7 Kasım 2014 Cuma

AMERİKAN MERKEZ BANKASI FED : Dolar’ın kağıt ve mürekkeb karşılığı da yok aslında. Dolar bugün sanal bir para. Piyasada tedavül eden miktar %3. %97’si kaydi para. Sadece bilgisayar ortamında bir kayıt, o kadar.

FED KARGAŞA YARATMADAN

 POLİTİKASINDAN ÇIKAMAZ





FED çok uzun süredir faizleri sıfıra yakın seviyede tutarak insanların para harcatmaya teşvik edip talebi canlandırmak istedi.İç talebi artırarak üretimi ,üretimi artırarak istihdamı ,istihdamı sağlayarak tekrar harcamayı teşvik etti.Böylece enflasyon da yaratabilecekti..Ancak işler tam da planladığı gibi gitmedi..Bankalara tahvil alım programı ile sağladığın trilyon dolarlar yine bankaların kasasında kaldı.
Ve bankalar kasalarında kalan bu parayı getiri elde etmek amacıyla(düşük faiz dolayısıyla ) borsalara yatırdı.Tüm dünya borsalarına ..Faizleri yüksek olan gelişmekte olan ülkelere para yağdı.(Türkiye dahil) 
PARA FED’İN İSTEDİĞİ GİBİ HALKIN CEBİNE DEĞİL FİNANSAL PİYASALARA AKTI

Bol paraya sahip dünya har vurup harman savurdu..Halkın cebine gitmesi gereken , harcama yapması gereken kesime gitmedi.Piyasalara aktı..Böylece dünya halkları arasında ki gelir dağılımı inanılmaz bozuldu..

ABD ekonomisi düzelirken Avrupa , Asya ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini bozuldu…

Şimdi ise FED ; dünyanın uyuşturusunu kesti.ve dünya uyuşturucu yoksunluğa bugün itibari ile girmiş durumda

Diğer bir karşı çıkma argümanı Borca Dayalı Para Sistemi’nden dolayıdır. Böyle bir sistemin Amerika’nın borçlarını arttıracağı iddia edilmiştir. Bugün Amerika’nın borçlarının 5 trilyon doları geçtiğini düşünürsek, o zamanlar ne denmek istendiği aşikaren ortaya çıkar.

Burada daha ziyade konu edeceğim enteresan bir çıkış da bankanın sahipleri üzerinedir. Bu banka 8 özel bankanın ortaklaşa oluşturduğu bir bankadır. İşte, insanlar böyle bir gücün niçin özel bankalara verildiğini sorgulamış ve hala da sorgulamaktadırlar. Örneğin Thomas Jefferson bu konuda şunları söylemiştir: “Eğer bu özel bankalara parayı kontrol etme gücü verilirse, bu ülke bankalar tarafından önce enflasyon sonra deflasyon ile soyulacak ve birgün bu topraklarda doğan çocuklar, babalarının fethettiği bu kıtada evsiz, fakir ve borçlu olarak yaşayacaklardır.”

FED’i oluşturan 8 bankaya gelince, onların kimler olduğunu 1984’de Amerika’da A.E.Roberts tarafından yayınlanan “En Gizli Bilim” adlı kitaptan öğreniyoruz.

 Bu kitap bize, FED’in bürokratik yapılanmasında “kim kimdir”den ziyade, bu oluşumun hissedar patronlarının kim olduğunu açıklıyor.

Bugün Amerika’da da büyük merkezleri olan bu 8 banka şunlardır:

1) Rothschild Bank
2) Lazard Brothers Bank
3) İsrael Moses Seif Bank
4) Warburg Bank
5) Lehman Brothers Bank
6)Kuhn, Loeb Bank
7) Chase Manhattan Bank
8) Goldman Sachs Bank.

A.E.Roberts ve birçok diğer araştırmacı vatansever, bu oluşuma karşı çok ciddi bir sivil hareket başlatmalarına rağmen FED yasası ve işlemleri bir “varsayım”, bir “temel kabul” olarak takdim edilir olmuştur. Ama için içyüzü hiçbir zaman net olarak izah edilememiştir.

DEVAMI :


Bu olayın perde arkası ile ilgili birçok araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan belkide en önemlisi Georgetown Üniversitesi profesörlerinden Quigley’in yaptığı çalışmalardır. Quigley çok önemli bulgulara ulaşmasına rağmen bunları “gündem yoğunluğu” sebebiyle bir türlü tam olarak kamuoyuna yansıtamamıştır. Zaman içerisinde halkın dikkatleri bu gibi asıl konulardan ziyade bir “toplum mühendisliği” marifetiyle “birilerinin” istediği başka konulara çekilmiştir.

Lakin şu anda dünyanın karşılaştığı büyük finansal krizler ve enformasyon teknolojisindeki ilerlemeler neticesinde artık bu konular tekrar gündeme gelmektedir. Artık insanlar içinde bulunduğumuz Borca Dayalı Para Sistemini sorguluyor. Sahip oldukları kurumları sorguluyor. Gizli kapaklı hiçbirşeyin kalmamasını istiyor.

Özellikle merkez bankarı ile ilgili: “bu kadar ayrıcalıklı ve imtiyazlı bir oluşumun sahipleri kimlerdir ve nasıl çalışıyor” diye merak ediyorlar. Son olarak böyle bir merakın Almanya’da bir gruba, Alman Merkez Bankası’nın Anayasaya aykırı işlem yaptığı gerekçesiyle dava açtırdığını duymuştum.
***************



Tanrıya Güveniyoruz” dediler. Kendi sahtekarlıklarına utanmadan bir de “Tanrıyı şahid tuttular”.

Dolar’ın kağıt ve mürekkeb karşılığı da yok aslında. Dolar bugün sanal bir para. Piyasada tedavül eden miktar %3. %97’si kaydi para. Sadece bilgisayar ortamında bir kayıt, o kadar. bir kupon, senet değeri de yok. Sadece bir dekontla belgelenen bir bilgisayar kaydı!

2007 Ağustos’unda başlayan krizden sonra Federal Rezerv (FED) 2010 sonuna kadar bilançosunu 3 kat büyüttü. Bunun sonucu olarak 2010 sonunda, bir zamanlar 800 milyar dolar olan bilanço büyüklüğü 2,4 milyar dolara ulaştı. Bu süreç devam ediyor.

Çin’in dolar stoğu ABD’yi Çin’e mi bağlıyor, yoksa Çin’i ABD’ye mi? Amerika’daki yatırımlar Çinlilerin eline geçerken Çin’deki fabrikalar da Amerikalı patronlara ait.

İşler çok karıştı ve içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Dolar çökerse, çöken sadece ABD olmayacak. Bu büyülü kağıt dünyanın başını yakacak.

Altın ve gümüş paranın yerini daha sonra Bank noteler, Kaimeler yani kağıt paralar aldı. Daha sonra senetler, çekler, ardından plastik para ve derken kaydi para.

Sadece para değil, para ile aldığımız şeyler ne kadar ihtiyaç, ne kadar sağlıklı, ne kadarını israf ediyoruz aldıklarımızın. Ekonominin, biçim, amaç, yöntem ve enstrümanları itibarı ile meşruiyeti tartışmalı hale geldiğini düşünüyorum.

Bankacılık, brokırlık, factoring şirketleri, fon yöneticileri hepsi dört elle bu düzeni ayakta tutuyorlar.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a gelen ‘Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’ adlı kitabın yazarı Amerikalı John Perkins, ‘yırtıcı kapitalizmi’ ve ‘ekonomik tetikçileri’ anlattı. Arap Baharı’na da değinen Perkins, ‘Gerçek şu ki, devrimlerden sonra genelde devrimciler yönetime geçemez. Eminim ki şu sıralar tetikçiler ve çakallar oralarda işbaşında’ dedi. Ekonomik tetikçiliği ise, “Ülkeleri borçlandırmak ve sonra bu borçların yine dev şirketlere aktarılmasını sağlamak, bunun için de rüşvet, tehdit kısacası gereken her şeyi kullanmak” diye tarif ediyor. Perkins’e göre bu sistemin adı “vahşi, yırtıcı kapitalizm”. Perkins, ABD ve Avrupa’da yaşanan krizin de tetikçilerin işi olduğu görüşünde.

Kriz ABD ve AB’yi zirvede yakaladı. “Tarihin sonu” diyorlardı. Ama kendi sonları oldu. Ve kriz kontrolden çıktı. Öte yandan kriz belli çevreler için de fırsata dönüşmeye başladı. Gerçek olan şu ki, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kaçınılmaz bir şekilde EP düzeni yeniden şekillenecek.

Sadece ekonomik düzen değil, para ve finansal örgütlerin yapıları da yeniden gözden geçirilecek.

ABD’nin de, AB’nin de geleceği yok. Ve tabii doların ve euronun da!

İşsizlik, enflasyon, ekonomik durgunluk, çözülen aile, çığ gibi büyüyen sağlık ve sosyal güvenlik maliyetigelişmiş ülkelerin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Büyüme durmuş, nüfus yaşlanmış ve eksi yönde bir seyir izlerken ortaya çıkan ekonomik kriz, siyasi krizi de beraberinde getirince sosyal olaylar kaçınılmaz bir şekilde gündeme damgasını vurmaya devam ediyor.

Arap baharı artık sadece Arap ülkelerinde değil, ABD, Avrupa, Latin Amerika, Afrika, Balkanlar ve Kafkasya’da da kendini hissettirmeye başladı. Asya’da ve Rusya Federasyonunda benzer olayların kendini göstermesi uzak bir ihtimal değil.

Uluslararası yeni bir ekonomik düzen kurulacaksa, Türkiye süreçte etkin olarak yeralmak zorunda. ABD, AB tek başına bunu başaramaz. Yeni bir ekonomik düzen oluşturmak için Çin de, Rusya da, Japonya da, Hindistan da, Latin Amerikalılar da masada olacak. Ve bu süreç çok zor bir süreç olacak. Bu süreci başlatanlarla sonuçlandıranlar aynı kadrolar olmayabilir.

Komünizm dağıldı. Şimdi sıra kapitalizm de. Burada asıl soru şu: Sıradaki kim?

Bu sorunun cevabı sanıldığı kadar kolay değil. İslam mı, evet de, bunu bugün İslam dünyası mı başaracak. Ortada başka bir tercih yok. Onun için “evet”. O zaman kendi sorunlarımızı çözüp, tarihin bize yüklediği bu sorumluluğun gereğini yerine getirmemiz gerekiyor. Çözümsüz geçen her gün, bu işin kan ve can maliyetini artırıyor.

Selâm ve dua ile.

(Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 2011-10-19)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder