Cumhurbaşkanı Recep Tayyep Erdoğan günümüzde modern Lawrence’ların olduğuna dikkat çekerek, "Hizmet eri görünümünde, gazeteci yazar görünümünde terörist görünümünde yeni Lawrence'lerin çabaladığını görüyoruz. Hizmet diyerek, basın özgürlüğü diyerek, bağımsızlık savaşı yada cihat diyerek Sykes-Picot anlaşmalarını yapanlar var" dedi.
Erdoğan konuşmasında 1. Dünya savaşının 100. Yıldönümünü hatırlatarak, “Üniversitelerimizin bu önemli savaşla ilgili daha fazla çalışmaları ve ortaya daha fazla eser koymaları benim arzu ettiğim bir husus. 1. Dünya savaşını İngilizce, Fransızca kaynaklardan okumak milletimiz adına, bilim camiamız adına çok yaralayıcı. Bu savaşın merkezinde Osmanlı İmparatorluğu yani İstanbul vardı. 1. Dünya savaşını en iyi analiz edebilecek olan bizim bilim insanlarımızdır. Zira bu savaşın en değerli belgeleri İstanbul arşivlerindedir. Cumhuriyetimizin kuruluşumuzu 100. Yılı olan 2023’e kadar bügünümüzü şekillendiren çok sayıda hadise gündemimize gelecek. Ülke olarak bizim bu 100. Yıldönümlerini verimli şekilde değerlendirmemiz gerekiyor” diye konuştu
Bölgede var olan tüm krizlerin ve çatışmaların fitilinin 1. Dünya savaşında ateşlendiğini belirten Erdoğan, “Savaş sona ermiş ama etkileri azalmadan artarak bugünlere gelmiştir. Şu anda balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu sınırları hemen hemen 1. Dünya savaşının ardından Osmanlı bakiyesi olan topraklar üzerinde oluşmuştur. Yaklaşık 100 yıl öncesine kadar Bosna’dan Yemen’e, Gürcistan’dan Libya’ya kadar geniş bir bölge İstanbul’dan idare ediliyordu. Savaş sona erdiğinde ise idare ettiğimiz topraklar, bugün bile sahip olduğumuz topraklardan daha dar bir sınır içine hapsedilmek istendi. Özellikle Ortadoğu’da sınırların belirlenmesi bugün bile dikkate üzerinde durulması gereken konu. 20. yüzyılın başına kadar dünyada Ortadoğu diye bir coğrafi kavram yoktu.
Ortadoğu kavramı bir coğrafi bölgeyi işaret etmek için değil petrol ve çatışma bölgelerini işaret etmek amacıyla icat edildi. Savaşın galibi olan egemen güçler Kahire’de bir masa etrafına oturdular, ellerine birer cetvel aldılar. Bu bölgede sancısı bugüne kadar devam eden sınırlar orada çizildi. Gerçekten sınırlara baktığınızda son derece keyfi, gerçeklikten uzak biçimde çizildiğini görürsünüz. Örneğin bölgedeki Şii halkı üç ayrı devlete, Türkmenler üç ayrı devlete dağıtılmıştır. Kürtler köylerinin dahi ortasından sınır geçirmek suretiyle üç ayrı ülkeye ayrılmıştır. Suriye, Irak gibi ülke isimleri 1. Dünya savaşından sonra konulmuş isimlerdi” şeklinde konuştu.
“COĞRAFİ SINIRLARI DEĞİL ZİHİNDEKİ SINIRLARI AŞMAK GEREK”
Çatışmaların çözümü için zihinlerdeki sınırları aşmanın önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Zihinlerdeki sınırları aşamazsan 100 yıldır devam eden çatışmalar çözüm mümkün olmaz. Başta Irak olmak üzere Şii ve Sünni mezhebi mensupları neden kanlı bir çatışma içindeler. Bu haritayı çizenler böyle istediler de ondan. Araplar, Kürtler, Türkmenler aynı inancın mensupları oldukları halde neden sürekli gerilim halindeler. Bu haritayı çizenler böyle istediler de onda. İşte zihinlerdeki ve gönüllerdeki sınırları kaldırmaktan kast ettiğim budur.
Şiiler ve Sünniler birbirini katlederken buna bütün Müslümanlar üzülüyor ama bunu kurgulayanlar yüz yıldır seviniyor. Araplar, Kürtler ve Türkmenler gerilim yaşarken bütün coğrafya üzülüyor ama çatışma kurgulayanlar ellerini ovuşturuyorlar. Bu çatışmalar sayesinde Ortadoğu toprağına pipet batırıp petrolü çeken başkaları. Ölenler, kanı akanlar bizim çocuklarımız. Bu cinayetleri kurgulayanlar iştahla seyrediyorlar. Buralarda on milyonlarca doları bombaları atmak suretiyle oraya atanlar zannediyor musunuz ki barış için orada bulunuyorlar. Petrol kuyularını kendi tasarrufları altına almak için bunu yapıyorlar. Çünkü çok daha fazlasıyla bunu geri alıyorlar” ifadelerini kullandı
“EY Şİİ, EY SÜNNİ KARDEŞİM…”
Konuşmasında tüm etnik gruplara çağrıda bulunan Erdoğan, “Ey Şii kardeşim Bağdat’da camiye namaz kılanların arasına dalıp onlarca insanı katlettiğinde kimi sevindiriyorsun. Ey Sünni kardeşim Kerbela’da ibadet edenleri arasına dalıp üzerindeki bombayı patlatarak kimi sevindiriyorsun. Hiç düşündünüz mü. Ey IŞİD, ey PKK yaptığınız katliamlarla kimlerin değirmenin su taşıdığınız düşündünüz mü. Filistin'deki taraflara da sesleniyorum. Aranızdaki anlaşmazlığın kimleri sevindirdiğini düşündünüz mü” dedi.
Türkiye’de sanatçıların, idarecilerin, yazarların beyinlerine sınırların çizildiğini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Ortadoğu denilince ‘Araplar bizi sırtımızdan vurdu’ denilir ve kapatılır. Filistin denildiğinde ‘bize ne Filistin’den’ denilir. Kürt meselesi denildiğinde ‘Asker ilgilensin’ denilmiş konu kapatılmıştır. 1915 olayları denildiğinde ‘duymayalım görmeyelim’ deyip kapatılmıştır. Bütün kapatılan konular yüz yılda birikmiş ve bütün coğrafyayı tehdit eden konular haline gelmiştir. Eğer siz bu teşhisi yapar da tedavi yöntemlerini devreye sokmazsanız bedeli ağır olacaktır. Türkiye’de statüko 1. Dünya savaşı sonrasında oluşturulmuş ve bugüne kadar ayakta tutulmuştur. Şu anda statüko partilerinin Ortadoğu’ya ‘bataklık‘ demesi yüz yıl önce zihinlere çizilen bu sınırların gereğini yerine getirmekten başka bir şey değildir”
“MODERN LAWRANCE’LAR VAR”
Konuşmasında Arabistanlı Lawrence örneğini veren Erdoğan şunları söyledi;
“Yüzyıl önce egemen güçlerden çil çil altın alarak şuursuzca Osmanlı’ya isyan edenler, bu coğrafyaya en büyü ihaneti yapanlar vardır. Bunlar bugün de var. Yüzyıl önce Arap çöllerinde Osmanlı’yı yıkmak için ajanlar vardı bugün de var. Lawrance arap görünümlü bir İngilizdi. Şu anda ajanlar bir hain olarak kendi halkları içinden çıkabiliyor. Din adamı, hizmet eri görünümünde, gazeteci görünümünde yeni Lawrance’ların bölgeyi ateşe atmak için çabaladığını görüyoruz. Gerek yakın coğrafyada, gerek Türkiye’de ‘hizmet’ diyerek, ‘basın özgürlüğü’ diyerek, ‘bağımsızlık savaşı’ ya da ‘cihat’ diyerek Sykes-Picot anlaşmalarının gereğini yapanlar maalesef var”
“BÖLGENİN UMUDU YİNE TÜRKİYE’DİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan bölge için umudun Türkiye olduğunun altını çizerek, “100 yıl önce Osmanlı devleti bütün coğrafyayı birlik içinde tutabiliyordu. Şunu kabul etmeliyiz 100 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti doğru soruları sorarak bu coğrafyanın huzur ve istikrarını sağlayacak yegane ülkedir. Bölgenin umudu yine Türkiye’dir. Siz bölgedeki idarecilere bakmayın, bölge halkının umudu Türkiye’dir. Sınırları değiştirerek değil doğru soruları sorarak, umut aşılayarak Türkiye zihinlerdeki sınırları ortadan kaldırabilir. Bu coğrafyada yaşanan her gerginlik yüzyıl önce tasarlanmıştır. Bu tasarımı bozmak bizim vazifemizdir” dedi.
“Terör örgütünün tuzağına düşen, Pensilvanya’nın tuzağına düşen modern Lawrance’ın peşinden gidenlere bunu tane tane anlatmak zorundayız” diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bizim ubudiyeti, uluhiyet anlayışımızda ne var anlatmak zorundayız. Biz kula kul olamayız. Bizim inancımızda Allahtan başka kimseye kulluk yoktur. Bir kul bunu sorgulayacak güce sahip olmalıdır.
Bir dini önder Suriye’de 250 bin kişi öldürülüyor. Kendisine sorduğumda bana, ‘İsrail’e karşı ayakta duran tek kişi Esed’dir’ diyor. Ardından şunu soruyorum ‘Orada öldürülenler İsrail kendisine saldırdığında dik durmadılar mı? O insana karşı Esad’ın bir kurşunu var mı yok. 250 bin insanı konvansiyonel silahlarla öldürüyor siz hala bunlara destek veriyorsunuz. Böyle bir dini önder olabilir mi. Sıkıntı burada. Sorgulamamız lazım”
“BUNU İSPAT EDEMEYENLER ALÇAKTIR, VATAN HAİNİDİR”
Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği iddialarına da sert tepki gösteren Erdoğan, “İddia sahibi ispatla mükelleftir. Türkiye bugüne kadar ne PKK ne IŞİD hiçbir zaman Türkiye’nin korumasına girmemiştir. Onlara destek verildiğin iddia edenler ispatla mükelleftir. Bunu ispat edemeyenler alçaktır, vatan hainidir. Bizim onlarla aksine mücadelemiz sürüyor. IŞİD ile mücadelemiz aynı kararlılıkla devam edecektir. Ama burada biz bir tezgaha gelemeyiz. Dikkatli olmaya mecburuz. Diyoruz ki uçuşa yasak bölge ilan edilmeli, burada güvenli bölge ilan edilmeli ki ülkemize sığınmacıları buraya alalım. 3. konu eğit-donat. Bu işin içinde yer alan insanları eğitelim ve 4’sü Suriye’deki rejim hedefte olmalıdır. Sadece Kobani ile bu işi çözemezsiniz. Diğer tarafları nereye koyacaksınız Orada çok Kobani’ler var. Bugün Kobani yarın Halep. Bütün bunları görmeye mecburuz. Bütün bu katliamlara seyirci kalanlar neden Kobani gibi artık sivilin yaşamadığı kasabaları Türkiye aleyhine kullanıyorlar. 100 yıldır dışarıdaki basınlar, içerideki işbirlikçilerle Türkiye’ye istikamet çizmeye çalışanlar bugün de bunu yapma gayretindeler”
DEMİRTAŞ’A SOKAK ÇAĞRISI TEPKİSİ
Konuşmasında HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı da eleştiren Erdoğan, “Okullar yakılıyor. Hastaneler yakılıyor. Düşünüyor musunuz çocukların pansiyonları yakılıyor. Kızılay kan merkezi yakılıyor. Tüm bu olanlar karşısında bir siyasi partinin başı ‘Ben sokağa çıkın dedim ama şiddete başvurun demedim’ diyor. Bir defa ‘sokağa çıkın’ ifaden bile suç. Bu kamu düzenini bozmaya yönelik bir çağrıdır. Böyle bir yaklaşım olabilir mi. Onun için de sayın Başbakanımızla konuştuk gerek asker, gerek polisimizi bunlarla ilgili cezai müeyyidelerin caydırıcı olacak şekilde gözden geçirilmesi gerekir. Bu ayki MGK toplantısında gündemimizden biri ülkemizi tehdit eden unsurlara yönelik Milli Güvenlik belgesinin gözden geçirilmesidir. Eğer yeni Türkiye’nin bu kutlu yürüyüşü durdurulursa Türkiye on yıl önceki haline değil yüz yıl önceki haline döner. Buna biz izin vermeyeceğiz”şeklinde konuştu.
*****************************************************
TAKVİM // Mehmet Akarca
Seksenine merdiven dayamış,
gözlerinin feri sönmeye yüz tutmuştu!
Kıl çadırında ağırladığı konuğunun
peş peşe sıraladığı vaatler ve halının
üstüne saçtığı çil çil İngiliz altınları,
güya dîni bütün(!) ancak menfaate
doyumsuz Emîr'in saçları dökülmüş
başını hayli döndürmüşe benziyordu!
…
Derin bir 'lâ havle!' çekip takkesini
düzeltti, heyecanını bastırması için
mercan tespihine koparırcasına asıldı!
Oturduğu minderde hafifçe doğrulur
gibi yapıp yerdeki altın tepeciğinden
gözlerini ayırarak hafifçe öksürdü ve
boğuk, hırıltılı bir sesle;
'Kabul' dedi…
…
Mekke Emîri Hüseyin'in bu yanıtına,
oğulları Faysal ve Abdullah ziyadesi
ile sevindi!
Çünkü İngiliz Casusu Lawrence'ın
vaatleri arasında, Emir'in 'Büyük
Arabistan Kralı' olması, ayrıca
oğullarının da 'en üst makamlara'
getirilmesi vardı…
Tabii, İngiltere'nin göndereceği, halı
üstündekilerin devamı çil çil altınlar
da cabası!
…
Lawrence hatıratında, Emîr Hüseyin
ve oğullarını kandırıp kışkırttığını…
Onların, dini duyguları mevcut ancak
sağlam temele oturmamış, karakterleri
de zaaf dolu olduğundan, menfaat
karşılığı Osmanlı'yı kalleşçe sırtından
hançerlemeyi bile 'mukaddes'
olarak addettiklerini belirtmiştir…
…
Diyeceksiniz ki,
ihanetin de 'mukaddes'i olur mu?
…
Menfaat hırsı kişinin 'kalp gözünü'
mühürlerse, işte olacağı budur…
…
Günümüzde de, şaşırmış-sapmış, nice
takkeli-tespihli 'Hoca' lâkaplılar…
İyi niyetle kucağını açan, her imkânı
seferber eden devletine başkaldırmaya
çalışan 'Nankör'ler, 'Vandal'lar…
İstikrarlı ülkede servetine servet katan
ve kaos ortamı doğarsa bundan en çok
etkileneceğini bile hesap etmekten
aciz bazı 'Holdingci'ler…
Gözünü kin bürümüş, baktığı her yanı
simsiyah gören 'Gazeteciler' vardır!
…
Bunlar, ülkeyi çökertme planları
yapıp toplumu kandırmaya çalışan
günümüzün yeni 'Lawrence'leridir!
…
Tekrar başa dönecek olursak…
Casus Lawrence'nin ayarttığı Emîr
ve oğullarının devşirdiği çapulcu
bedeviler, İngiliz silahları kuşanıp her
fırsatta Osmanlı'yı arkadan vurdular!
Her bir yanı yakıp-yıkıp talan ettiler,
çok sayıda Müslüman'ı katlettiler…
…
Bu hainlik örneği bir asır öncesinden!
Ama günümüz 'Işid hunharlığı'nı,
'PKK ayrılıkçılığı-zâlimliği'ni,
'Paralel Entrikaları' ne kadar da
andırıyor değil mi?
…
Bilinmeli ki…
Dünyanın enerji merkezi olduğu
sürece batının eli bu coğrafyadan
hiçbir zaman çekilmeyecektir!
Yeni yeni 'Lawrence'lar bölgede
ve içimizde asla tükenmeyecektir!
YEMEZLER
Yaşlı-genç-kadın-bebek dinlemeden
binlerce Kürt ailesini kalaşnikofla
tarayıp katleden…
Tarlaya gömdüğü silahı karanlık bir
gecede çıkarıp, akrabası olan komşu
mezrayı haince basmaya giden…
Bacağından vurulan arkadaşının bile
başına kurşun sıkan PKK teröristi…
Kobani'yi Işid'den kurtarmak için mi
savaşmakta sizce?
…
Hele Kobani'deki iki yüz bin Kürt
Türkiye'ye sığınmış, şehir hayalete
dönmüş olmasına rağmen, öyle mi?
…
Pusu kurmak, uzaktan kumandayla
bomba patlatmak gibi kalleşçe
yöntemlere alışık, mertçe-göğüs göğse
çarpışma tecrübesi olmamasına karşın
Işid'e karşı kahramanlığı mı tuttu gibi
geldi yoksa size?
…
Olur a, işlediği vahşi-insanlık dışı
cinayetlere rağmen, bu karşı koyuşu
sakın 'insanlık adına' olmasın?
…
PKK'nın geçmişte şehit ettikleri
arasında Kürt kardeşlerimiz büyük
çoğunlukta olduğuna göre, acaba
Kürtlere karşı âni bir sempati mi
beslemeye başladılar da Kobani'ye
yardıma koştular?
…
Yoksa bunların hiçbiri değil de…
…
Işid ile savaşıp, Batı Camiasında
sempati mi toplamaya çalışıyorlar?
Bu sayede, 'terörist örgüt' listesinden
çıkarılacaklarını mı ümit ediyorlar?
Uluslar arası güçlerden silah yardımı
alacaklarını, bu vesileyle kimliklerinin
meşrulaştırılacağını mı umuyorlar?
Böylelikle, Suriye'nin kuzeyinde
'bağımsız bir devlet' kurma hayali mi
kurmaktalar?
…
Yanı sıra, sokakta kargaşa yaratmakla
tehdit edip, Türkiye'yi savaşa girmeye
mecbur bırakacaklarını mı sanıyorlar?
…
Tek hesap edemedikleri, bu ülkenin,
bölgedekiler gibi 'uyduruk bir devlet'
değil, yedi bin yıllık şanlı tarihe sahip
'Türkiye Cumhuriyeti' olduğudur!
…
Üzerinde çeşitli hesaplar yapmadan
önce, tarihin yapraklarını şöyle bir
karıştırmalarında yarar vardır!
Hele, Türkiye 'çözüm süreci' ile
şefkatli elini tam da uzatmışken…
gözlerinin feri sönmeye yüz tutmuştu!
Kıl çadırında ağırladığı konuğunun
peş peşe sıraladığı vaatler ve halının
üstüne saçtığı çil çil İngiliz altınları,
güya dîni bütün(!) ancak menfaate
doyumsuz Emîr'in saçları dökülmüş
başını hayli döndürmüşe benziyordu!
…
Derin bir 'lâ havle!' çekip takkesini
düzeltti, heyecanını bastırması için
mercan tespihine koparırcasına asıldı!
Oturduğu minderde hafifçe doğrulur
gibi yapıp yerdeki altın tepeciğinden
gözlerini ayırarak hafifçe öksürdü ve
boğuk, hırıltılı bir sesle;
'Kabul' dedi…
…
Mekke Emîri Hüseyin'in bu yanıtına,
oğulları Faysal ve Abdullah ziyadesi
ile sevindi!
Çünkü İngiliz Casusu Lawrence'ın
vaatleri arasında, Emir'in 'Büyük
Arabistan Kralı' olması, ayrıca
oğullarının da 'en üst makamlara'
getirilmesi vardı…
Tabii, İngiltere'nin göndereceği, halı
üstündekilerin devamı çil çil altınlar
da cabası!
…
Lawrence hatıratında, Emîr Hüseyin
ve oğullarını kandırıp kışkırttığını…
Onların, dini duyguları mevcut ancak
sağlam temele oturmamış, karakterleri
de zaaf dolu olduğundan, menfaat
karşılığı Osmanlı'yı kalleşçe sırtından
hançerlemeyi bile 'mukaddes'
olarak addettiklerini belirtmiştir…
…
Diyeceksiniz ki,
ihanetin de 'mukaddes'i olur mu?
…
Menfaat hırsı kişinin 'kalp gözünü'
mühürlerse, işte olacağı budur…
…
Günümüzde de, şaşırmış-sapmış, nice
takkeli-tespihli 'Hoca' lâkaplılar…
İyi niyetle kucağını açan, her imkânı
seferber eden devletine başkaldırmaya
çalışan 'Nankör'ler, 'Vandal'lar…
İstikrarlı ülkede servetine servet katan
ve kaos ortamı doğarsa bundan en çok
etkileneceğini bile hesap etmekten
aciz bazı 'Holdingci'ler…
Gözünü kin bürümüş, baktığı her yanı
simsiyah gören 'Gazeteciler' vardır!
…
Bunlar, ülkeyi çökertme planları
yapıp toplumu kandırmaya çalışan
günümüzün yeni 'Lawrence'leridir!
…
Tekrar başa dönecek olursak…
Casus Lawrence'nin ayarttığı Emîr
ve oğullarının devşirdiği çapulcu
bedeviler, İngiliz silahları kuşanıp her
fırsatta Osmanlı'yı arkadan vurdular!
Her bir yanı yakıp-yıkıp talan ettiler,
çok sayıda Müslüman'ı katlettiler…
…
Bu hainlik örneği bir asır öncesinden!
Ama günümüz 'Işid hunharlığı'nı,
'PKK ayrılıkçılığı-zâlimliği'ni,
'Paralel Entrikaları' ne kadar da
andırıyor değil mi?
…
Bilinmeli ki…
Dünyanın enerji merkezi olduğu
sürece batının eli bu coğrafyadan
hiçbir zaman çekilmeyecektir!
Yeni yeni 'Lawrence'lar bölgede
ve içimizde asla tükenmeyecektir!
YEMEZLER
Yaşlı-genç-kadın-bebek dinlemeden
binlerce Kürt ailesini kalaşnikofla
tarayıp katleden…
Tarlaya gömdüğü silahı karanlık bir
gecede çıkarıp, akrabası olan komşu
mezrayı haince basmaya giden…
Bacağından vurulan arkadaşının bile
başına kurşun sıkan PKK teröristi…
Kobani'yi Işid'den kurtarmak için mi
savaşmakta sizce?
…
Hele Kobani'deki iki yüz bin Kürt
Türkiye'ye sığınmış, şehir hayalete
dönmüş olmasına rağmen, öyle mi?
…
Pusu kurmak, uzaktan kumandayla
bomba patlatmak gibi kalleşçe
yöntemlere alışık, mertçe-göğüs göğse
çarpışma tecrübesi olmamasına karşın
Işid'e karşı kahramanlığı mı tuttu gibi
geldi yoksa size?
…
Olur a, işlediği vahşi-insanlık dışı
cinayetlere rağmen, bu karşı koyuşu
sakın 'insanlık adına' olmasın?
…
PKK'nın geçmişte şehit ettikleri
arasında Kürt kardeşlerimiz büyük
çoğunlukta olduğuna göre, acaba
Kürtlere karşı âni bir sempati mi
beslemeye başladılar da Kobani'ye
yardıma koştular?
…
Yoksa bunların hiçbiri değil de…
…
Işid ile savaşıp, Batı Camiasında
sempati mi toplamaya çalışıyorlar?
Bu sayede, 'terörist örgüt' listesinden
çıkarılacaklarını mı ümit ediyorlar?
Uluslar arası güçlerden silah yardımı
alacaklarını, bu vesileyle kimliklerinin
meşrulaştırılacağını mı umuyorlar?
Böylelikle, Suriye'nin kuzeyinde
'bağımsız bir devlet' kurma hayali mi
kurmaktalar?
…
Yanı sıra, sokakta kargaşa yaratmakla
tehdit edip, Türkiye'yi savaşa girmeye
mecbur bırakacaklarını mı sanıyorlar?
…
Tek hesap edemedikleri, bu ülkenin,
bölgedekiler gibi 'uyduruk bir devlet'
değil, yedi bin yıllık şanlı tarihe sahip
'Türkiye Cumhuriyeti' olduğudur!
…
Üzerinde çeşitli hesaplar yapmadan
önce, tarihin yapraklarını şöyle bir
karıştırmalarında yarar vardır!
Hele, Türkiye 'çözüm süreci' ile
şefkatli elini tam da uzatmışken…
TAKVİM / Mehmet Akarca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder