28 Ağustos 2015 Cuma

Adnan Kahveci 1992 yılında yazdığı Kürt Sorunu Raporu yüzünden mi öldürüldü?



Adnan Kahaveci!
1949 yılında Trabzon’un Köprübaşı ilçesi Beşköy beldesi Yılmazlar köyünde doğdu.
İlkokul yıllarında Milliyet gazetesinin açtığı yarışmada birinci oldu.
Eğitimine İstanbul Kabataş Lisesinde devam etti.
1966′da dönem birincisi olarak mezun oldu. Üniversite sınavında birinci oldu ve İstanbul Üniversitesine girdi. Eğitimine ABD’de Indiana’daki Purdue Üniversitesinde devam etti ve buradan elektrik mühendisi olarak mezun oldu.
Missouri Üniversitesi’nde doktora yaptı. Bu üniversitede bir süre akademik çalışmalarına devam ettikten sonra Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı.
Üniversitedeki görevinden sonra İçişleri Bakanlığı bünyesindeki teknik danışmanlık göreviyle beraber siyasi hayata adım atar.Korkut Özal’a danışmanlıkla başlayan bürokrasiyle tanışıklığı 12 Eylül sonrası Turgut Özal’a danışmanlıkla sürdü.
12 Eylül döneminde Başbakanlık Danışmanlığına atandı ve o sıralarda Turgut Özal’la tanıştı. 1983 yılında ANAP’ın kurucuları arasında yer alan Kahveci, askeri yönetim tarafından aşırı dinci bulunarak veto edildiği için milletvekili olamadı.
Daha sonra 1987 yılında İstanbul’dan milletvekili seçildi, XVIII. ve XIX. Dönem İstanbul Milletvekilliği yaptı. 1987′de DPT ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanı oldu. Dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından 1988 yılında Maliye Bakanlığı görevine getirildi. **
5 Şubat 1993 tarihinde eşi ve iki çocuğu ile birlikte Bolu-Gerede yakınlarında trafik kazası geçirdi.
Adnan Kahveci ve eşi olay anında hayatlarını kaybederken, 17 yaşındaki çocukları Aslıhan Kahveci yaralı olarak kurtuldu ancak, bitkisel hayata girdi ve 10 gün sonra vefat etti. Kamuoyunda dürüstlüğü ile tanınan ve çok sevilen Adnan Kahveci’nin yeni yapılan otobanda ters yola girerek kaza yapması, çeşitli şüphelerin ortaya atılmasına sebep oldu.
***
Merhum Adnan Kahveci, Korkut Özal ile başladığı siyasi kariyerine Turgut Özal’a danışmanlıkla devam etmişti.
Bugün ülke gündeminin en mühim meselesi kabul edilen’ Kürt sorunu’ ile ilgili Türkiye'de bugüne kadar hazırlanan en kapsamlı ve devletin kasasında tutulan üç rapordan birisi, ona aittir.
Bu rapor, 1992 Mayıs’ında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a teslim edilmişti.
Adnan Kahveci, milletvekili maaşını bile fazla gören ve ülkesini aşırı seven bir siyasetçiydi.
Kürt meselesi konusunda, onu bir rapor yazmaya sevk eden ise, 1991-1992 Nevruz’unda yaşanan ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylardır.
O yıllar, Türkiye’nin alarm ziliydi.
O dönemde devletin çatısında, yangının bacayı sarmakta olduğunun farkına varan bir tek Özal vardı.
Özal ve Kahveci’nin bu soruna neşter vurmaya hazırlandığı noktada ölmüş olması, talihsizlik olarak değerlendirilmektedir. Kahveci, bu konuda bir çalışma yapma arzusunu Turgut Özal’a iletmiş, onun iznini aldıktan sonra da daktilonun başına oturmuştu.
**
Kahveci kendisine ‘neden bu konuya bulaşıyorsun, gündeme getirmekle siyasi hayatın biter’ tarzında uyarıların yapıldığını belirtmiş ve ‘Kürt sorunu çözülmezse ne olur’ sualini sorarak aşağıdaki alıntıyla devam ediyordu:
“Demirel-İnönü hükümeti Kürt sorununun çözümünü yine zamana bırakmıştır. Sorunun çözümünü zamana bırakmak, yapılabilecek en büyük yanlıştır. ANAP’ın başlattığı çözüme dönük uygulamalar, şimdi tamamen durdurulmuştur. ‘ Milletimiz buna hazır değil’ bahaneleriyle somut, demokratik adımlardan kaçınılmaktadır. Benim inancım odur ki, Kürt meselesi, Türkiye’nin en önemli gündem maddesi haline gelmiştir. Şırnak’ta, Cizre’de Nevruz kutlaması bahanesiyle 80-90 kişi ölüyorsa, 22 Mart 1992 Nevruzunda, Nusaybin’de halkın üzerine panzerler sürülüp, 17 vatandaş hayatını kaybettiğinde Türkiye basınıyla, aydınıyla ‘İşbaşında DYP- SHP koalisyonu var’ diye susuyorsa, bu, çok büyük sorunlara gebeyiz demektir. Eğer Kürt sorununa ciddi teşhis konmaz, ciddi çözümler uygulanmazsa Türkiye iç harbe sürüklenir. Herkes korkup sessiz kalırsa Türkiye felakete doğru gidecektir. Şehit olan her asker ve polisten sonra Kürtlere karşı ayrımcılığın arttığının belirtileri vardır. Hızla artan bu gidişi durduramazsak iç savaşa sürüklenmemiz kaçınılmazdır.”
***
1992 yılında merhum Adnan Kahveci’nin hazırladığı o rapor, adeta bugünleri anlatıyordu!
Bir örnek vermek gerekir ise; “..Irak sorunu gündeme geldiğinde, geleceğin Kuzey Irak’ı hatta Suriye’yi içine alan bir konfederasyonu kaçınılmaz hale getirebileceğinin de düşünülmesi gerektiği kanısındaydı.”
Bugün bölgede yaşananlar Adnan Kahveci’nin 1992 yılında kaleme aldığı raporu haklı kılar nitelikte!
***
İşte o rapordan birkaç metin;
*‘Demokratikleşme ne kadar olursa olsun bölücü terör tamamen durmayacaktır.’
*‘Bu hakkı da verdik ama terör durmadı’ sözünü, demokratikleşmeye itirazın dayanağı yapmanın geleceği daha karanlık hale getirmekten başka sonuç doğurmayacaktır.
*‘Askeri çözümle hiçbir ülke netice alamamıştır. Askeri çözümler her zaman iç harbi getirmiştir.’
Merhum Adnan Kahveci meseleyi, ağırlıklı olarak ‘ekonomik açıdan güçlenmede’ görmekteydi. Türkiye’de işsizliğin azalması, milli gelirin artmasıyla, zenginleşmeden pay alacak Kürtlerin, Türkiye’nin ulusal birliğinin çimentosu haline gelebileceği görüşündeydi.
Irak sorunu gündeme geldiğinde, geleceğin Kuzey Irak’ı hatta Suriye’yi içine alan bir konfederasyonu kaçınılmaz hale getirebileceğinin de düşünülmesi gerektiği kanısındaydı."
Özellikle Kürt sorununu çözmek için kafa yoran Adnan Kahveci, Turgut Özal ve Eşref Bitlis'in hayatını kaybetmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur!

Doğu Perinçek'in iki yüzü!




Türkiye Perinçek'i iyi tanıyor. Perinçek'in 1980-1993 yılları arasında yayınladığı 2000'e Doğru ve Yüzyıl dergilerinin kapakları PKK'ye, gerillaya övgüler dizen kapak haberleriyle doludur.


Türk basını içinde PKK için, "gerilla", "Kürdistan", "şehitler" ifadelerini ilk kullanan Doğu Perinçek'in kurduğu 2000'e Doğru ve Yüzyıl dergileridir. 1990'lı yıllarda bölgede yükselen Kürt hareketi üzerinden pay kapmaya çalışan ve bunu yedeğine almak isteyen Perinçek, o dönemde Kürt halk savunucusu ve gerilla sempatizanıydı.


Sempatiden de öteye giden Perinçek, başında olduğu Sosyalist Parti'nin Kürt sorununa yönelik çözüm önerisinde Eylül 1991 tarihinde açıkça Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkından, Kürtçe'nin ikinci resmi dil olmasından, Kürtlerin kendi bayrağı ve marşı olmasından, Kürt ve Türklerin iki ayrı federal devletten oluşması gerektiğinden söz ediyordu.



2000'e Doğru dergisinin 15 Eylül 1991 tarihli ve 29. sayısının kapak haberi, " Kürt Sorununa Çözüm, Demokratik Federal Emekçi Cumhuriyeti" başlığıyla çıkmıştı. Doğu Perinçek tarafından yazılan 15 maddeden oluşan çözüm önerilerinde bırakın Kürt halkının demokratik haklarının tanınması, Kürtlerin Türkiye'den ayrılması için referandum yapılması, açıkça bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasından söz ediliyordu. Bugün "federasyon", "Kürdistan" kelimeleri yüzünden parti başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri hakkında soruşturma ve davalar açılırken, Perinçek 1991 yılında Kürt sorununa çözüm için ve oluşturulacak iki ayrı federel devletin yönetimi konusunda şunları savunuyordu:


Sosyalist Parti'nin Kürt Sorununun Çözümü:


1- Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterse ayrı bir devlet kurabilir.


Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönüllü birliği gerçekleştirmededir. Ayrılma hakkı gönüllü birliğin her zaman vaz geçilmez koşuludur.


2- Birlikte veya ayrı yaşamak milletlerin özgür iradelerine bağlıdır. Bu özgür iradenin ortaya konabilmesi için, Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılmayı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.


3- Bugünkü tarihsel koşullarda, iki milletin emekçilerinin yararına olan çözüm, iki federe devletin eşit olarak katıldığı, demokratik federal bir cumhuriyettir.


4- Federal Halk Meclisi iki meclisten oluşur; Temsilciler Meclisi ve Milletler Meclisi. Yasalar her iki mecliste çoğunluk kararıyla kabul edilir. Meclislerden birinin reddettiği yasa yürürlüğe girmez.


5- Her federe devlette azınlıkların çoğunlukta olduğu ilçe ve illerde halk isterse bölgesel özerklik uygulanır.


6- Federal Anayasa, iki milletin ortak anayasasıdır. Her iki milletin ayrı ayrı çoğunluğu tarafından referandumla kabul edilerek yürürlüğe girer.


7- Federal Cumhuriyet'in bayrağı ve marşı, Türklerin ve Kürtlerin ortak bayrakları ve marşlarıdır. Ayrıca her federe devletin kendi bayrağı ve marşı vardır. Federasyonun ismi tek bir millete dayandırılmazı.


8- Yurt savunması, savaş ve barış sorunları, uluslararası ilişkilerde temsil, anlaşmaları yapmak, federal organların yetkisindedir.


9- Her federe devlet, yabancı devletlerle ticari ve kültürel alanlarda doğrudan ilişkiler kurabilir, konsolosluklar açabilir.


10- Her yönetim kadamesinde iktidar, bütünüyle halk meclislerinde ve bu meclislere karşı sorumludur. Bu yönetim sistemi dışında, merkezi idarenin atadığı valilikler, kaymakamlıklar, emniyet ve jandarma örgütü kaldırılır. Yerel güvenlik örgütleri, yerel meclislere sorumlu olan yerel yönetimlerin emrindedir.


11- Ulusal ve toplumsal gelişme yanında kardeşliğin de önünde engel oluşturan toprak ağalığı, aşiret reisliği ve her türlü ortaçağ ilişkisi ortadan kaldırılır.


12- Her milletin, milli ve dini azınlıkların, dillerini ve kültürlerini geliştirme, siyasal çalışma ve örgütlenme hakları ve özgürlükleri güvence altındadır.


13- Resmi dil Türkçe ve Kürtçedir. Her federe cumhuriyette kendi dili esastır. Federal organların kararları iki dilde yazılır. İlkokuldan üniversiteye kadar ve bütün kültür kurumlarında, her iki dilden eğitim, araştırma, basın, yayın, radyo, televizyor vb. iletişim olanakları gerçekleştirilir.


14- Kürt milletinin demokratik kültürü, bugüne kadar uygulanan baskılara son verilmesi sayesinde özgürce serpilme olanaklarına kavuşur.


15- Bütün iktidar organları, toplum hayatında ve millletler arasında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören enternasyonalist bir emekçi kültürünün yayılması için çalışır.


Doğu Perinçek 1991 yılı Eylül'ünde bunları savunurken, hemen ardından yapılan Genel Seçimler öncesinde partisinin sloganlarını da şöyle belirlemişti: "Kürt halkına karşı özel savaşa son", "Botan'ın insansızlaştırılmasına hayır, ayağa kalk", "Sansürlere, sürgünlere, özel time, koruculuğa hayır" "Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı tanınsın", "İşçi-Botan elele, demokratik devrime..."


İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, PKK tarafınan serbest bırakılan 8 asker için, "Keşke serbest bırakılmasalardı. Ailelerine tabutları gelseydi daha çok sevinirdim" demesi, onun ırkçı ve Kürt-Türk kardeşliğine karşı olan açık niyetini belli ederken, yıllarca başında olduğu haftalık haber dergilerinde yazdıkları yada manşete çıkardıkları ise iki yüzlü politikasını ortaya koyuyor.


İşte Doğu Perinçek'in, "PKK mecliste", "Askerler tabut içinde ailelerine teslim edilseydi sevinirdim" diyen Perinçek'in çıkardığı 2000"e Doğru dergisinin bazı kapak haberlerinin başlığı:


"Cudi Dağı'nda Kimyasal Silah mı? (23 Temmuz 1989 - Sayı: 30)
"2000'e Doğru Cudi Dağı'nda. PKK Ordulaşıyor (6 Ağustos 1989 - Sayı: 32)
"Gerilla Barınmasın Diye Ordu Orman Yakıyor. (3 Eylül 1989 - Sayı: 36)
"Gerillalar Albay'ın Kapısındaki Nöbetçiyi Dağa Kaldırdı. (1 Nisan 1990 - Sayı: 14)
"İşte Türkiye'deki PKK Kampları. (12 Mayıs1991- Sayı: 11)
"PKK'nin Kıskaç Harekatı. (16 Haziran 1991 - Sayı:16)
"Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezi'nde Eğitiliyor. (16 Şubat 1992 - Sayı: 7)
"Apo'nun Bahar Politikaları. 15 Mart 1992 - Sayı:11)
"Bahar Operasyonu Başladı. (22 Mart 1992 - Sayı:12)
"Karar Kürt Halkının: Referandum. (23 Ağustos 1992 - Sayı:34)

24 Ağustos 2015 Pazartesi

KÜRT GENÇLERDEN ERDOĞAN'A MEKTUP : Kürt gençler, teröre karşı başlattıkları "Edi Bese-Artık Yeter" kampanyasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mektup yazdı. Gençlerin mektubunda, "Fedakarlıklarınızın şahidiyiz. Baskılara rağmen haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir"


Emrah İnanç 'ın, kaleme aldığı mektup 
Mektubun Metni

Sn Cumhurbaşkanımız, bizler, barıştan, kardeşlikten, huzur ve birliktelikten yana tavır almış Kürt gençleriyiz"

"Bizler, bu vatanı öz yurdu, ay yıldızlı şanlı bayrağı şerefi ve namusu olarak kabullenmiş, ülkenin bütünlüğüne kastetmiş teröristlerin ihanetine tanıklık eden, 'halkımız adına' halkımıza zulmeden terör örgütünün zulmüne maruz kalmış gençleriz. Kürt gençleri olarak, çocukluğu barut kokusu sinmemiş, rengarenk çiçekler ile bezenmiş dağ eteklerinde, yeşil bahçelerde, parklarda oyun oynayarak geçen, gençliğini, geleceğini, kariyerini, eğitimini bilgi ile dolduran mutlu insanlar yeni nesiller olsun istiyoruz. Sizin ve bu milletin hayali olan Yeni Türkiye'nin bir parçası olarak bu ülkede huzurla yaşamak isteyen Kürt gençleri olarak, Kürt gençliğine terör ve ölümden başka bir şey vadetmeyenlere 'edi bese-artık yeter' diyoruz.

Çeyrek asırdan daha fazla bir süredir Türk ve Kürt halklarına karşı hain saldırılar düzenleyen terör örgütlerinin ve diğer yapılanmaların da en büyük mağdurunun Kürt gençleridir.

CANIMIZI FEDA ETMEYE HAZIRIZ



"Dün olduğu gibi bugün de talihsiz yüzyılımızın acı feryadı ülkemizi ve ümmet-i İslam'ı sarmış bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beridir, hainlerle süren savaşımızda, bu vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimiz gibi vatan ve millet sevdalısı asil bir Kürt gençliğinin de bu uğurda canlarını feda etmeye hazır olduğunu bilmenizi isteriz. Bir hilal uğruna gözünü kırpmadan canını feda eden yiğitler gibi binlerce hatta yüz binlerce Kürt genci kardeşlik, birlik ve beraberlik için, şanlı bayrağımızın korkusuzca dalgalanması için üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır."

Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Biz çözüm için her yola başvururuz", "Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin" sözlerinin hatırlatıldığını belirten İnanç, mektupta şu ifadelere de yer verildiğini aktardı:

"Bu ülkede kardeşlik hukukunu siz başlattınız. İnsan haklarına saygı, demokrasi, özgürlükler için her türlü engellemelere rağmen siz mücadele verdiniz.


Anadilde 24 saat yayın yapan devlet televizyonu, Kürtçe seçmeli ders olmasını, yerleşim yerlerine Kürtçe adların geri iadesini, en büyük teşviklerin bölgeye verilmesini siz sağladınız. Biz bu coğrafyanın gençleri olarak, sizin Kürt kardeşleriniz için yapmış olduğunuz fedakarlıkların şahidiyiz ve üzerimize gelen tüm baskılara, tehditlere rağmen yüksek sesle haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir. Hiçbir oyunun bizim kardeşliğimize halel getirmesine izin vermeyeceğiz.


Bizler Kürt gençleri olarak, yüzyıl önce oynanan oyunların tekrar sahneye koyulduğunun farkındayız ve açık yüreklilikle söylüyoruz: Sizi Abdülhamit Han'ın yalnızlığına bırakmayacağız."



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın terör sorununa karşı tüm engellemelere rağmen en somut ve samimi adımları attığının vurgulandığı mektupta, şunlar belirtildi:

"Sizin cesur ve kararlı çabalarınıza rağmen her fırsatta Çözüm Süreci'ni baltalamaya çalışanlar, bizlerin hayatlarını hiçe sayanlar bugün yine aynı riyakarlık ve ihanetle ülkeyi ateşe atma derdindeler. İnanıyoruz ki ateşin İbrahim'i yakmadığı gibi, bıçağın İsmail'i kesmediği, balığın Yunus'u yutmadığı gibi tüm hain emeller ve planlar boşa çıkacak ve terörün fitne ateşi bu milleti yakmaya muvaffak olamayacaktır.

Biz Kürt gençlerinin hayatlarını hiçe sayarak, çocuk yaştakilerin eline silah ve molotofkokteyli verip, Batı'nın finansal ve fitnesel gücünü arkasına alarak ülkemizde ve yaşadığımız bölgelerde fitne duvarları örmeye kalkışan; dinimiz, mezhebimiz ve meşrebimiz ile uyuşmayan bu ihanet sarmalına vatan sevdalısı Müslüman Kürtler olarak müsaade etmeyeceğiz."

Bugüne dek Kürt gençleri için bir tek olumlu adım atmayıp, onları hep ön saflarda ölüme ve eyleme yollayan yapılanmaların Kürt halklarının haklarını temsil etmediler.


"Düğünlerde havai fişek patlatıldığında bile yüreği ağzına gelen annelerimizin gözyaşı dinsin diye, oğlu askerde olan ve her çalan telefonda yüreği ağzına gelen vakarlı anne-babalarımız için 'edi bese-artık yeter' diyoruz. Baldıran zehri içerek hiçbir tehdide boyun eğmeden çıktığınız bu yolda bizler de ülkenin huzur ve birlikteliği için sadece elimizi değil bedenlerimizi de taşın altına koyarak,

Edi bese - Artık yeter'
diyoruz.

Türk, Kürt, Laz, Çerkez kim olursa olsun, birlikte yaşadığımız tüm kardeş halkların teröre karşı 'edi bese-artık yeter' demesini istiyoruz. Hayatının baharında yitip giden tüm canlar için, yetim kalan çocuklar gözü yaşlı aileler için 'Edi bese - Artık yeter' diyoruz."


TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA DUYURU 

“Kalbimiz Sizinle Birlikte Biz Olarak Atıyor”

Son günlerde artan itaatsizlik ve ne yazık ki terör hareketleri ile Kürt gençlerinin zihnen, fikren ve kalben hiçbir bağlantısı yoktur.

Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Kürt gençlerinin yanı sıra dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt genci, Türkiye sevdalısıdır. Türkiye aşığıdır. Türkiye ile birlikte ağlar. Türkiye ile birlikte güler.

Bugün bize büyük görevler düşüyor. Bedenlerimiz bu büyük görevleri kaldırabilir mi bilmiyoruz ama en ağır yükün altına girmeye hazırız. Hepimiz her gün olduğu gibi ne için yapılırsa yapılsın terörü lanetliyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz hepimiz Türkiye’yiz. Bunun bilincindeyiz ve biz derken bu ülkede yaşayan herkesi kastediyoruz.

Çeşitli platformlarda Kürtleri temsil ettiğini iddia eden hiçbir siyasi oluşumu kabul etmiyoruz. Terör örgütleri ile direkt ya da endirekt bağlantısı olan hiçbir yapılanmayı tanımıyoruz. Eline silah, molotof ya da taş verilmiş kardeşlerimizin hain terör çeteleri, savaş ağaları ve yabancı istihbarat örgütlerinin elinden kurtarılmasını istiyoruz.

Bin yıldır ya da iki binyıldır ya da on bin yıldır fark etmez, birlikte yaşadığımız bu coğrafyada büyük bir millet olarak var olduğumuz ilk günden itibaren olduğu gibi son gün olan kıyamete kadar birlikte yaşayacağız.

Geçmiş geçer gelecek bakidir. Biz geleceğimizi, Türk milleti, İslam ümmeti, Kürt kardeşlerimiz olarak hep beraber kurmaktayız. Diyarbakır’daki Kürt kim ise Kerkük’de ki Türk, Trabzon’daki Türk ne ise Kamışlı’da ki Kürt vel-hâsılı tüm sevgi dolu kalplerimizin birlikte attığı memleketlerde yaşayan kardeşler aynıdır.

Sizden tek isteğimiz, biz kardeşlerinizi sizde sevmeye devam edin, kalben bizi sevdiğinizi bir Azerbaycanlı kadar bir Kuzey Kıbrıslı kadar hissedelim.

Birlikte biz Türkiye’yiz birlikte biz daha büyük daha güçlüyüz Türkiye’yiz. 


Emrah İnanç
DESTEK İÇİN : www.edibese.org
adlı internet sitesi üzerinden imza kampanyası topluyor.
https://twitter.com/_EdiBese


Konuile ilgili :
KÜRDİ : "Daxwaza we nasîna welatekî be, li wî welatî binêrin ku mirovan bi çi avayî dimirin.

TÜRKİ : “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA DUYURU
“Kalbimiz Sizinle Birlikte Biz Olarak Atıyor”
Son günlerde artan itaatsizlik ve ne yazık ki terör hareketleri ile Kürt gençlerinin zihnen, fikren ve kalben hiçbir bağlantısı yoktur.

Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Kürt gençlerinin yanı sıra dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt genci, Türkiye sevdalısıdır. Türkiye aşığıdır. Türkiye ile birlikte ağlar. Türkiye ile birlikte güler.

Bugün bize büyük görevler düşüyor. Bedenlerimiz bu büyük görevleri kaldırabilir mi bilmiyoruz ama en ağır yükün altına girmeye hazırız. Hepimiz her gün olduğu gibi ne için yapılırsa yapılsın terörü lanetliyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz hepimiz Türkiye’yiz. Bunun bilincindeyiz ve biz derken bu ülkede yaşayan herkesi kastediyoruz.

Çeşitli platformlarda Kürtleri temsil ettiğini iddia eden hiçbir siyasi oluşumu kabul etmiyoruz. Terör örgütleri ile direkt ya da endirekt bağlantısı olan hiçbir yapılanmayı tanımıyoruz. Eline silah, molotof ya da taş verilmiş kardeşlerimizin hain terör çeteleri, savaş ağaları ve yabancı istihbarat örgütlerinin elinden kurtarılmasını istiyoruz.

Bin yıldır ya da iki binyıldır ya da on bin yıldır fark etmez, birlikte yaşadığımız bu coğrafyada büyük bir millet olarak var olduğumuz ilk günden itibaren olduğu gibi son gün olan kıyamete kadar birlikte yaşayacağız.

Geçmiş geçer gelecek bakidir. Biz geleceğimizi, Türk milleti, İslam ümmeti, Kürt kardeşlerimiz olarak hep beraber kurmaktayız. Diyarbakır’daki Kürt kim ise Kerkük’de ki Türk, Trabzon’daki Türk ne ise Kamışlı’da ki Kürt vel-hâsılı tüm sevgi dolu kalplerimizin birlikte attığı memleketlerde yaşayan kardeşler aynıdır.

Sizden tek isteğimiz, biz kardeşlerinizi sizde sevmeye devam edin, kalben bizi sevdiğinizi bir Azerbaycanlı kadar bir Kuzey Kıbrıslı kadar hissedelim.

Birlikte biz Türkiye’yiz birlikte biz daha büyük daha güçlüyüz Türkiye’yiz.
“Dilê me bi we re ye û em yek dil in”
Di rojên dawî de mixabin bûyerên nebaş derdikevin holê. Em dixwazin bê zanîn ku di tu mijarê de têkilîya cîwanên kurd bi wan bûyeran re tune ye.

Di gel Kurdên li Komara Tirkîyeyê dijîn, li hemû cîhanê her Kurdek ji Tirkîyeyê hez dike û herkes dildarê Tirkîyeyê ye. Bi Tirkiyeyê re digirîn û bi Tirkiyeyê re dikenin.

Îro wezîfeyeke mezin dikeve ser milê me. Gelo laşê me yê lawaz dê bikaribe vê barê giran rake, bi rastî em nizanin. Lê em dîsa amadene vê barê giran rakin ser milê xwe. Em hemû mîna her carî, ji ku alîyê dibe bila bibe bûyerên xirab şermezar dikin. Em welatiyê vê dewletê ne. Em hemû bi hev re Tirkîye ne û haja me ji vê yekê heye.

Em tu tevgerên sîyasî yên ku di platformên cûr bi cûr de dibêjin ku nûnerên Kurdan in, qebûl nakin. Em tu bûyerên nebaş pêşnîyar nakin û em her tim li dijî wanin.

Bi hezar salane em wek bira li ser vê ernîgariya qedîm bi hev re dijîn. Li ser vê axê em bûne yek netew. Mîna berê ev biratiya me heta roja qiyametê dê berdewam bike.

Paşeroj borîye êdî nayê, ya girîng pêşeroj e. Emê siberoja xwe wek Kurd, Tirk û Ûmmeta Îslamê bi hev re ava bikin. Li Dîyarbekirê Kurd çibe, li Kerkûkê jî Tirk ew e. Li Trabzonê Tirk çîbe, li Qamişlo jî Kurd ew e. Di navbera wan de tu cudatî tune ye. Her wiha dilê me bi hev re ye, heta dawî jî dê wisa bibe. Yek daxwaza me ji we heye. Hûn me wek birayê xwe bibinin û wisa ji me hez bikin. Em dixwazin we mîna Azerbaycanîyek û mîna Bakurê Qibrîsîyek hîs bikin.

Em bi hev re tirkîye ne û emê bi hev re bibin welateke hêzdar.

Edi , Bese, Artık Yeter : SENDE İMZALA


23 Ağustos 2015 Pazar

PKK dan KAÇAN TERÖRİSTLER Kimse teslim olmaktan korkmasın 'Bu jetleri Allah gönderdi, kaçma fırsatı bulduk dediler ..






Teslim olan PKK'lılardan şok ifşaatlar
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 24-25 Temmuz 2015 gecesi TSK’nın Kandil’e yaptığı ağır hava operasyonlarından sonra fırsat bularak terör örgütü PKK’dan kaçarak 28 Temmuz tarihinde güvenlik güçlerine teslim olan 3 terörist, örgütte anlatıldığının aksine Türkiye’de askerler tarafından çok iyi karşılandıklarını ifade ederek, arkadaşlarına da teslim olmaları çağrısında bulundular. Teröristler, bundan sonra hayatlarında herhangi bir vatandaş gibi yaşamak istediklerini söyledi.

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 3 terörist, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonlarından sonra 28 Temmuz'da PKK terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim oldu.
Teslim olanlardan 'Zozan' kod adlı terörist güvenlik güçlerine verdiği ifadede, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonları sırasında yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Çok arkadaşımız öldü gözlerimizin önünde. Biz nasıl sağ kaldık bilmiyorum. O gece bana verilen görevleri bitirerek yatmaya gittim. Gece yarısı hiç duymadığım kadar büyük patlamalarla uyandım. Uyku sersemi ne olduğunu anlamadım. Herkes bağırarak sağa sola koşuyordu, kaldığımız yerin yakınında bir alev topunu gördüm sonra çok büyük bir patlama sesi geldi. Silahımı bile yanıma alamamıştım. O anda üstüme 2 veya üç arkadaşım yığıldı. Altlarında kaldım. Bir süre öylece dondum, düşünmek istiyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Ne olmuştu, bu patlamalar alevler neydi anlayamadım.'

Sadece PKK terör örgütünün lider kadrosunun girdiği, 20 metre derinlikte olan bir cephanelikten bahseden 'Zozan' kod adlı terörist, TSK'nın gerçekleştirdiği hava operasyonunda çok büyük patlamalar olduğunu, bu cephaneliğin de vurulmuş olabileceğini ifade etti.

Operasyonlardan sonra arkadaşlarıyla kamptan olabildiğince uzağa kaçtığını kaydeden 'Zozan', PKK terör örgütüne ait diğer kamplardan da alevler yükseldiğini belirtti.

'Bu jetleri Allah gönderdi, kaçma fırsatı bulduk'

Zozan, ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Bir ara rüyada mıyım dedim kendi kendime, kıyamet mi geldi dedim. Normalde namaz kılan biriydim. Annem babam kardeşlerim herkes namaz kılar bizim ailede ama beni bu kampa getirdikleri günden beri ne namaz kılabildim, ne de oruç tutabildim. Kesinlikle İslam ile alakalı bir tek söz dahi edemezsiniz buralarda. Örgüte katılanlar kısa bir süre sonra gerçeği görerek hemen pişman oluyorlar ama kaçmaya karar verdiklerinde bunu hemen yapamıyorlar. Çünkü, kaçıp yakalandığın zaman hemen infaz ediyorlar seni. Bu jetleri Allah gönderdi herhalde. O kargaşadan yararlanarak çok arkadaş kaçtı. Biz üç kişi birlikte hareket ettik. 3-4 gün yürüdük Türkiye'ye doğru. Elimizde silah da yoktu. Geçtiğimiz yerlerde örgütün kullandığı barınma yerleri vardı. Oraların uzağından geçerek kendimizi güvenceye alacaktık ama o yerlerin çoğu da devam eden günlerde jetler tarafından vurulmuştu. Sadece yoğun dumanlar çıkıyordu hala.'

PKK kamplarına kandırılarak götürüldüğünü kaydeden 'Zozan', 'Geldiğimizde her şeyin yalan olduğunu anladım ama artık iş işten geçmişti. Kaç sefer kaçmayı düşündüm ama cesaret edemedim. Kaçmaya yeltenenleri ya öldürüyorlardı ya da ölmekten beter hale getiriyorlardı. Artık kaçmayı düşünemez bir hale gelmiştim. Ben yaşamak istiyordum ama böyle değil. Allah razı olsun o jetlerden ki bana ve birçok arkadaşa bu fırsatı verdiler' ifadelerini kullandı.

'Kimse teslim olmaktan korkmasın'

Çok zor şartlar altında yaşadıklarını belirten Zozan, şöyle devam etti:

'Hep bulgur ve kuru fasulyeye talim ediyorduk ki onlar da rezaletti. Anamın yaptığı yemekleri çok özledim. Beni bırakın gideyim, kimseyi öldürmedim, kamptan dışarı bile çıkmadım. Orada herkes eziliyor. Zor şartlar altında yaşıyorlar. Kalanların içinde kararsızların sayısı oldukça fazla. Gerçi şu anda kaç kişi kaldı bilmiyorum. Bu felaketten sonra çok yaşayan yoktur herhalde.

Buradan kalanlara sesleniyorum, gelin, teslim olun. Size anlatılanlar hiç doğru değil. Ne öldürdüler ne de üstümüze beton döktüler. İşte, gördüğünüz gibi sapasağlamız. Kimse teslim olmaktan korkmasın. Güvenlik güçleri bize son derece iyi davrandı. Korkmayın gelin ve yeniden doğun. Bu fırsat bir daha elinize geçmeyebilir.'


YENİ AKİT

PKK‘ya ağır darbe: 31 günde 930 terörist öldürüldü

Çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

Türkiye'nin huzur ve barışını hedef alan, çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

31 günde 930 terörist öldürüldü. 570'i Irak'ın kuzeyindeki kamplarda vuruldu.

33 günde 230 terörist teslim oldu.

Beytüşşebap'da 22 terörist öldürüldü.

HAVA HAREKATLARINDA HEDEFLER BAŞARIYLA İMHA EDİLDİ

Yurt içindeki operasyonların yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) hava operasyonlarıyla da önemli zaiyatlara uğrayan PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki Zap, Metina, Gara, Avaşin-Basyan, Sinath Haftanin, Hakurk ve Kandil'de kullandıkları alanlar 250 kilogramlık lazer güdümlü füzelerle başarıyla vuruldu.

Diyarbakır'dan kalkan savaş uçakları örgütün söz konusu bölgelerdeki sığınak, barınak, depo, lojistik nokta ve barınma alanlarıyla, mağaralarıyla mühimmatlarının hedef alındığı operasyonlara karadan da destek verildi. Çukurca 2. Hudut Tugay Komutanlığına bağlı Işıklı 3. Hudut Tabur Komutanlığı Gezgintepe Üs Bölgesinde konuşlu bulunan ve "cehennem topu" olarak bilinen 40 kilometre menzile sahip fırtına obüsleriyle terör örgütü PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki kampları ateş altına alındı.

Belirlenen hedefler başarıyla etkisiz hale getirildi.

PKK YÖNETİCİLERİ ÜÇE BÖLÜNDÜ
TSK'nın PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarına yaptığı hava operasyonları, örgütün üst düzey yönetiminin üçe bölünmesine ve Kandil kampını terk etmesine de neden oldu.

Operasyonların ardından Kandil'de bulunan terör örgütü mensuplarının üçte biri kampı terk etti. Üst düzey yönetim ise üçe bölündü. Yöneticilerden bir kısmı kampta kaldı, aralarında Murat Karayılan'ın da bulunduğu bir kısmı İran topraklarına geçti, geri kalan yöneticiler ise Suriye'nin Cizire bölgesinde saklandı.

Şırnak'ta F-16 uçağı ile Düğün Dağı'nda tespit edilen iki Doçka mevzisi ile bir havan mevzisine, ayrıca Karaçalı Tepe'deki terörist gruba yönelik hava harekatında da hedefler tam isabetle vuruldu.

BU KÜRT - TÜRK DEĞİL, MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR



Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar, ifadesini kullanan Kaplan, "Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!


BUNUN ADI İHANETTİR! İHANET!

Türkiye'nin dört bir taraftan dışardan ve içeriden topyekûn bir saldırıya maruz kaldığı kritik, zorlu bir zaman diliminde, “Türkiye mosmor oldu!” diye manşet atan bir gazete bu ülkenin gazetesi olabilir mi?
Böyle bir gazete, ülkesiyle savaşan, halkıyla, halkın değerleriyle, ruhkökleriyle savaşan, küresel şer güçlere çalışan, Sahibinin sesi, satılık bir müsveddedir sadece!

Ülke içinde bir partinin, bir sosyal kesimin sesi olan bir gazeteden değil, Türkiye'ye saldıran şer güçlerin sesi, sözcüsü olan bir gazeteden, hatta gazetelerden, medya gruplarından sözediyoruz artık!
İhanettir bu! İhanet!

Düşünsenize: Türkiye, ekonomisini büyütüyor, stratejik hedeflerini büyütüyor, ufkunu bütün bir medeniyet coğrafyasına yayıyor, genişletiyor... özetle, her bakımdan büyüyor!

Bu, bütün küresel güçleri, rahatsız ediyor, hatta çıldırtıyor! Hakimiyetlerini Osmanlı'nın çökertilmesinden sonra bizim medeniyet coğrafyamızı talan etmelerine, lime lime parçalamalarına, sonra da bu parçaları etnisite, aşiret, mezhep farklılıklarını kaşıyarak birbirine düşman etmelerine ve düşürmelerine borçlu olan küresel şer güçler, Türkiye'nin büyümesine, toparlanarak yeniden geImesine, tarihe yürümesine çıldırıyor, Türkiye'ye dört bir cepheden savaş ilan ediyorlar!

Böyle bir zaman diliminde böyle bir ülkenin elitleri, partileri, medyaları, sosyal, siyâsî ve ekonomik güç çevrelerinin bu saldırıya karşı göğüslerini siper etmeleri gerekir, değil mi?
Ama Türkiye'de tam tersi oluyor: Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar!

Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!
İşte buna isyan ederim ben arkadaş! İhanettir bu! İhanet!

Şer güçlerin Türkiye'ye niçin saldırdıkları çok açık! Hâl böyleyken, Türkiye'deki “muhalefet” partileri, tam da şer güçlerin istediği şekilde hareket ediyor ve Türkiye'yi büyüten, stratejik hedeflerini derinleştiren, mazlum dünya Müslümanlarının umudu hâline getiren ve küresel sisteme -üstelik de sistemin içinden!- meydan okuyan Tayyip Erdoğan'a vuruyorlar! Ve terörden medet umuyorlar alçakça!
Bunun adı ihanettir! İhanet!

DİKKAT! DARBE ORTAMI OLUŞTURULUYOR!

Bu ülkede ne kadar çok hain, ne kadar çok satılık pespaye şahsiyetsiz tip varmış meğer! Ve nasıl da fırsat kolluyorlarmış!
Terörden medet umarak ülkeyi boğmaya değil kenetlenmeye ve şer güçlerin tezgâhlarını püskürtmeye ihtiyacı var ülkenin!
Şunu bilelim: Bu ülkede, darbe filan olmaz, demeyin! İpler, bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ! O yüzden rahatça karıştırıyor, cehenneme çeviriyorlar!

Koalisyon tuzağı püskürtüldü; şer güçler ve şebek-e-leri tek kelimeyle kudurdular! Ölümlerden medet umuyor alçaklar! Tam bağımsızlık savaşı sürecek! Türkiye'nin tam bağımsızlık yürüyüşünü engellenemeyecek!
Altını çiziyorum: CHP koalisyonu kurulamadı! CHP koalisyonuyla Türkiye'nin boynuna IMF tasmasını geçirecekler ve Türkiye'yi yeniden Washington'un, Londra'nın, Brüksel'in ve Telaviv'in kölesi hâline getireceklerdi. CHP koalisyonu kurulamayınca düğmeye basıldı!

Şer güçler, şebek-e-leri CHP, DHKPC, PKK, PÇete topyekûn saldırıya geçtiler: Terör tırmandırılıyor, kaos ortamı büyütülüyor ve Türkiye yönetilemez hâle getiriliyor!
Darbe ortamı oluşturuyorlar! Şimdiden “sıkıyönetim” telâffuz edilmeye başlandı bile! Bir sonraki adım darbedir! Aman dikkat, diyorum.

ERDOĞAN, SÂKİN YE KUCAKLAYICI OLMALI

Tayyip Erdoğan'ın bütün saldırılara, provokasyonlara rağmen sükûnetini koruması, toplumun bütününü kucaklaması, eleştirilere metanetle ve Hz. Eyüp sabrıyla yaklaşması gerektiğini hatırlatıyorum.
Çok zor bir süreçten geçiyor Türkiye. Bu zorluğu, gerilimi tırmandırarak değil, sabırla, basiretle ve toplumun bütününü kucaklayarak aşabiliriz ancak!

Şimdiden uyarıyorum: Türkiye'nin önünü açacak, İslâm dünyasını toparlayacak tek adam Tayyip Erdoğan! Allah, bu ümmetin kalbine tek bir kişinin sevgisini yerleştirdi: Tayyip Erdoğan.
O yüzden Erdoğan'ın bu süreçte, çok dikkatle ve rikkatle, şefkatle ve merhametle, basiretle ve sükûnetle hareket etmesi gerekiyor! Yoksa her şey bitebilir!

MÜSLÜMANLARLA KÂFİRLERİN SAVAŞI!”

Türkiye'de bir boşluk oluştu; şer güçler ve hain şebek-e-leri, topyekûn saldırıya geçtiler: Şer güçler, dışardan terörle vuruyor! Şebek-e-leri, içerden boğazına çöküyor bu ülkenin!
Topyekûn bir saldırı var ülkemize! Bu saldırıyı, hep birlikte, tek bilek tek yürek olarak göğüsleyebiliriz ancak!
Şer güçler, Türkiye'yi dize getirmek istiyorlar! Şebek-e-leri ise Türkiye'yi dizinden, sırtından vurarak şer güçlere teslim etmek istiyorlar!

Partiler, şer güçlerin ve şebek-e-Ierinin iğrenç oyunları karşısında anında kenetleneceklerine kelepçe geçirme yarışı sergiliyor! Olmaz bu, olmaz!
Bunların hiçbiri bir şehit annesinin basiretine ve ferasetine sahip değil. Bir Kürt şehit kardeşimizin annesi, “Bu, Kürt-Türk savaşı değil; Müslümanlarla kâfirlerin savaşı!” dedi!
Hepimiz bu bilince ulaşırsak her saldırıyı püskürtürüz! Ülkede herkes bu bilince ulaşmazsa birbirimizle boğuşur durur, leş kargalarına, kurda kuşa yem oluruz -Allah korusun!


İslâm’ı kaybedersek, hiçbir şeyi kazanamayız!

Türk-Kürt-Arap, dün Haçlılarla savaştı.
Bugün Haçlıların çocukları, ırkçılık virüsü bulaştırdı.
Bin yıllık kardeşlerin arasını açtı, kuyularını kazdı, birbirlerine düşman yaptı. Dışarıdan bin yıldır çökertemedikleri İslâm'ı, şimdi içeriden çökertmeye çalışıyorlar.

İKİ TARİHÎ STRATEJİ

Bunun için uyguladıkları strateji, “Karşı İslâm Savaşı” stratejisi. 100 yıldır bu stratejiyi uyguluyor emperyalist Batılılar.
Bu stratejinin iki temel tarihî aşamaya sahip olduğunu görüyoruz.

1. STRATEJİ: DEVLETİN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

Birinci tarihî evre, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilâfetin bitirilmesi ile başlayan ve Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesine kadar süren 70-80 yıllık evre.
Birinci evrede, Müslüman toplumlar, sekülerleştirildi; tepeden Jakoben yöntemlerle İslâm'dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Burada seküler elitler, kilit rol oynadı. Özetle bu birinci evrede seküler elitler, devleti İslâm'dan arındırdılar.

2. STRATEJI: TOPLUM'UN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

İkinci evre, Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesini acilen zorunlu kıldı: Küresel sistem, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilafetin bitirilmesiyle bu işin bittiğini, İslâm'ın tarih sahnesinden çekildiğini düşünüyordu.
Ama öyle olmadığı anlaşıldı: İslâm'ın tarih sahnesinden çekilmek şöyle dursun, yeniden ve güçlenerek tarih sahnesine çıkma emareleri gösterdiğini gördü. Ve bizzat NATO Genel Sekreteri Willy Cleas'ın ağzından “İslâm'ın küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olduğunu ilan etti ve İslamofobi 'yi, NATO doktrini hâline getirdi.

Bu ikinci evrede, bu kez, Müslüman toplumlar içeriden sekülerleştirilme projelerine tabi tutuldu: İslâm dünyasına ırkçılık, sosyalizm, liberalizm gibi seküler ideolojiler yerleştirildi: Müslüman toplumların genç kuşakları böylelikle zihnen sömürgeleştirildi!
Bu ikinci tarihî evrenin en tehlikeli ideolojilerinden biri ırkçılıktı: Irkçılık, modern süreçte, ulusçuluk formunda Osmanlı'yı darmadağın etmişti.

Postmodern süreçte ise ırkçılık, bu kez etnik kimlik formunda bizzat Müslüman toplumları ümmet bilincinden uzaklaştırdı; lime lime etti: Tehlikeli atomlaşmaların, ayrışmaların, düşmanlıkların eşiğine sürükledi.
Böylelikle emperyalistler, postmodern süreçte, bir yandan icat ettikleri terör örgütleriyle, diğer yandan da etnik kimlik paganizmiyle Müslüman toplumları zihnen de parçalayarak kolayca yönetebilecekleri, şekillendirebilecekleri elverişli bir imkân elde etmeyi başardılar.

İSLÂM'I KAYBEDERSEK, TARİHTEN SÜRGÜN EDİLİRİZ!

Şunu bilelim: İslâm'ı kaybedersek, hiç bir şeyi kazanamayız! Aksine her şeyi kaybeder, ilâhî tokadı yer, tarihten sürgün ediliriz!
Peki, nasıl ve niçin?
Yeryüzünde bütün farklı etnik, dînî, kültürel ve felsefî farklılıklara yalnızca İslâm hayat hakkı tanıdığı için.
Bütün farklılıkların adalet, hakkaniyet, kardeşlik ruhu içinde yaşayabildiği “barış yurdu”nu yalnızca İslâm kurduğu için.
Bin yıllık medeniyet tecrübesini Kürtlerle Türkler, aynı ruhla ve aynı ufka bakarak Haçlılarla ve Moğollarla birlikte savaşarak kurdukları için.

Ve nihayet en önemlisi de, İslâm'ın hâkim olduğu bütün kıtalarda, bütün coğrafyalarda deri ve ırk değil, adalet, hakkaniyet ve sulh'ün hâkim olmasından ötürü hiçbir kavmin dili, kültürü yok edilmediği, -Batı sömürgecilik ve emperyalizm tecrübesinin yıkıcılığının ve yok ediciliğinin aksine- bütün bu farklılıklar hakikat'in, adalet'in, kardeşliğin ve selamet'in tesisine katkıda bulunacak ölçüde zenginlik olarak görüldüğü, bu yüzden hiç bir kavmin dili, etnik özellikleri hiçbir zaman yok edilmediği ve zenginliğe dönüştürülen muazzam ve muazzez bir hakikat medeniyeti inşa edilebildiği için.

TARİHÎ FIRSAT!

Sözün özü: Dün Kürtlerle Türkler binyıl boyunca birlikte hareket ettiler, tarihi birlikte inşa ettiler ve insanlık tarihinin akışını değiştirdiler.
Bugün de aynı şeyi yapabilirler ama tek bir şartla: Aynı İslâmî kardeşlik ruhuyla donanarak aynı İslâmî hedeflere yürüyebilirlerse...
Aksi taktirde, Türkler de kaybeder, Kürtler de. Ve haksız, zorba Batı emperyalizmi bölgemizi ve bizim üzerimizden de dünyayı tepe tepe sömürmeye devam eder. Sonuçta, bunun vebalini Türkler de, Kürtler de ödeyemez!
Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, hem tarihin çöp sepetini boylarlar hem de insanlığın hakikat medeniyetine kavuşma imkânını ilkel gerekçelerle berhava ettikleri için Huzur-u İlâhi'de sorgulanır ve bunun hesabını veremezler!

Tarihî bir fırsat var önümüzde: Bu tarihî fırsatı göz göre göre tepmeyelim ve emperyalistlerin oyunlarını başlarına yıkmak ve insanlığı hakikat medeniyetiyle yeniden buluşturma kutlu yolculuğuna çıkmak için İslâmî idealler etrafında taze bir ruhla ve heyecanla toplanalım, hem geleceğimizi kuralım ve kurtaralım hem de insanlığın insanca ve hakça bir dünyaya kavuşma hakkını yerine getirme sorumluluğuyla yeniden kardeş olalım, diyorum.

SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN!

Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar!
Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar!
Uyanın ve bozun bu oyunu!
Tarihî bir sınavla karşı karşıyayız. Eğer bu oyunu bozabilirsek, sınavı başarıyla veririz. İşte o zaman kimse duramaz bizim karşımızda! Kimse durduramaz bizi bir daha -Allah'ın yardımıyla!

Sözün özü: İslâm'ı terkederseniz, Allah da terkeder sizi, tarih de. Sürgün yersiniz, sürülürsünüz, sürünürsünüz, süründürülürsünüz -Allah muhafaza!

YENİ ŞAFAK / Yusuf Kaplan



PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .




BU SAVAŞ KÜRTÜRK DEĞİL
MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR

PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .


"Bir ilçemizde kadınlar gece vakti 'toplantı var' denilerek evlerinden alınıyor, kocaları karşı çıkınca da ölümle tehdit ediyorlar. Bir ilimizde 40'a yakın genç kız dağa kaçırılarak , 40 kıza da tecavüz ediliyor ve 'siz bu halde ailelerinize dönemezsiniz' denilerek orada zorla tutuluyor.

İnsanlarımız namuslarıyla tehdit ediliyor. İslam dininin insanları köleleştirdiği savını ortaya atarak, inançlı vatandaşlarımıza Marksist, Leninist bir düşünce biçimini aşılamaya, onları kendi emelleri için kullanmaya çalışıyorlar.

PKK'nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunuyor. Sadece son iki yıl içinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi, ya teslim olmuş ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır."

AĞRI VALİSİ / Musa Işın


PKK KÜRTLERİN YAŞAM HAKKINI ELLERİNDEN ALIYOR
PKKHDP KIZLARINIZI İĞFAL EDEN,DAĞDAKİ BARONLARA PEŞKEŞ ÇEKEN ÖRGÜTLERDİR.

EY KÜRT KARDEŞİM PKK-HDP BİRDİR ve AYNIDIR :


İnsanların namuslarıyla tehdit edildiği , Kürtçülük perdesi altında, canına, malına, namusuna, mukaddesatına düşman olan ve Kürtleri yok etmeye çalışan cani bir örgütle karşı karşıya olunduğunuzu fark edin .

"Sizin adınıza sizi öldüren, haraç toplayan, araçlarınızı yakan, gencecik kızlarınızı iğfal eden, dağdaki baronlarına peşkeş çeken, Kürt halkının kutsal bildiği bütün değerlerine savaş açan bir örgütün, Kürtler'in hakkını savunduğunu aklını, izanını, vicdanını, insafını kaybetmemiş hiç kimse iddia edemez"


PKK’LI ÇOCUK GERÇEĞİ : PKK'NIN DAĞ KADROSUNDA 6 BİN 300 DOLAYINDA ÇOCUK BULUNUYOR.

Oğlunu PKK kaçıran annenin feryadı : Eğer Kürtlük buysa ben Kürt değilim!

Batman’da 6 ay önce oğlu PKK tarafından kaçırılan 9 çocuk annesi Gülcan Kaya, namaz kıldığı camiden ayrıldıktan sonra oğlundan bir daha haber alamadıklarını söyledi. Kaya, oğlunun önceden Antalya’da turizm sektöründe çalıştığını, kazancıyla aile bütçesine katkı sağladığını ifade ederek, evladının ortadan kaybolmasının ardından yaptığı araştırmalar neticesinde terör örgütü PKK tarafından kaçırıldığını öğrendiklerini kaydetti. Eşinin akciğer kanseri ve maddi durumlarının kötü olduğunu aktaran Kaya, oğlunun kaçırılmasıyla büyük üzüntü yaşadıklarını ve mağdur olduklarını dile getirdi. Acılı anne “Çocukları bomba bağlayıp patlatıyorlar. Oğlumu öldürmeyin. Eğer Kürtlük buysa, ben Kürt değil, Türk’üm.” diye feryat etti.

PKK’nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunduğunu hatırlatan Vali… acı tabloyu şö özlerle özetledi; “Sadece son iki yıl içerisinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi ya teslim olmuş, ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır. 

Geçtiğimiz yıl 10 tane üniversite öğrencisi, 2 tane lise öğrencisi kız terör örgütü tarafından dağa kaçırılmıştır. Şehir yapılanmalarında bir sürü gencimiz kandırılarak, ellerine silah verilerek çatışmaya sokulmuştur. 

Ama PKK bu vahşi yüzünü kapatmak için çatışmalarda ölü olarak ele geçirilen kişilerin üzerinden ajitasyon yaparak karalama kampanyası yürütüyor. Seçimden önce kaçırılan 21 kişinin, 2 lise ve 10 üniversite öğrencilerinin, seçimin hemen akabinde kaçırılan 70 kişinin yaş ortalamasını sormak lazım. Bunların çoğunluğu 15-19 yaş arası.”Selahattin Demirtaş, çocuklara teröristçilik oynatırken sen tatildeymişsin doğru mu?




21 Ağustos 2015 Cuma

Nihat Hatipoğlu PKK'lılara seslendi Nihat Hatipoğlu, terör eylemleri düzenleyen PKK'lıları İslam'a sarılmaya çağırdı.


Nihat Hatipoğlu PKK ya , "Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?" diye sordu.
Artan terör olayları, şehit cenazeleri. PKK terörü yine ülke gündemine oturdu. Seçimleri bile geride bırakan can yakıcı sorun ekranların reyting rekortmeni hocası Nihat Hatipoğlu'nun da gündeminde. "Bu topraklarda yaşayan genç kardeşlerime" başlıklı yazısında genç yaşta terör örgütüne katılarak askerlerimizi şehit edenlere çağrı yaptı.

İşte Nihat Hatipoğlu'nun o yazısı;

"SEVGİLİ GENÇLER SİZİ TANIYORUM"

Biliyorum. Sizinle benzeşen ortamlarda büyüdük. İyi niyetli, alın terine değer veren, mert, cesur, dindar, sevgi gösterene sevgi gösteren, vicdanlı, aileye, Rabbine, namusuna, camiye, Kuran'a, peygamberine, değer veren insanlar olduğunuzu biliyorum.

Böyle olmanız gerekmiyor mu?

"KÜÇÜKKEN NAMAZ İÇİN CAMİYE GİDERDİNİZ"

Küçükken; Kuran kursuna, camiye, medreseye gider. Kuran öğrenirdiniz.

Ufak tefek günahlar dışında günahtan kaçınırdınız. Haram paraya tenezzül etmez, dostluğa, bir kahveye, bir selama çok değer verirdiniz.

Sizin için Peygamberimiz Hz.

Muhammed (s.a.v.) ebedi önderdi, özlenecek insandı.

Namaz için camiye giderdiniz.

Tam olmasa da namazınızı kılardınız.

Tasavvufa ilgi duyardınız. Kuran'ı Kerim sizin için hayat iksiri idi. Şu anda da biliyorum böylesiniz. Büyük çoğunluğunuz böyle. Yoldan savrulmuşlar hariç.

Ama sonra ne oldu ki; birdenbire, dini değerler yerine size yabancı olan bazı düşüncelerin aranızda yayılması için ortam oluşturuldu.

Benim bildiğim, sizin için din; dilden, mezhepten, meşrepten, ekmekten, tuzdan önce geliyordu. Çoğunuz için hâlâ öyle.

"KUCAKLAŞARAK, KONUŞARAK DERTLERİNİZİ ANLATMANIZI İSTERDİK"

Sizin; mühendis, mimar, vali, devlet başkanı, doktor, işadamı, bilim adamı, belediye başkanı, milletvekili, din alimi olmanızı isterdik. Kavgasız, kansız, gürültüsüz, kucaklaşarak, konuşarak dertlerinizi anlatmanızı isterdik.

Beraberce, birbirinize yumruk sıkmadan, ayrı-gayriye, farklılığa alışarak, vicdan besleyerek beraber yaşamanıza ne engeldir.

Gençler! Sizler ihanetten, gadirden, zulümden, zalimden, haksızdan yana olmazsınız. Olmamalısınız. Arkadan vurmazsınız. Kutsala düşman olmazsınız.

Din adına insan öldürmezsiniz.

Irk adına insan öldürmezsiniz. Dininizi terk etmezsiniz.

Gelin beraberce hassasiyetlerinize bakalım. Hatırlayalım beraberce.

"BU YAPTIĞINIZ ALLAH'A ŞİRKTİR"

1 - Siz Müslümansınız. Sizin bir dininiz var. Laf olsun diye değil, yaşansın diye bu dine girdiniz. Rabbiniz sizin sahibinizdir. Yaratıcınızdır. O ne istiyorsa onu yapmalısınız. Neden sakındırıyorsa sakınmalısınız. Dinin eveti evetiniz olmalı. Dinin hayırı hayırınız olmalı. İman bu. Allah'a inanacağım, ama kendime göre bir helal- haram kuracağım diyemezsiniz. Bu Allah'a din öğretmektir. Bu şirktir.

"ETRAFINIZDA DİNDEN VAZGEÇMİŞ İNSANLAR VAR"

2 - Yarın herkes yok olduğunda, Rabbinizle baş başa kalacaksınız.

3 - Hz. Muhammed (s.a.v.) sizin yol göstericinizdir. Siz veya biz veya başkası Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yerine başkasını koymaya çalışırsa ebediyen İslam'la ilişkisini keser.

Mürted olur. Yani dinden çıkar.

4 - Kur'an-ı Kerim sizin baş tacınızdır.

Öyle olmalıdır. Dininiz İslam ise, bu böyle.

5 - Sevgiden, birlik ve beraberlikten, kardeşlikten yana olmalısınız.

6 - Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Said Nursi ve benzer binlerce önderiniz var. Sizin hayalinizi bu insanlar süslemeli.

7 - Etrafınızda irtidat etmiş, dinden vazgeçmiş insanlar olabilir. Sizin onlarla ne işiniz olabilir.

"KENDİNİZİ İLİMİNİZLE İSPAT EDİN"

8 - Kendinizi; ilminiz, çalışkanlığınız, bilginiz, başarınız ile ispat ediniz. Siz bunları becerecek haldesiniz.

9 - Bilin ki öldüğünüz gün; dünyadaki sloganlar, arzular, düşünceler, davalar, kahramanlıklar, dostlar, düşmanlar hepsi yok olacak. Siz orada ALLAH ile baş başa olacaksınız. Orada çetin hesaba çekileceksiniz. Derdiniz Allah ise kurtaracaksınız. Derdiniz başka bir şey ise kaybedeceksiniz. Ne ırkınız, ne diliniz, ne mezhebiniz, ne babanız, ne anneniz, ne alkışlar, ne övgüler, ne yergiler, hiçbirinin size faydasız olmayacak... Hiçbirinin. Mezarlar açılsaydı ve ölenler konuşabilseydi, bugün buraya ne yazdımsa, ölüleriniz de size aynen onu diyeceklerdi.

"BABANIZ DEDENİZ BU ÜLKEDE BÜYÜDÜ"

10 - Bu ülke azizdir. Babalarınız, dedeleriniz burada büyüdü.

Yaşadı. Bu ülke, dünyadaki bütün mazlumların limanıdır. Bakın Suriyelilere, buraya sığındılar.

Iraklılar, Kürtler, Ezidiler, Yahudiler, Türkmenler... Hepsi baskıya uğradıklarında buraya sığındılar. Ve biz onlara; dillerine, dinlerine, ırklarına bakmadan gönlümüzü açtık. Bu ülke kaybederse hepiniz kaybedersiniz. Hepimiz kaybederiz.

Var olamazsınız. Var olsanız da payanda olursunuz.

11 - Suriye'yi, Irak'ı, Yemen'i, Afganistan'ı, üzüntü ve dehşetle görüyoruz. Gençler: Bu ülkelerin de sizin gibi gençleri vardı. İdealleri vardı.

Aileleri vardı... Endişeleri... Şimdi çoğu toprakta. Çoğunun mezarı bile yok.

Kefeni bile! Gençler; ülkemizin böyle olmasından ürkmüyor musunuz?

"ANNELERİ AĞLATMAYIN"


12 - Anneleri ağlatmayın.

Öldürdüğünüzde de: öldüğünüzde de anneler ağlıyor. Ya sizin anneniz, veya başka anneler..

13 - Sosyal medyadaki bu düşmanlık, üslup, nefret, kin nedendir? Nefret ettiğinizin cesedi önünüze konsa, içiniz rahatlayacak mı? Diyelim ki rahatladı.

Siz dünyada ebedi mi kalacaksınız.

Kazık mı çakacaksınız dünyaya. Yarın da siz onun gittiği yere gideceksiniz.

"HZ. YUSUF GİBİ OLMAK VARKEN NEMRUT OLMAK NİYE?"


14 - Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?

15 - Kimden etkileniyorsunuz? Kim sizin akıl önderiniz. Sizin önderleriniz ahiretinizde sizden neyi sakındıracak.

Hiç bu hesabı yapıyor musunuz?

Bırakın sizi, kendilerine faydaları olacak mı?

16 - Hiç mi Allah'ın hesabını yapmıyorsunuz?

"SİZİN ELİNİZE BOMBA DEĞİL STETESKOP YAKIŞIR"


17 - Yüce Allah, Hz. Peygamber, Kuran, ezan, bayrak, ülke, insan, özgürlük hepimizin, hepinizin ortak değerleri değil mi? Bunlardan hangisinden rahatsızsınız.

Şehit cenazeleri, annelerin feryatları, genç insanların ölümü kime yarıyor.

Bu ülkede artık doğu- batı, kuzeygüney var mı? Bütün diller, ırklar, meşrepler, aileler birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş değiller mi?

Dünya kan gölü halinde. Ülkeler yıkılıyor. Haritalar değişiyor. Bütün bunları görmüyor musunuz gençler!

Sizin ellerinize kalem, dosya, defter, cetvel , steteskop yakışır. Silah, tetik, el bombası değil.

"GELİN ALLAH'A YAR OLUN"

Gençler! Gelin. Allah'la yar olun.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile yoldaş olun. İslam'a, sevgiye, kardeşliğe çağıran birer dil olun. Gözyaşını silen birer el olun. Bu yolun dışındaki bütün yollar hüsrandır.

Sevgi, dostluk, barış, kardeşlik, tevazu, merhamet kasırgası estirmek zorundayız. Bu günlerdeyiz. Zor günlerdeyiz .Birbirimize muhtaç olduğumuz günlerdeyiz. Sizi birbirinize düşman edenler, bilin ki sizin de ecdadınızın da, geleceğinizin de düşmanlarıdır.

Gençler. Lütfen; Bu yazdıklarımı, politikadan, siyasetten, önyargılardan, düşmanlıklardan, kinden ve nefretten uzak durarak değerlendirin. Birer insan olarak, vicdan sahibi olarak, ülkeyi sevenler olarak, geleceğinizi sevenler olarak değerlendirin.

SABAH / Nihat Hatipoğlu

19 Ağustos 2015 Çarşamba

HDP logosunun Yahudilerin kutsal ağacı olan Gargat ağacına benzemesi- İSRAİL ve YAHUDİLERİN SONU : Günümüzde de Yahudilerin neredeyse tamamı bu korkuyu taşımaktadır.




 İSRAİL ve YAHUDİLERİN SONU : Günümüzde de Yahudilerin neredeyse tamamı bu korkuyu taşımaktadır.
“Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İsra, 16)




HDP'den önceki parti BDP'nin de logosunda aynı ağaç figürünün kullanılması dikkatlerden kaçmadı.

HDP logosu Yahudi ağacı gargat figüründen mi esinlenildi?

HDP logosunun Yahudilerin kutsal ağacı olan Gargat ağacına benzemesi akıllarda soru işaretleri oluşturdu. İsrail ve çevresinde sıklıkla yetiştirilen Gargat ağacının Yahudileri koruyacağına inanılıyor.

Peki HDP logosuna benzeyen Gargat ağacı nedir?

Şefkât Peygamberi (s.a.v) Hadis­i Şerif'lerinde şöyle buyuruyor:

“Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek 'Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır.' diyecek. Sadece 'Gargat Ağacı' bunu söylemeyecek, çünkü o Yahudi ağacıdır.” (Kitab­ul Fiten H. 2239)



İlginçtir, hadis­i şerif daha çok kıyamet alametlerinin zikredildiği bölümlerde geçiyor Kaynaklarda kıyamet alametleri sıralanırken, fitnenin artması, Yahudilerin Müslümanlara yönelik taşkınlık ve zulmü inanılmaz boyutlara varınca, sabır sınırı taşıp artık bu zulme bir dur demek isteyen Müslümanların kendilerini bulup cezalandırmasından çekinen Yahudilerin bulabildikleri her yere kaçıp saklanacağından söz ediliyor.

Hadis­i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: “Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu cezalandır” diyeceği ifade ediliyor. (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et­Tâc, I, 25) (Kitab­ul Fiten H 2239)

Yazımızı İsra süresinden konuyla ilgili bir ayetle sonlandıralım:

“Kitapta İsrailoğulları’na şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa (iktidar olup) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” (İsra, 4-5)




İSRAİLİN SONU


Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:

“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben Şimalden(Kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3)

İsrail oğullarını bekleyen kıyamet aslında İsra süresinde tam olarak vurgulanmıştır. Ancak sürenin başı ve sonu arasındaki bağlantıya kimsenin dikkat etmediğine şahit olmaktayım. Ayetlerin arasındaki ince örgüler mükemmel bir mesajı yansıtmaktadır: "İsrailoğullarını bekleyen kıyamet" mesajını...


Şimdi İsra Süresinin ilgili ayetlerini inceleyelim.



İSRAİL PKK'YA STİNGER VERDİ İsrail ateşle oynuyor


Gelin bugün açık ve net olalım. Kim ne yapıyor, tek tek anlatalım. 7 Haziran'dan sonra PKK'nın canlanması, şehirlerin cephaneliğe dönüştürülmesi, hain saldırılar, acı haberler... Peki, bütün bunların arkasında PKK mı var? Tabii ki değil. İşte bugün biraz hiç konuşulmayan alanlara girelim... Hem operasyonlardan hem de KİRLİ İTTİFAKTAN söz edelim...

İttifakın büyüklüğü bizim büyüklüğümüzü gösterdiği için hiç korkum yok! Ama bu ülkenin çocukları neler olup bittiğini görmek ve anlamak zorunda. Başka gidecek hiçbir yerimiz yok!
Neyse...
Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK'nın en kritik merkezlerine bomba yağdırdı. Herkes gibi bizler de
KANDİL'in bombardımana tutulduğunu sandık. Oysa durum biraz farklıydı... KANDİL saldırı emrini verdiğinde teröristler dağdan inerek aşağıda silahlarını, mühimmatlarını, kumanyalarını aldıkları merkezlere gidiyorlardı. Bu SEYAHAT şimdiye kadar DEVLET tarafından bilinmiyordu. PKK ve yönetim kadrosu da bütün eylemlerini böyle yapıyordu. Cephaneliklerin hemen yanında PARA DEPOLARI ile PARA EDECEK unsurların gizlendiği büyük merkezler vardı.

Türk Silahlı Kuvvetleri elde edilen bu İSTİHBARAT sayesinde KANDİL'in bir kolunu bacağını kesecek operasyona imza attı. Bizler PKK'lı teröristlerin KANDİL'de mağaralarda saklandığını biliyorduk. Oysa bu merkezler şimdiye kadar hiç vurulmadığı için pek çoğu buralarda yaşıyordu. Saldırı emri geldiği zaman da hemen harekete geçiyorlardı. Türk F-16'ları hem parayı, hem cephaneliği, hem de PKK'lıları imha etti. Sayı konuşulandan ÇOK AMA ÇOK YÜKSEK ! PKK'nın yediği en büyük darbelerden biri. Hiç ummadıkları anda bomba yağmaya başlayınca gidecek mağara bulamamışlar! Dağ da aşağısı da şehir yapılanmaları da şaşırıp kalmış! Uçaklar hakkında en son saniye bilgi gitmiş ama bu onları kurtarmaya yetmemiş!
Devam...

Peki, saldırı şokuyla ne yapmışlar?

Hemen kendilerine destek veren bütün ülkeleri uyandırmışlar. PKK şu an hiç olmadığı kadar ULUSLARARASI DESTEĞİ arkasında bulmuş durumda! ALMANYA, İSRAİL, ABD'nin bir kanadı, bölge ülkeleri ve Avrupa sınırsız destek peşinde! Zaten ülke ülke verilen tepkilere bakınca kimin ne olduğu ortada!

Ancak bu saldırılarda verilen büyük zayiattan sonra İSRAİL bütün kanallarıyla devreye girdi!

Süleymaniye Kültür Merkezi'ni karargaha çeviren MOSSAD, Kandil ve PKK ile saniye kesintiye uğramadan görüşüyor! Bu görüşmelere bazı ARAP ÜLKELERİ DE dolaylı olarak katılıyordu! Mesela BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ ! İngiltere demek ama olsun! Bilinmesinde fayda var! İSRAİL şimdiye kadar hiç yapmadığı bir işe soyundu! PKK'ya STINGER FÜZESİ ALMAK İÇİN AMERİKA'DA BÜTÜN LOBİLERİNİ AYAĞA KALDIRDI! Kesin komut verildi: ÇÖZMEDEN GELMEYİN!

Stinger, alçak irtifadaki uçak ve helikopterler için kabustur! OMUZDAN atılır ve isabet oranı çok yüksektir. KIZILÖTESİ ve MORÖTESİ ışınlarla yönetilen bir silahtır. ATEŞLE-UNUT tipi bir vurucu güçtür. Ve çok savaşın kaderini değiştirmiştir.

Yani İSRAİL, Amerika'dan alacağı ve muhtemelen bir başka ülke üzerinden Kandil'e vereceği STINGER LER 'ın peşinde. Hedef, Türk savaş uçakları ve helikopterleri... Pazarlıklar ABD'de gizli gizli sürüyor! Avrupa'daki bazı ülkeler de bunun muadillerini vermek için BÖLGEDE atlama taşı aramaya başladı. Almanlar işin tabii ki en başında! Belli ki DÜNYA PKK ile bir olup üstümüze gelecek. Şimdiye kadar yapılmayan bütün destekler kapıda! 7 Haziran'da YÜZDE 41'le zayıfladığı düşünülen TÜRKİYE'yi masada kilitlemek, ayağına pranga takmak için herkes elele...
PKK ile içeride doğrudan irtibatlı olanlar var! Şimdilik bunları yazmak istemiyorum. Ama yalnız değiller. SÜLEYMANİYE'de YOK YOK! Herkesin BÜROSU PKK ile İRTİBAT KURMAK İÇİN 24 saat çalışıyor.

PKK karargahları vurulunca, paralar ve silahlar yok olunca, hem dağda hem de destekçi başkentlerde PANİK başladı. PKK zaman kazanmak için birkaç önemli devleti ateşkes için araya soktu. Tabii ki yeni karargahlarını inşa edinceye kadar... Gazetelere, televizyonlara, dergilere söylemediklerini bırakmayanlar arka planda ".... Ne olur ateşkesi sağlayın! İşimiz burada çok zor!" diye yalvarıyordu. Bir de DEVLET, şehir içlerindeki KARARGAHLARA daha balyozu indirmedi. Yakında bunları göreceğiz. PKK bunu tahmin etiği için araya HATIRLI DOST koyma telaşında! Bakalım neler olacak!

PKK ile ilgili bugünlük bu kadar! Ama çok önemli gelişmeler var! Yakında bunları da göreceğiz.

Bir dönem en kudretli isimlerden olan Savcı Zekeriya Öz ile Celal Kara, Almanya'da ortaya çıktı. ULM şehrindeki Intercity Hotel'de konaklıyorlar. Geceliği 79 EURO olan otelde kalsalar da etraftaki pek çok otel lobisinde inanılmaz toplantı trafiği içerisindeler. Gelenin gidenin hesabı yok. Değişik değişik konu ve dosyalar üzerinde kafa patlatıyorlar. Yakınlarında olan bir dostum arayıp önemi bilgiler verdi. Hepsini söyleme şansım yok. Ama anladığım kadarıyla KAÇAK SAVCILAR YER DEĞİŞTİRECEK . Muhtemelen ULM'den sonraki durakları HOLLANDA olacak. Ne yapacaklar bilemem ama LAHEY'e gitmek için büyük bir ekiple çalışıyorlar. Yeni yerleri hakkında en kısa zamanda bilgi veririm. Ama hareket halindeler! Sinirleri de bozuk! Pek keyifli değiller. Bunlar benim alabildiklerim...

STİNGER'İN MARİFETLERİ

ABD yapımı Stingerler, savaşların seyrini değiştirebiliyor. İşte özellikleri: Tasarımcı: General Dynamics Üretildiği tarih: 1978 Maliyeti: 38 bin dolar Ağırlık: 15,2 kg Uzunluk: 1,52 metre Namlu çapı: 70 mm Menzil: 8 kilometre

ERGUN DİLER/TAKVİM


17 Ağustos 2015 Pazartesi

Kürdlerin İnsanı Kahreden Yalnızlığı : PKK Kürtleri ve Müslüman Türkleri ve Dahi tüm Müslümanları imha etme projesidir.




Bu nasıl İslam kardeşliği,

Bütün samimiyetimle soruyorum, Kobanê’de hunharca, vahşice öldürülen bu kadar kadın-çocuk şayet Gazze’de öldürülmüş olsaydı, Müslümanlar yine bu kadar tepkisiz kalacaklar mıydı? Ya muhafazakâr-mütedeyyin STKlar nerede?

Şimdi, İslam kardeşliğinden dem vurup bana “ırkçı” diyeceğinizi biliyorum. Zaten Kürd ve Kürd hakkından söz eden herkes ırkçıdır nazarınızda. Çünkü kıstasınız İslami değil ırkîdir. Zira ırkçılığı İslamî değil kendinizce tanımladığınızı biliyorum. Ve yine biliyorum ki; O zaman şunu rahatlıkla dillendirebiliriz!

Merhaba "Kardeşlerin İslamı"

Nerdesin İslam’ın Kardeşliği(!)

Ümmet tasavvurunun mefkûresinden uzaklaşanlar, ırkçılığın içinde eridiklerinden kendi varlıkları dışında bir varlığın iddiasını ırkçılık olarak algılarlar. Bu bağlamda var olan sunî-yapay ve gayri tabii olan sınırların kalkmasından yana olan biri olarak; şayet var olan sınırlar mevcudiyetini koruyacaksa veya her ulusun bir sınırı olacaksa Kürd ulusunun da bir sınırı olmasının kaçınılmaz bir hak olması gerektiğini düşünüyorum.

“Ayrımcılık yapıyorsun” diyeceğinizi de biliyorum fakat ben de; sizin ırkınızdan olduğu için İslam coğrafyasının bu kadar devlete ayrılmasına ses çıkarmayıp rıza gösterdiğinizi biliyorum.

Coğrafi bir birlik ve birliktelik için önceden gerçekleşmesi gereken zihinsel bir birliktelik olması gerektiğini biliyorum, onun için bunları söylüyorum.

Yakın tarihe bakıldığında; Kıbrıs gazisi olan Kürd, Mavi Marmara şehidi olan Kürd, Yemen gazisi olan Kürd, Çanakkale şehidi olan Kürd, hatta Kore gazisi olan da Kürd.

Biliyor musunuz ki Ortadoğu coğrafyasında kendi halkı hariç kimin için ölürse şehit ilan edilen bir halk vardır. Arap halkı için öldüğünde şehit, Fars halkı için öldüğünde şehit, Türk halkı için öldüğünde şehit olan fakat kendi halkı için öldüğünde “terörist” ilan edilen tek halk Kürd halkıdır(!) Kardeşlerimizin hak ve hukuku için ölelim, buna bir şey demiyorum.

Peki, ne istiyor bu Kürdler(!)

Bugünlerde birçok Kürd gencinden bunu duyuyorum: “Arap, Farıs ve Türk kardeşlerimizin hak ve hukuku için ölelim, buna bir şey demiyoruz. Kardeşlerimiz için karşılıksız ölelim, kardeşlerimiz bizim için ölmüyorlarsa sitem etmeyiz onlara ama kardeşlerimizden de bir isteğimiz var: Kendimiz için öldüğümüzde bari bize ‘terörist’ demesinler. Bizi batının kucağına düşmekle itham edenler, bizi ‘kucaklarına’ mecbur bıraktıkları A.B.D, İngiltere ve batıyla olan kendi ilişkilerine de bir baksınlar. Ayrıca Kürdlerin yüzlerini batıya dönmelerinde Türk, Arap ve Farıs halkalarının payı ne kadardır acaba?” diyorlar.

Arap halkı için öldüğünde şehit, Farıs halkı için öldüğünde şehit, Türk halkı için öldüğünde şehit olan fakat Kürd halkı için öldüğünde “terörist” ilan edilen Kürd halkının çilesi ne zaman bitecek. Zira biliyorum ki bu çile bitmeden ne ümmet ne de orta doğu coğrafyasının bırakın birlik ve dirliği, huzurlu bir hayat yaşaması bile mümkün görünmemektedir.

Hiçbir etnik kimlik diğer bir etnik kimlikte eritilmeden, Arabın hikmeti, Türkün siyaseti ve Kürdün cesareti birleştirilebilinse, Ortadoğu yaşanabilir bir yer olur yoksa tüm yer üstü ve yer altı zenginliğine rağmen Ortadoğu coğrafyası bugün olduğu gibi istikbalde de içinde barındırdığı halklara cehennemi bir hayat vermekten öteye gidemez.

Ey beni ırkçılıkla itham eden ve İslamcı geçinip ümmet anlayışının ne olduğunu kavrayamadan ümmetçiliği savunduğunu iddia edenler! Ensar ile muhacir kardeşliğinin hangi temeller üzerinde inşa edildiğinden habersiz “kardeşlik” naralarını atanlar! Şayet Ortadoğu coğrafyasının egemenleri olan Araplar, Türkler ve Farıslar İslamiyeti ve İslam kardeşliğini gerçek olarak yaşa(t)salardı-yürütselerdi belki de bugün bunlar yaşanmıyor olabilirdi. Çuvaldızı kendinize iğneyi Kürdlere batırın! Artık Kürdlerin, Türklerin, Arapların, Sünni ve Alevilerin ve diğer tüm etnik ve mezhep gruplarının birbirini yok saymadan ve birbirine hakaret etmeden tartışabilecekleri ve birbirini eleştirebilmelerinin zamanının geldiğini düşünüyorum.

Ümmetin yetimleri olan Kürdler, artık üvey çocuk olmaktan çıkarılmalıdır. Yetimini koruyamayan bir ‘Ümmet’ (!)

Ortadoğuda Arap müsülman, Farıs müsülman, Türk müsülman sıra Kürd'e gelince sadece müsülman(!) Ve işte tüm sorunlar bu problemli anlayışın egemen olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Şayet sadece İsrail, ABD vatandaşı veya Batının insanları dokunulmaz olmasın, Burma'da, Arakan'da müslümanlar, Uygur Türkleri, Şengal'de Êzîdîler, Ortadoğu’da Kürd, Arap, Farıs ve Türk halkının onuru da onlarınki gibi dokunulmaz olsun, kadınları tecavüze uğramasın istiyorsak bu sakat düşünceden bir an önce uzaklaşmalıyız. Yeter(!)

Peki, ırkçılık nedir, bilir misiniz?

Kendini ırkını üstün görmen ve haksız da olsa ırkının yanında olmandır.

İslam’ın ırkı yoktur, ahlakı vardır.

Aynı ırktan olmak değil aynı ahlaktan olmak önemlidir. Birleştirici faktör olan ırk değil ahlaktır. Habeşîyi, Farisîyi, Kürdîyi, Rumiyî ve diğerlerini birleştiren, ırk değil o ahlaktı.

“Kendine istediğini kardeşin için de istemedikçe iman etmiş olamazsınız” prensibi Ensar ve Muhacir kardeşliğinin üzerine inşa edildiği prensiplerden sadece bir tanesidir.

Sadece iyi şeyler düşünerek iyi olunmaz, düşündüğünüz iyi şeyleri pratiğe yansıttığınız kadar iyisiniz.

Kendi milli çizgilerini İslamın çizdiği sınırlar gibi yansıtanlar var. Bunlar İslam kisvesi altında milli heveslerini gizleyip başka milletlere de milliyetçilik ve ırkçılığın haram olduğunu, milliyetçilik algısının ümmete zarar vereceğini söylerler. Fakat bunların İslami hassasiyetleri kendi milletinin kırmızıçizgilerine kadar sürer. Onlar için İslam oraya kadardır, öteye geçirmezler. İslam onlar için bir basamak ve kalkandır. Kendi milletleri için yaptıkları milletperverliği, vatan sevgisini ve devletlerinin kutsallığını överken; kendi milletleri dışında bir milletin milletperverlerini de 'İslami referansları' baz alıp ırkçılıkla itham ederek acımasızca eleştirirler! Artık bu klasik koddan çıkmalıyız... Kafamızda ve kalbimizde oluşturduğumuz ırksal ve mezhepsel tüm ‘putları’ bir bir kırmadıkça tahkiki imana varmamız zordur. İşte bundan ötürüdür ki asrımızda İslam coğrafyasında tüm yollar çıkmaza varıyor; arzu edilen birlik, huzur ve barışa bir türlü ulaşılamıyor.

Peki, bunları niçin söylüyorum?

Niçin söylediğimi söyleyeyim.

Bugün coğrafyamızda birileri bir fırtına kopartmıştır. Bu fırtına sıradan bir fırtına değildir. Şayet bizler, ne gibi tedbir(ler) almalıyız, neler yapmalıyızı düşünmeye başlamazsak, bu fırtınanın sonucu çok daha kötü olacaktır. Zaman gelecek kendisi için savaştığınız kardeşinizi de öldürebilirsiniz. Bunun tanıklığını yapan biri olarak bunu söylüyorum. Bununda artık farkına varmalıyız. Durum bu kadar vahim(!)

Selahaddin-i Eyyubinin torunu olarak, bize miras bıraktığı birlik, vifak ve ittifakı bitirmek üzere olduğumuzu ve iflasın eşiğinde olduğumuzun farkında olduğum için artık sitem ediyorum.

Ortadoğu’da herkese eşit olacak hakları içeren “Kardeşlik Hukuku” eksenli bir barış sağlanmalıdır. Buradan bir kere daha kendini aydın ve barıştan taraf sayan tüm muhataplara çağrıda bulunuyorum.

Şayet Ortadoğu coğrafyasında herkese eşit hakları içeren “Kardeşlik Hukuku” eksenli bir barış sağlayamazsak; sadece Kürtler Türkleri, Türkler Kürtleri, Araplar Türkleri veya Farsları öldürmekle kalmayacak, Kürtler Kürtleri, Araplar Arapları, Farslar Farsları ve Türkler Türkleri öldürmeye başlayacaktır. Bununla beraber bu coğrafyanın kadim halkları olan bizler, kendi sorunlarımıza çare ve çözüm bulamazsak kimse bize çözüm sunmaz ve halimize acımaz!

OHAK-DER YKB

M. Burhan Hedbi

Bilgi ve Belgelerle PKK'nın Katliamlar Arşivi




FARKINDAMISINIZ PKK EN ÇOK Kürt’ü ÖLDÜRÜYOR HÂLÂ YÜREĞİNDE KUDÜS FATİHİ KÜRT SELAHADDİN EYYUBİ’NİN KANINI TAŞIYANLAR PKK HDP YE DESTEK VERECEKLERMİ?

İşte Bilgi ve Belgelerle Terör Örgütü PKK'nın Katliamlar Arşivi



İlk silahlı eyleminden en son gerçekleşen eylemine kadar terör örgütü PKK dağda, mezrada, sokaklarda, şehirlerde yüzlerce insanımızı katletmiş, binlerce insanımızı yaralamış ve emperyal güçlerin kumandasında bu toprakların kiralık katili haline gelmiştir.

Bir savaşta ve hatta terör faaliyetlerinde bile en dikkat çekilen, kırmızı çizgiyle belirtilen husus kadın ve çocukların katlidir.
Çocukların heleki kundaktaki bebelerin rengi, dili, dini olmaz. Bu sebeple vicdan ve fikir muhasebesi yapan her 'insan' için çocuklar bir kırmızı çizgidir.

Ve PKK 35 yıllık tarihinde defalarca bu kırmızı çizgiyi geçmiştir.
1. İLK EYLEM İLK ÇOCUK


PKK'nın eylem kronolojisi 1979'da düşman gördükleri Adalet Partisi'nin Şanlıurfamilletvekili Celal Bucak'ın 8 yaşındaki çocuğunu öldürerek başladı ve yıllar içinde büyük katliamlar dahil pek çok kanlı eylemle sürdü. Örgüt sahneye çıkış tarihi olarak, her yıl Bucak'ın çocuğunun öldürüldüğü tarihi değil; 15 Ağustos 1984 Eruh-Şemdinli baskınını "kutluyor".
2. BİR BAŞKA ULUDERE: ORTABAĞ KATLİAMI


Ortabağ katliamı, PKK'nın 23 Ocak 1987'de Şırnak ilinin Uludere ilçesine bağlı Ortabağ köyünde gerçekleştirdiği bombalı saldırıdır.

Saldırı, Ortabağ köyindeki düğün evinde meydana geldi. PKK mensupları düğün sürerken evin damına çıkarak bacadan el bombaları attılar.

Saldırıda hayatını kaybeden 8 kişiden 2'si çocuk, 4'ü kadındı. Saldırıdan 15 kişi yaralı olarak kurtuldu.
3. PINARCIK KATLİAMI


Pınarcık Katliamı, PKK örgütünün 20 Haziran 1987'de Mardin'in Ömerli ilçesindeki geçici köy korucusu ailelerin yoğunlukta olduğu Pınarcık köyünde 16'sı çocuk 30 kişiyi öldürdüğü katliamdır.

PKK militanları 20 Haziran saat 21:30 sularında 16 haneli ve 60 nüfuslu Pınarcık köyüne baskın düzenledi. Sayıları 30'u bulan PKK'lı grup köyü ablukaya aldı. Daha sonra köye yayılan PKK militanları 16'sı çocuk 6'sı kadın 30 kişiyi öldürdü. Muhtara ve koruculara ait olan 8 ev yakıldı. 65 büyükbaş ve küçükbaş hayvan ise telef oldu.

PKK'lılar saldırının ardından olay yerine PKK'ya bağlı Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ARGK) imzalı şu bildiriyi bıraktılar.

"Kürdistan'a ve Kürtlüğe düşman faşist Türk sömürgeciliğini 5 paralık uşağıajanmilis çetebaşları: Halk kurtuluş kuvvetlerinin kurşunlarından hiçbir güç sizi kurtaramaz. Halka karşı daha fazla suç işlemeden Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu'na teslim olun. Halktan af dileyin. Suçlarınızın hesabını verin."
4. PEÇENEK KATLİAMI

10 Temmuz 1987 yılında Şırnak'ın İdil ilçesine bağlı Peçenek köyü PKK tarafından basıldı. Kadın, çocuk ayırmaksızın 17 kişi kurşuna dizildi.

5. 4 AYLIK BEBEĞE KURŞUN!



-20 Ağustos 1987'de Mardin Dargeçit İlçesi'ne bağlı Bahçe Mezrası 'na gelenPKK'lılar Şehmus Arık'ın evini bastı. Kalaşnikoflarla katliam yapan PKK'lılar 2'si kadın, 3 çocuğu öldürdü. 4 aylık Hamza kurşunu yediğinde beşikte uyuyordu.



6. BEHMENİN KATLİAMI


9 Mayıs 1988 tarihinde Mardin’in Nusaybin ilçesi Taşköyü’nün Behmenin mezrasını basan PKK’lı teröristler, bir aileden 8’i çocuk, 2’si kadın 11 kişiyi öldürdüler, 2 çocuk ise ağır yaralandı. PKK’lı teröristlerin Şırnak baskınında kaçırdıkları 3 kişi de ölü bulundu.
7. NUSAYBİN KATLİAMI


10 Mayıs 1988'de Mardin'in Nusaybin ilçesinde 15 vatandaşı öldüren PKK 6 çocuğa da acımamıştı. Kız bebeklerden birisi beşiğinde uyurken vahşice katledilmişti.