27 Aralık 2014 Cumartesi

TAHŞİYE İLMİ GURUBUNA YAPILAN KUMPAS ( 5 ) HAKINDA MAĞDURLARLARLA YAPILAN PIROGRAMLARIN TÜM VİDEOLARI - DETAYLARI İLE

İFTİRA SUÇU ŞÖYLE OLUŞTURULDU

 TAHŞİYE KUMPASI 1

TAHŞİYE KUMPASI 2

TAHŞİYE KUMPASI 3

TAHŞİYE KUMPASI 4


TAHŞİYE KUMPASI 5



KİM BU TAHŞİYECİLER...! Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.





Fethullah Gülen Tahşiyeciler Açıklaması Yıl 2009


Fethullah Gülen - Tahşiyeciler diye bir şey icat edebilirler! (06.04.200...



Taşhiyecileri hedef gösteren STV dizisinden bir sahne videosunu izle






Tahşiyeciler'in Hocası MOLLA MUHAMMED Mehmet Doğan İlk Kez Konuştu | %10...




%100 Siyaset | Tahşiyeciler Hocası Molla Muhammed ve Paralel Kumpas  | 1...



BEDİÜZZAMAN'IN ZINDIKA DEDİĞİ KOMİTENİN OYUNUNU BOZMALIYIZ

İŞTE KONU İLE İLGİLİ ŞAHISLARIN MAĞDURİYET AÇIKLAMALARI VİDEOLARI


Tahşiyeciler Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Erkan Tan



ANL Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Video

Tahşiye Davası'nda 16 ay tutuklu yargılanana yazar Mustafa Kaplan, Beyaz Tv ekranlarında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Örgütün kendisine kurduğu kumpası anlatan Mustafa Kaplan zaman zaman dasinirlendi.
Soruyorum hakime ben niçin içerideyim? Bir kelime bile söylemiyorlar 'diyerek isyan etti.

Erkan Tan'la Tartışalım | Tahşiyecilere Kurulan Paralel Kumpas | 19 Aral...



Mustafa Kaplanı dinleyenler neden hedef olduklarını anlayacaktır.
El Kaide bağlantısı, Dinler Arası diyalog, başörtüsüne furuat ve kurumlar için zekat toplama meselesi.

Bediüzzaman Risalelerde bu günleri işaret etmiş mi. Üst akılın devşirmeleri kimler?




Kamera eve ilk  girişte kayda alınmıyor  , Ev aramalarında el bombaları ve silahlar bulunuyor. Bu operasyonlarda 32 kişi tutuklanıyor


Tahşiyecilerin lideri olarak gösterilen Nurcu alim Mehmet Doğan MS hastası, böbrek hastası, şeker hastası ve %90 görme kusuru olduğu halde 17 ay cezevinde kalıyor.

Dinamit | 14 Aralık Operasyonu & Tahşiyecilere Paralel Tuzak | 19 ARAL...




İFTİRA : ALLAHÜ TEÂLÂNIN MÜMİNE VERDİĞİ HEDİYELER
Büyüklerimiz, dert ve beladan aldıkları zevki sıhhatten, rahatlıktan alamamışlardır. Onun için sabretmeli ve şikâyet etmemelidir.



Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hastalık, fakirlik, iftiraya uğramak gibi dert ve belalar, kemend-i mahbubdur. Yani Allahü teâlânın, sevdiklerinin boynuna, kendisini unutmasın, dinin dışına çıkmasın, Cehenneme gitmesin diye attığı kemenddir ve rahmet-i ilahîdir. 

Böyle bir kimse, şeytana, nefsine veya kötü arkadaşa aldanarak dinin dışına çıkmak üzereyken, kemend daralıp boynunu sıkar, boğulacak gibi olur ve geriye döner. Yani kendisini helak edecek bir şey yapamaz.

Dert ve bela, günahların çokluğuna değil, çok affedildiğine alamettir. Hepimiz zaten çok günahkârız. Hattâ Allahü teâlâyı unutarak aldığımız verdiğimiz her nefes günahtır. 

O hâlde, Cenab-ı Hakk'ın dert ve bela verdiği kullar, affetmek istedikleridir. Günahlarını dökmek, sabrını ölçmek istedikleridir.


Sebepler neticeye göre değerlendirilir. Dert ve bela, affolunmaya sebeptir, iyidir, ama istemek doğru değildir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Allah’tan dert ve bela istemeyin. Verirse de şikâyet etmeyin!) buyurmuştur. 

(Yâ Rabbî, bana dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver, beni Cehennem azabından koru) ve (Yâ Rabbî, senden sıhhat, afiyet ve kaderine rıza istiyorum) diye de dua etm
iştir.
Biz de böyle dua etmeliyiz. Bed dua değil .






ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ 1


Kritik süreç başladı: Gülen resmen istenecek! 




29 Aralık 2014
Paralel Yapı operasyonundan sonra Fethullah Gülen için yakalama kararı çıkarılmıştı. Mahkeme Emniyet'e gönderdiği yazıda Fethullah Gülen'in bulunması istendi.

CNNTürk'ün haberine göre mahkeme ilk adımı attı. Mahkemeden Emniyet'e gönderilen yazıda Fethullah Gülen'in bulunması istendi.
Emniyet de bir yazı yazarak Türkiye'de bulunmadığını bildirdi. Bu yanıtın ardından mahkeme hazırlığa başladı. Mahkemenin Kırmızı Bülten için hazırlık yapacağı öğrenildi.
Fethullah Gülen'in hem Kırmızı Bülten hem de ABD ile ikili anlaşmalar gereği istenecek.

ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ














  
DAHA KUR'AN SANA NE DESİN
EY MÜSLÜMAN?

Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur’ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı, gözün kör, başın kibir dağında
    Kur’ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
    Ey eşref-i mahlûkat ! Daha Kur’ân ne desin !



Özgürce seçmen için, iki yoldan birini;
Apaçık bildiriyor, bütün âyetlerini.
Ya Peygamber, ya şeytan.. Seç diyor rehberini;
    Öyle seç ki; sırattan rüzgar gibi geçesin,
    İlle şeytan diyorsan.. Daha Kur’ân ne desin !

YENİLGİ YENİLGİ BÜYÜYEN BİR ZAFER VARDIR
Şimdi, üstad Sezai Karakoç’un, son günlerde çok işittiğimiz mısralarını hatırlamanın tam zamanıdır: 
“Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır. / Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.”
Evet, ümmet olarak yanmışsak ve bugün yanmaya devam ediyorsak da, elbette küllerimizden yapılacak bir hisar vardır. Yine ümmet olarak, acılarımıza yeni acılar, yenilgilerimize yeni yenilgiler ekleniyorsa da, kesin olan şu ki, o yenilgilerin derûnunda gelişip büyüyen bir zafer vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in insanlığın idrakine sunduğu üzere; sadece “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için eziyet edilen, yurtlarından sürülen, ateş hendeklerinde yakılan ve aralarında Allah’ın peygamberi de olduğu halde, zorluklara dayanamayıp “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye feryat eden mazlumlara, “Dikkat edin! Allah’ın yardımı muhakkak yakındır!”müjdesi ile geldiği gibi, bugünün mazlumlarına da gelmekte olan “Allah’tan bir yardım ve yakın bir zafer” vardır (Bkz: Burûc 85/1-9; Bakara 2/214; Saff 61/13; Fetih 48/1-2…).
Azîz ve Celîl Rabbimizin vaat ettiği ilahî yardım ve zafer muştularına layık olacak sağlam imanı ve takvayı kuşanıp salih çabalar sergilemeye sabırla ve kararlılıkla devam ettiğimiz takdirde, yani Kur’ân ifadesiyle “Rabbimiz Allah’tır” deyip doğrulduğumuz ve dosdoğru bir istikamet üzere yürüdüğümüz taktirde, Allah ümmete korku da, üzüntü de yaşatmayacaktır inşaallah (Fussilet 41/30; Ahkâf 46/13). Yenilgi yenilgi büyüttüğümüz zaferin ilk esintileri, mümin gönülleri ferahlatmaya başladı bile. Elhamdülillah!




ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ 2

“EY MÜMİNLER Müminlerden başkasını velî edinmeyin!

Yüce Rabbimiz müminlere, kendilerinden olmayanları sırdaş-dost ve velî (yönetici) edinmemelerini emreder. Şehid Seyyid Kutub bu bağlamda Âl-i İmran sûresi, 118-120. âyetleri özetle şöyle yorumlar: 


...Bugün ve yarın, benzer düşman tiplere rastlayacağız şüphesiz. ...Onlar, Müslümanlar için ıstırap ve fitneden başka bir şey dilemezler. Gece gündüz, fırsatını buldukça Müslümanlara eziyet etmekten, yollarına diken serpmekten, onlara hile ve desiseler hazırlamaktan geri durmazlar...Müslümanlardan bazıları bu Allah’ın düşmanlarına aldanmakta, onlara sevgiyle yaklaşmakta, Müslüman cemaatin sırları konusunda onlara güvenmekte, onlardan sırdaş, dost ve arkadaş edinmekte ve onlara bu yaklaşımının sonunda korkmaksızın sırlarını açıklamaktadırlar. İşte bu aydınlatma ve sakındırma, Müslüman cemaate işin gerçeğini göstermekte, Müslümanların gösterdiği sevgi ve arkadaşlığın dahi gidermediği tabii düşmanlarının hilelerinden onları korumaktadır. Bu aydınlatma ve sakındırma, belli bir tarihsel dönemle sınırlı olmayıp, her zaman pratik hayatta karşılaşılan sürekli bir hakikattir. Şu andaki durumumuz bunu açıkça doğrulamaktadır. ...Müslümanlar, Allah’ın sakındırmasından habersiz olarak, Allah’ın ve Resulünün düşmanlarına sevgi beslemekte, onlara kalplerini açmaktadırlar. ...Art arda bu acı deneyimler yüzümüze sert bir tokat gibi çarptığı halde biz gene ayılmayız. Kaç kere değişik kılıklara bürünen tuzakları ortaya çıkardığımız halde yine de ibret almayız.Defalarca ağızlarından kaçırdıkları kinlerini yaydıkları halde, dönüp onlara kalplerimizi açıyor ve onlardan hayat ve yol arkadaşı ediniyoruz. Onlara hoş görünme kompleksimiz veya onlar karşısındaki ruhsal yenilgimiz o dereceye varmış ki inancımızda onlara hoş görünmek için dinimizden söz etmemeyi yeğlemiş, hayat metodumuzu İslâm’a dayandırmamaya başlamışız. Önceki Müslümanlarla bu pusuda bekleyen düşmanlar arasında meydana gelen çarpışmalardan söz etmekten korktuğumuz için tarihimizi süslü göstermeye çalışarak, gerçek işaretlerini yok etmişiz. İşte bu yüzden Allah’ın emrine karşı gelenlerin uğradığı cezaya çarptırılmışız.Bundan dolayı alçalıyor, eziliyor ve alay ediliyoruz. Düşmanlarımızı sevindiren sıkıntılara uğruyor ve onların saflarımızda çıkardıkları bozgunculuğa maruz kalıyoruz.
İşte Allah’ın kitabı, ilk Müslüman cemaate öğrettiği gibi, bize de, onların tuzaklarından nasıl korunacağımızı, eziyetlerini nasıl bertaraf edeceğimizi ve göğüslerinde gizledikleri, bazen ağızlarından kaçırdıkları kötülüklerinden nasıl kurtulacağımızı öğretiyor: “Eğer sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah’ın bilgisi onların yaptıklarını kuşatmıştır.”
Eğer çok kuvvetliyseler güçleri karşısında; aldatma ve dolambaçlı yollara başvurmuşsalar hile ve tuzakları karşısında sabır, azimet ve direnç gösterip sabır ve prensiplere bağlanmamız gerekir...
Sonra takva; yalnızca bir olan Allah’tan ve O’nun murakebesinden korkmak... Bir kalp Allah’a bağlanınca, O’nun gücünden başkasını küçük görür ve dolayısıyla kurtuluş istemek veya şeref kazanmak için hiç kimseye teslim olmaz ve Allah ve Resulüne savaş açmış kimselere sevgi beslemez.
İşte yol budur: Sabır ve Takva! Allah’ın ipine yapışıp sarılmak! Tüm tarihleri boyunca Müslümanlar yalnızca Allah’ın kulpuna yapışıp hayatlarında O’nun metodunu gerçekleştirdikleri sürece üstünlük ve zafer bulmuşlar, Allah onları düşmanlarının tuzaklarından korumuş ve kelimeleri hep yüce olmuştur. Aynı şekilde Müslümanlar, bütün tarihleri boyunca gizli ve açık akideleri ve metodlarıyla savaşan tabiidüşmanlarının kulpuna sarıldıkça, onların sözlerine kulak verdikçe ve onlardan; sırdaş, arkadaş, yardımcı, haberci ve danışman edindikçe, Allah onlara yenilgi tattırmış, düşmanlarını içlerine yerleştirmiş, boyunlarını onların önünde eğdirmiş ve suçlarının cezasını onlara tattırmıştır. Allah’ın sözünün ebedî ve O’nun sünnetinin geçerli olduğuna bütün tarih şahittir.Kim, Allah’ın yeryüzünde görünen kanununu görmezlikten gelirse, gözleri zillet, yenilgi ve alçaklıktan başka bir şey görmez.”
İmdi, günümüz Müslümanları dostlarını düşman, düşmanlarını dost edindikleri için zillet yaşıyorlar.

ALLAH’IN DİNİNDEN BAŞKA DİN ARAMANIN BEDELİ

“Onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar! Oysa göklerdekiler ve yeryüzündekiler isteyerek veya istemeyerek hep O’na boyun eğmişlerdir ve O’na döndürüleceklerdir.” (Âl-i İmran 3/83)
Allah’ın dini birdir. Tüm peygamberler ona çağırmıştır… YeryüzündeAllah’ın sistemini yürürlüğe koyan, ona bağlılık gösterip tüm varlığını adama ile gerçekleşecek olan İslâm evrenin değişmez yasasıdır. Bu kâinatta her canlının dini odur. Bu, İslâm’ın ve teslimiyetin kapsamlı, engin bir tablosudur; insanların gönüllerine inen ve vicdanlarını etkisi altına alan evrensel tablo! Tüm canlı ve cansızları bir yasaya, bir kanuna, bir sonuca götüren üstün ve egemen bir yasanın tablosudur bu.
“Ve O’na döndürülecekler.” En sonunda yüce tasarlayıcı, egemen ve hakim olan Allah’a dönüşten başka çıkar yolları yoktur.İnsan kendi mutluluk ve rahatını, gönül huzurunu, durumunun düzelmesini diliyorsa; kendi gönlünde, hayat tarzında ve toplum hayatında Allah’ın yoluna dönmelidir. Zira bunun dışında evrenin tüm düzeni ile uyum sağlayacak bir sistem yoktur. İnsan kendi başına bir yaşam tarzı düzenlerse, Rabbinin düzenlediği evrenin sistemiyle uyuşmaz. Oysa insan evrende yaşar ve evrenin düzeniyle ilişki içinde olur. Düşüncesinde ve bilincinde, realitesinde ve ilişkilerinde, işinde ve çalışmasında insanın nizamı ile evrenin düzeni arasında bir uyum sağlanırsa, insanın gücü kâinat güçleriyle çatışma yerine onlarla işbirliğini garanti eder; kâinat güçleriyle çatıştığında ise paramparça ve darmadağın olur gider. Allah’ın kendisine bağışladığı yeryüzünde hilafet görevini yerine getiremez. İlahi sisteme boyun eğdiğinde, hem kendisine hem de kâinattaki bütün canlılara egemen olan evrenin yasalarıyla uyum içine girer. ... İnsanın fıtratı temelde evrenin yasasıyla uyum içindedir... İnsan, yaşam düzeni ile bu değişmez yasanın dışına çıktığında yalnız evrenle çatışmakla kalmaz, her şeyden önce fıtratı ile çatışır, güçsüz düşer, darmadağın olur, sarsılır, şaşkınlığa düşer ve böylece bugünkü yolunu şaşırmış, talihsiz insanlığın yaşadığı gibi onca bilimsel başarılara, maddî ve medeni bütün kolaylıklara rağmen, işkence içinde ve bunalımlar içinde yaşar.
Bugün insanlık acı bir boşluğun ıstırabını çekmektedir. Bu boşluk; ruhun fıtratının, yokluğuna katlanamayacağı gerçeklerden boş bırakılmasıdır.İman gerçeğinden, hayatının ilahi yoldan uzak kalma boşluğundan, kendi hareketi ile içinde yaşadığı evrenin hareketini koordineli hale getiren yoldan mahrum oluşudur. İnsanlık, içinde yaşadığı susuz çöllerin kavurucu sıcaklığında, nemli serin gölgelerden uzak kalışın boşluğunun ıstırabını çekmektedir. Doğru çizgiden, alışılmış, belirginleşmiş yoldan uzak kalışın içinde yüzdüğü ıstırap ve bataklığın boşluğundan!..
Bu nedenle insanlık; bedbahtlık, ıstırap, şaşkınlık ve sıkıntı içindedir.Mahrumiyet, açlık ve boşluğu somut olarak yaşamaktadır. Afyon, esrar ve uyuşturucularla, delicesine hız yarışıyla, ahmakça maceralarla, hareketlerde, giyinişte ve yemede anormalliklerle kendi realitesinden kaçmak istemektedir. Maddi bolluk, bol üretim, kolay yaşam ve boş zaman onun bu boşluğunu dolduramamaktadır. Aksine maddi bolluk, uygarlık alanındaki kuşatıcı gelişmeler, yaşam şartları ve vasıtalarının kolaylaşmasında görülen artış kadar insanlığın şaşkınlığı, sıkıntıları ve boşlukları da artmaktadır. Bu korkunç boşluk, dehşetli bir hayalet gibi insanlığı kovalamaktadır. O kovalamakta, insanlık ise kaçmaktadır. Yalnız bu kaçış da onu korkunç boşluğa salıvermektedir!
Dünyanın zengin ve servet sahibi ülkelerini gezenler, bu insanların boşluğa koşuşan topluluklar olduğunu ilk bakışta görecektir. Kendilerini kovalayan hayaletlerden kaçan, kendi kendilerinden kaçan ve bataklıkta debelenme derecesine varan bir kaçış somut nimetler, maddi bolluk, kısa zamanda sinirsel ve psikolojik hastalıklara, anormalliklere, sıkıntılara, streslere, uyuşturucu ve sarhoşluk verici maddelerin tüketimine, cinayetlere zemin hazırlamış, artık, hayatın hiç de güzel bir yanı kalmamıştır!
Bu insanlar bir türlü kendi kendilerini bulamıyorlar. Çünkü varlıklarının gerçek amacına varabilmiş değiller. Onlar mutluluklarını bulamıyor; çünkü kendilerinin hareketi ile evrenin hareketi, kendi düzenleri ile varlık yasası arasında bir ahenk oluşturacak Allah’ın sistemini bulamıyorlar. Onlar huzuru bulamıyorlar; çünkü kendisine dönecekleri Allah’ı bilmiyorlar. (Fî Zılâli’l-Kur’ân)
YENİ AKİT / Abdullah Yıldız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder