuğumuz için tarihimizi süslü göstermeye çalışarak, gerçek işaretlerini yok etmişiz. İşte bu yüzden Allah’ın emrine karşı gelenlerin uğradığı cezaya çarptırılmışız.Bundan dolayı alçalıyor, eziliyor ve alay ediliyoruz. Düşmanlarımızı sevindiren sıkıntılara uğruyor ve onların saflarımızda çıkardıkları bozgunculuğa maruz kalıyoruz.
İşte Allah’ın kitabı, ilk Müslüman cemaate öğrettiği gibi, bize de, onların tuzaklarından nasıl korunacağımızı, eziyetlerini nasıl bertaraf edeceğimizi ve göğüslerinde gizledikleri, bazen ağızlarından kaçırdıkları kötülüklerinden nasıl kurtulacağımızı öğretiyor: “Eğer sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah’ın bilgisi onların yaptıklarını kuşatmıştır.”
Eğer çok kuvvetliyseler güçleri karşısında; aldatma ve dolambaçlı yollara başvurmuşsalar hile ve tuzakları karşısında sabır, azimet ve direnç gösterip sabır ve prensiplere bağlanmamız gerekir...
Sonra takva; yalnızca bir olan Allah’tan ve O’nun murakebesinden korkmak... Bir kalp Allah’a bağlanınca, O’nun gücünden başkasını küçük görür ve dolayısıyla kurtuluş istemek veya şeref kazanmak için hiç kimseye teslim olmaz ve Allah ve Resulüne savaş açmış kimselere sevgi beslemez.
İşte yol budur: Sabır ve Takva! Allah’ın ipine yapışıp sarılmak! Tüm tarihleri boyunca Müslümanlar yalnızca Allah’ın kulpuna yapışıp hayatlarında O’nun metodunu gerçekleştirdikleri sürece üstünlük ve zafer bulmuşlar, Allah onları düşmanlarının tuzaklarından korumuş ve kelimeleri hep yüce olmuştur. Aynı şekilde Müslümanlar, bütün tarihleri boyunca gizli ve açık akideleri ve metodlarıyla savaşan tabiidüşmanlarının kulpuna sarıldıkça, onların sözlerine kulak verdikçe ve onlardan; sırdaş, arkadaş, yardımcı, haberci ve danışman edindikçe, Allah onlara yenilgi tattırmış, düşmanlarını içlerine yerleştirmiş, boyunlarını onların önünde eğdirmiş ve suçlarının cezasını onlara tattırmıştır. Allah’ın sözünün ebedî ve O’nun sünnetinin geçerli olduğuna bütün tarih şahittir.Kim, Allah’ın yeryüzünde görünen kanununu görmezlikten gelirse, gözleri zillet, yenilgi ve alçaklıktan başka bir şey görmez.”
İmdi, günümüz Müslümanları dostlarını düşman, düşmanlarını dost edindikleri için zillet yaşıyorlar.

ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ

“Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar! Oysa göklerdekiler ve yeryüzündekiler isteyerek veya istemeyerek hep O’na boyun eğmişlerdir ve O’na döndürüleceklerdir.” (Âl-i İmran 3/83)
Allah’ın dini birdir. Tüm peygamberler ona çağırmıştır… YeryüzündeAllah’ın sistemini yürürlüğe koyan, ona bağlılık gösterip tüm varlığını adama ile gerçekleşecek olan İslâm evrenin değişmez yasasıdır. Bu kâinatta her canlının dini odur. Bu, İslâm’ın ve teslimiyetin kapsamlı, engin bir tablosudur; insanların gönüllerine inen ve vicdanlarını etkisi altına alan evrensel tablo! Tüm canlı ve cansızları bir yasaya, bir kanuna, bir sonuca götüren üstün ve egemen bir yasanın tablosudur bu.
“Ve O’na döndürülecekler.” En sonunda yüce tasarlayıcı, egemen ve hakim olan Allah’a dönüşten başka çıkar yolları yoktur.İnsan kendi mutluluk ve rahatını, gönül huzurunu, durumunun düzelmesini diliyorsa; kendi gönlünde, hayat tarzında ve toplum hayatında Allah’ın yoluna dönmelidir. Zira bunun dışında evrenin tüm düzeni ile uyum sağlayacak bir sistem yoktur. İnsan kendi başına bir yaşam tarzı düzenlerse, Rabbinin düzenlediği evrenin sistemiyle uyuşmaz. Oysa insan evrende yaşar ve evrenin düzeniyle ilişki içinde olur. Düşüncesinde ve bilincinde, realitesinde ve ilişkilerinde, işinde ve çalışmasında insanın nizamı ile evrenin düzeni arasında bir uyum sağlanırsa, insanın gücü kâinat güçleriyle çatışma yerine onlarla işbirliğini garanti eder; kâinat güçleriyle çatıştığında ise paramparça ve darmadağın olur gider. Allah’ın kendisine bağışladığı yeryüzünde hilafet görevini yerine getiremez. İlahi sisteme boyun eğdiğinde, hem kendisine hem de kâinattaki bütün canlılara egemen olan evrenin yasalarıyla uyum içine girer. ... İnsanın fıtratı temelde evrenin yasasıyla uyum içindedir... İnsan, yaşam düzeni ile bu değişmez yasanın dışına çıktığında yalnız evrenle çatışmakla kalmaz, her şeyden önce fıtratı ile çatışır, güçsüz düşer, darmadağın olur, sarsılır, şaşkınlığa düşer ve böylece bugünkü yolunu şaşırmış, talihsiz insanlığın yaşadığı gibi onca bilimsel başarılara, maddî ve medeni bütün kolaylıklara rağmen, işkence içinde ve bunalımlar içinde yaşar.
Bugün insanlık acı bir boşluğun ıstırabını çekmektedir. Bu boşluk; ruhun fıtratının, yokluğuna katlanamayacağı gerçeklerden boş bırakılmasıdır.İman gerçeğinden, hayatının ilahi yoldan uzak kalma boşluğundan, kendi hareketi ile içinde yaşadığı evrenin hareketini koordineli hale getiren yoldan mahrum oluşudur. İnsanlık, içinde yaşadığı susuz çöllerin kavurucu sıcaklığında, nemli serin gölgelerden uzak kalışın boşluğunun ıstırabını çekmektedir. Doğru çizgiden, alışılmış, belirginleşmiş yoldan uzak kalışın içinde yüzdüğü ıstırap ve bataklığın boşluğundan!..
Bu nedenle insanlık; bedbahtlık, ıstırap, şaşkınlık ve sıkıntı içindedir.Mahrumiyet, açlık ve boşluğu somut olarak yaşamaktadır. Afyon, esrar ve uyuşturucularla, delicesine hız yarışıyla, ahmakça maceralarla, hareketlerde, giyinişte ve yemede anormalliklerle kendi realitesinden kaçmak istemektedir. Maddi bolluk, bol üretim, kolay yaşam ve boş zaman onun bu boşluğunu dolduramamaktadır. Aksine maddi bolluk, uygarlık alanındaki kuşatıcı gelişmeler, yaşam şartları ve vasıtalarının kolaylaşmasında görülen artış kadar insanlığın şaşkınlığı, sıkıntıları ve boşlukları da artmaktadır. Bu korkunç boşluk, dehşetli bir hayalet gibi insanlığı kovalamaktadır. O kovalamakta, insanlık ise kaçmaktadır. Yalnız bu kaçış da onu korkunç boşluğa salıvermektedir!
Dünyanın zengin ve servet sahibi ülkelerini gezenler, bu insanların boşluğa koşuşan topluluklar olduğunu ilk bakışta görecektir. Kendilerini kovalayan hayaletlerden kaçan, kendi kendilerinden kaçan ve bataklıkta debelenme derecesine varan bir kaçış somut nimetler, maddi bolluk, kısa zamanda sinirsel ve psikolojik hastalıklara, anormalliklere, sıkıntılara, streslere, uyuşturucu ve sarhoşluk verici maddelerin tüketimine, cinayetlere zemin hazırlamış, artık, hayatın hiç de güzel bir yanı kalmamıştır!
Bu insanlar bir türlü kendi kendilerini bulamıyorlar. Çünkü varlıklarının gerçek amacına varabilmiş değiller. Onlar mutluluklarını bulamıyor; çünkü kendilerinin hareketi ile evrenin hareketi, kendi düzenleri ile varlık yasası arasında bir ahenk oluşturacak Allah’ın sistemini bulamıyorlar. Onlar huzuru bulamıyorlar; çünkü kendisine dönecekleri Allah’ı bilmiyorlar. (Fî Zılâli’l-Kur’ân)
YENİ AKİT / Abdullah Yıldız