3 Kasım 2014 Pazartesi

17 ARALIK HUKUKSUZLUKLARI : SAVCI AYDINER'İN 63 SAYFALIK RAPORUNDA NET TESPİTLER


İki yıl boyunca kaydedilmesi yasak olan kişiler dâhil her türlü görüşme kaydedilmiş; 100'den fazla kişi ve 300 numara takip altına alınmış, hakkında dinleme kararı alınanlardan sadece 32'si şüpheli olarak fezlekeye konulmuştur.
Soruşturma kapsamında kişilerin mail adreslerine belirsiz şekilde girilmiş ve delil elde etme ötesinde ölçüsüzce kişilerin özel hayatlarına müdahale edilmiştir.
Kolluk fezlekesine göre Nisan 2013'te tüm şüpheliler tespit edilip soruşturma büyük ölçüde tamamlanmasına rağmen dinleme ve fiziki takip sürdürülmüş, görevin gereklerine uygun hareket edilmemiştir.
Bu kişilerin de suç işlemek için örgüt kurmak üzere bir araya geldikleri ve örgütün amaçlarını gerçekleştirmek üzere hareket ettiklerine dair hiçbir delil yoktur.
Soruşturma kapsamında delil olduğu iddia edilen bir MASAK raporu dosyaya sunulmuş fakat gönderilen zarfın hiç açılmadan bekletildiği, operasyonun yapıldığı tarihte zarfın halen kapalı olduğu anlaşılmıştır.
Zarf açıldığında CD'nin kırık olduğu tespit edilmiştir.
Suçlanan Rıza Sarraf'ın şirketlerinin önemli gelir kaynağının İran ile yapılan ticarete dayalı olması, gelirin suçtan elde edileceği iddiasına haklılık kazandırmaz.
Rıza Sarraf'ın suçtan elde ettiği bir mal varlığı bulunduğuna dair delil söz konusu değildir.
Rıza Sarraf'ın Halkbank'tan karşılığını tahsil ettiği malları gerçekte göndermediği, bankaya gerçek dışı belgeler ibraz ettiği iddialarına ilişkin delil elde edilememiştir.
Halkbank yönetiminin Rıza Sarraf'a ait şirketlere komisyon indirimi yaparak ayrıcalık tanıdığı, bu şekilde yöneticilerin bankayı zarara soktuğu iddiası da yerinde değildir.
Söz konusu indirim, bankacılık kanununa uygundur. Dolayısıyla bankanın zararını zimmet olarak görmek de mümkün değildir.


***

17 Aralık soruşturması bağlamında bu hukuksuzlukların varlığı çok açık ve net...

DEVAMI:


 Elbette öte yandan Türkiye'de rüşvet ve yolsuzluk diye bir problem olmadığını söylemek de mümkün değildir. Bilakis özellikle rüşvet bir Türkiye gerçeğidir ve devletle iş yapan herkes Türkiye'de devlet görevlilerine rüşvet verir. Hiç abartmadan söylüyorum, Türkiye'de rüşvete karışmamış tek belediye ve devlet kurumu yoktur. Aynı şekilde devletle iş yapıp rüşvet vermemiş tek kişi de yoktur. O belediye ve kurumun başındaki adam çok dürüst biri olsa bile o kurumda rüşvet çarkı devam eder. Çünkü rüşvet Türkiye'de bir sistem sorunudur. Türkiye'de bir tip kleptokratik rejim vardır ve kamudaki herkes bu rüşvet pastasından payını alır. 

***

Devlet ekonomide bu kadar büyük aktör oldukça Türkiye'de rüşvet olmaya devam edecektir. Rüşveti yakaladım diyen Gülenist polislerin ve savcıların kendilerinin de rüşvetçi olduğu bu 17 Aralık sürecinde ortaya çıktı... Çözüm bellidir: Devleti ekonomik hayattan çekmek. Devlet ve belediyeleri rant ve çıkar kapısı olmaktan çıkarmak. Bataklık kurursa sinek diye bir şey kalmaz. Devlet kapitalizmi bir bataklıktır.
Rüşvet de sineklerdir... Sinekler avlanarak bataklık kurumaz... 

SABAH / RASİM OZAN KÜTAHYALI


***************

17 Aralık sürecinin geldiği ve gideceği yer :

17 Aralık 2013'te Gülenist polislerin ve savcıların başlattığı operasyon o günden beri Türkiye'nin politik gündemini belirleyen temel olaydır. Devlet içinde örgütlü bir güç olan Gülenistler bu operasyonu yolsuzluk ve rüşvet soruşturması adıyla başlattılar.

17 Aralık günü üç bakanın çocuğu ve Türkiye'nin en büyük devlet bankası olan Halkbank'ın Genel Müdürü tutuklandı. Aynı gün soruşturmanın gizli olması gereken tüm detayları Gülenist medya başta olmak üzere Türk medyasının 4'te 3'ünde çarşaf çarşaf yayınlanmaya başladı. Bugün anlıyoruz ki Gülenist örgüt bir doğru bilginin yanına beş de sahte kanıt eklemiş ve medyaya servisi o şekilde yapmıştı.
***


17 Aralık gününden itibaren öyle bir medyatik algı operasyonu yapıldı ki tutuklananların hepsine hırsız damgası kondu. Gülenistler aynı taktikleri Ergenekon, Balyoz, KCK, Askeri Casusluk gibi davalarda da yapmıştı. Gülenistler bir suç tabağı hazırlıyor o tabağın ortasına kamuoyunu ikna edecek bir suç koyuyor, etrafını ise sahte kanıtlarla süslüyordu.
***

Bu taktiklerle Gülen'e muhalif masum yüzlerce insanı da tutukluyorlardı. Ergenekon ve Balyoz davalarında AK Parti hükümeti Gülenistlerin bu operasyonlarını destekledi. Askeri vesayetten bıkmış liberal aydınlar da bu operasyonları destekledi. Haklı davaların içi boşaltıldı ve toplumun adalet duygusu çok zedelendi.
***

Şu an Cumhurbaşkanı olan Erdoğan Gülenistlere karşı 18 Aralık'tan itibaren çok sert bir mücadele başlattı. Devlet içindeki Gülenistlerin çoğunluğu buldozer gibi ezildi. Gülenistler her gün yasadışı dinlenmiş Erdoğan tapeleri yayınlamasına rağmen halkın çoğunluğu Erdoğan'ın tarafını tuttu. Erdoğan Gülen'e karşı algı savaşını çok kısa sürede kazandı. Çünkü Gülen'e karşı hemen hemen tüm toplum kesimlerinde birikmiş nefret vardı.

30 Mart ve 10 Ağustos dönemeçlerini başarıyla atlatan Yeni Türkiye 12 Ekim HSYK sınavını da başarıyla verdi ve müthiş bir netice kazandı. Yeni Türkiye'nin bundan böyle önü açıktır. Kritik virajlar geçildi artık yol açık ve düz ilerleyecek. Sahte engebelere aldanmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder