21 Ekim 2014 Salı

Siz MESELE : Kobani mi ZANNEDİYORSUNZUZ? Gezi'de AĞAÇ, 17 ve 25 Aralık'ta DERSHANE, Şimdi Kobani BAHANE, "Büyük TUZAK"

Birinci Dünya Savaşının paylaşımı sırasında Arap veya Arabistanlı Lawrance’den bahsediliyordu. Şimdi devreye `Kürt Lawrance’ler giriyor. 




Nasıl ki Fethullah Gülen İktidarı bitirmek için saldırıp kendini bitirdiyse; bu sefer de Recep Tayyip Erdoğan sayesinde tam da Kürtlere özgürlüklerin önü açılmışken Küresel güçlerin güdümünde Pkk'nin iktidara ve devlete saldırması kendini tamamen bitirmesini sağlayacaktır... 

Çünkü Kürtler Pkk'nin kendi haklarını savunmadığını net anlayacaklardır..

Tıpkı Muhafazakarların Fethullah Gülen'in takiye yaptığını inandığı gibi!.


Kürt Lawranceler

100 yıl önce Arabistanlı Lawrance olarak takdim edilen, bilinen İngiliz ajan Yarbay Thomas Edward Lawrence, Büyük Arap Devrimi denilen Osmanlı karşıtı (İttihatçılar bahane edilerek) ayaklanma sırasında Arap kabilelerini Osmanlı’ya karşı ayartmış ve kanlarına girmişti. Bu süreçte birçok Arap lider Arap milliyetçiliği adına ve Osmanlı veya İttihatçılık düşmanlığı adına Lawrance tarafından devşirilmişti. Lawrance’in devşirmeye muvaffak olduğu en önemli aile ve sima ise Hicaz Emiri Şerif Hüseyin ve oğulları idi. Böylece Büyük Arap Devrimi denilen esasında isyandan ibaret olan kalkışmanın fitili Lawrance tarafından ateşlenmişti. Lawrance ayartmış İngiltere’nin Mısır Temsilcisi Mac Mahon ise kandırmıştı. Gizli mektuplaşmaların neticesinde İngiltere’nin Mısır Yüksek Komiseri Mac Mahon ile Hicaz Emiri Hüseyin bin Ali (Şerif Hüseyin) arasında 1917 yılında gizli bir mutabakat kayıt altına alınmıştır. İngiltere tarafından Araplara, Osmanlı Devleti ile savaşmaları halinde bağımsız bir Arap Krallığı hatta imparatorluğu kurulacağı vaadedilmiştir. Ancak bölgede istediğini alan İngiltere, Şerif Hüseyin’e verdiği sözü tutmamış ve ona karşı ayaklanan Suudi ve Vahhabilere destek vererek Şerif Hüseyin’i saf dışı bırakmış, sürgüne göndermiştir. Esasında ondan önce Birinci Lawrance MR. WILFRID BLUNT isimli bir İngiliz sergüzeşttir. 1881 yılında İngilizlerin Mısır’ı manda altına almaları ve işgal etmelerinin zeminini hazırlayan Birinci Lawrance, Mr. Wilfrid Blunt isimli şahıstan başkası değildir.

Mr. Wilfrid Blunt, Cemaladdin Afgani ve Muhammed Abduh’un hatırlı dostları arasındadır. Aynı zamanda Ahmet Urabi Paşa’nın da fikir babası idi. Ahmet Urabi Paşa bu üçlü tarafından kışkırtılmış veya en azından cesaretlendirilmiş ve ayaklanmaya itilmiştir. Bunun üzerine Urabi Paşa isyanı İngiliz işgalinin hazırlayıcısı veya bahanesi olmuştur. İngilizlerle girmiş olduğu çatışmaları kaybetmiş ve Mısır bu suretle İngilizlerin eline düşmüştür. Hidiv İsmail ve Urabi Paşa Mısır’ı Türklerden kurtarayım derken İngilizlerin kucağına itmişlerdir. Bunun arkasında Mithat Paşa da vardır. Bundan dolayı Ahmet Emin, Islah Liderleri (Zuamau’l Islah) adlı kitabında bütün bu zümreyi bir araya getirmiştir. Polonyalı Müslüman araştırmacı ve yazar Ataullah Bogdan Kopański’nin bu yönde mühim bir tespiti vardır. Ceditçiler veya reformistler için şu tespiti yapar: Ceditçiler nerede olurlarsa olsunlar İslam dünyasını hezimetten hezimete sürüklemişlerdir.

İngilizler önce 1881 yılında Mısır’a girmişler ardından da Birinci Dünya Savaşıyla birlikte büyük yağma planı doğrultusunda bölgeyi tamamen işgal etmişlerdir. Bir taraftan Şerif Hüseyin ve oğullarına söz verirken ve onları Lawrance tarafından avlarken, ayartırken diğer taraftan da Fransızlarla birlikte bölgenin paylaşımı noktasında mutabakata varmışlardır. Güya bu süreçlerde sadece Araplar kandırılmamış aynı zamanda Lawrance de kandırılmış ve bu yüzden bunalıma girerek meçhul bir biçimde terk-i hayat etmiştir. Mr. Wilfrid Blunt da kandırıldığı kanaatindedir. Onların kandırıldığına inanmamız için çok iyi niyetli ve piri pak olduklarını düşünmemiz lazım. Heyhat! Buna dair bir kayıt veya karine var mı? Yok. Adamlar şeytanın cirit attığı yerlerde geziniyorlardı. Cenab-ı Hak da şerif Hüseyin ve oğullarını maksatlarının aksiyle tecziye etmiştir. İhanetleriyle kalakalmışlardır. Şimdi Batılılar bölgede Şiilerle ve Kürtlere özel bir önem veriyorlar. Suriye meselesini Kobani meselesine indirgediler. 

Dolayısıyla bölge Şiiler ve Kürtler ve IŞİD manivelasıyla yeniden dizayn ediliyor veya kurgulanıyor.

 Bunun için de yeni Lawrance’lere ihtiyaç var. 

Birinci Dünya Savaşının paylaşımı sırasında Arap veya Arabistanlı Lawrance’den bahsediliyordu. Şimdi devreye `Kürt Lawrance’ler giriyor. 

Yeni paylaşım döneminin eşiğinde `Arap Lawrance’lerin yerini `Kürt veya Kürtçü Lawrance’ler alıyor. Üçüncü dönemin Lawrance’leriyle karşı karşıya bulunduğumuz bir süreçteyiz.

Onların kimliklerini deşifre etmeyi ise bir sonraki yazıya bırakalım.



DEVAMI :






Düğmeye kimler bastı!

TAKVİM : Bülent Erandaç

Basının temel bir kuralı vardır. 5N1K (Ne, Nerede, Ne zaman, Neden, Nasıl, Kim) olarak bilinir. Bu kural, haberin, güncel ve ilginç bir olayın olduğunca nesnel ve gerçeğe uygun bir biçimde sunulması demektir.

Geçen hafta Türkiye sokaklarını kana bulayan olayları objektif olarak analiz etmek için 5N1K kuralına uygun hareket edersek, karşımıza nasıl bir tablo çıkar?
NE? Ülkemizi kaos ortamına sürüklemek.
NEREDE?
Türkiye ve Türklerin bulunduğu çeşitli ülkelerde.
NE ZAMAN? Kobani'ye Stratejik bir Akıl'ın yönettiği IŞİD'in planlı-proğramlı saldırıları devam ederken Türkiye karıştırıldı.

NEDEN? Nasıl? Kim? sorularına verilecek cevaplar, olayların arka planını biraz daha gün yüzüne çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Son olaylara aziz milletimiz nasıl bakıyor?

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, IŞİD Kobani'ye (Ayn El Arap) saldırırken, 6 Ekim gecesi saat 23:00 sıralarında halkı sokağa çağırdı. Türkiye o geceden itibaren kan gölüne çevrildi.
45 can, 45 insan yok yere hayatını kaybetti. 7 ve 8 Ekim günleri kaos gösterileri devam ederken, Akşehir-Konya-Nevşehir'deydim. Konuştuğum her yerde vatandaşlarımızdan en çok duyduğum söz şuydu: "Bir yerden düğmeye basıldı. Türk-Kürt çatışması körükleniyor. Bu olayların arkasında yabancı-yerli odaklar var. Türkiye karıştırılarak Cumhurbaşkanı ve Başbakan zor duruma sokulmak isteniyor."

Halkımızın verdiği cevaplara dikkatle bir daha bakınız. "Neden? Nasıl? Kim?" sorularına bu kadar net cevapları, doğru, makul ve mantıklı açıklamaları başka yerde bulamazsınız. 

Yakın tarihe bakınca 

Yakın tarihlerde Türkiye'de yaratılan kaos ve darbeler dönemine bakınca, bugünlerde yaşananları anlamak kolay oluyor. 12 Eylül darbesine giden yollarda, gençler 'sağ-sol' diye birbirine aynı silahlarla vurdurulmuştu. 1990'lı yıllarda Türk-Kürt kardeşliği yıkılmak istenmişti. 2011'lerde 100 yıllık kangren olmuş Kürt sorunun çözülmesinde önemli adımlar atılmaya başlanmış, 2014' lerde önemli noktalara gelinmiş olmasına karşın, Kürt gençleri yine yabancı eller tarafından emperyalizmin oyunlarına alet edildi.

BU GELİŞMELERİ 'BÜYÜK RESİM' İÇİNDE ANALİZ EDELİM:

Bugünü anlamak için geçmişe bakmalıyız. Çünkü geçmişi iyi anlarsak, günümüzü ve geleceği daha doğru okuruz. 21. Yüzyıl'ın 14.üncü yılındayız.
Değişen bir dünya ve değişen bir Türkiye ile karşı karşıyayız. İslam dünyasını parçalayan, bölen ve Müslümanları birbirine düşman kılan İNGİLİZ-FRANSIZ Sykes-Picot'e dayanan düzen miadını tamamlamıştır. Ortaya çıkan bir gerçek var: İNGİLİZ-FRANSIZ'ın yıktığı Osmanlı İmparatorluğunun boşluğu doldurulamamıştır. Batı merkezli sistem bölgeye refah ve fayda değil; kaos ve zulüm getirmiştir.

SONUÇ: 6 Ekim gecesi Türkiye'de yaratılan kaos ortamının, 
BÜYÜK RESİM'deki YENİ TÜRKİYE'nin hayallariyle birebir ilişkisi vardır. Çünkü,Yeni Türkiye'nin geleceğe yönelik tasavvuru vardır. Bugünlerini dönüştürmek, geleceğini şekillendirmek isterken,tökezletilmeye çalışılmaktadır. Çünkü, 100 yıl sonra Ortadoğu'da yeni bir ihya ve inşa dönemi yaşanırken, Yeni Türkiye'nin oyun kurucu ve geleceği planlayan bir aktör olması istenmemektedir. 

Çünkü, BÜYÜK TÜRKİYE'nin, küresel güçlerin yeni emperyal planlarına mani olmasının, ENERJİ vanalarında aktif rol almasının önünün kesilmesi, KAOS'la içine kapatılması planlanmaktadır. (Önemli soru: Ortadoğu'da komplike bir işi hangi küresel güç-devlet yapabilir?)















Kürt'e ne faydası oldu?

Kobanililer can havliyle kendilerini Türkiye'ye attı. İki günde 160 bin Kobanili Kürt, IŞİD'in vahşetinden Türkiye'ye sığındı. Sonra bu sayı 200 bini buldu. Yalınayak, elde avuçta hiçbir şeyleri olmadan Suruç'a gelen Kürtlerin hali iç burkan görüntülerdi.
Kobanililer, Türkiye'ye adım attıkları ilk andan itibaren AFAD, Kızılay, Mehmetçik canla başla çalışıp bu mazlum olan insanların yardımına koştu.
Kızılay ilk andan itibaren yemek dağıtmaya, AFAD çadırları kurmaya, Sağlık Bakanlığı yaralıları hastaneye taşımaya, tedavi etmeye, Hükümet yetkilileri ise misafirleri en iyi şekilde ağırlamak için elinden gelen gayreti göstermeye başladı.
Tüm bunlar yaşanmıyormuş gibi 'Kürt siyaseti' yaptığını iddia eden bazı isimler ısrarla ve inatla bir propagandaya başladı. Sorumsuzca "Türkiye IŞİD'e destek veriyor" yalanının bölgede kardeşleri için yüreği yanan Kürtleri kışkırtacağı biliniyordu.
Demirtaş'ın "IŞİD'in elinde Amerikan ve Rus yapımı silahlar var" demesine rağmen Türkiye'yi "IŞİD'çi" diye suçlamanın kime ne faydası var? Üstelik Türkiye terör örgütü ilan etmiş IŞİD'i.

***
Türkiye Kobanili Kürde kucağını açmışken "Tezkereye Hayır" diyen HDP'nin "Kobani için milleti sokağa çağırması" çelişkidir. Çözüm süreciyle kazanılan barış ikliminin bir çırpıda kaybedilmek istendiği anlamına gelir. HDP kanadı bununla da yetinmedi, Kandil'in "Kobani düşerse Çözüm Süreci biter" argümanını da dillendirdi.
HDP, Çözüm Süreci için siyasi muhatap olarak alındı. Ama unutmasınlar ki sürecin asıl muhatabı bizzat Kürt halkıdır. HDP de kendi ifadeleriyle Kürtlerin sadece yüzde 20'sini temsil ediyor. Zaten Çözüm Sürecinin en büyük destekçisi de Türküyle Kürdüyle bu millettir.
Milletin gözü gibi koruduğu Çözüm Süreci üzerinden tehditvari açıklamalar yapmak, Kürt siyasetinin Kürtleri de anlamadığını gösteriyor. Kürtler bölgede son yıllarda yakaladığı huzuru hiç kimse için hiçbir şey için feda etmeyecektir.

***

Kobani de göz göre göre yaşanan katliamların sorumlusu IŞİD, Esed, ABD, Fransa, Rusya değil de Ankara mıdır? Bütün siyasi analizlerinizin sonucunda gelip burada mı durdunuz?
Esed 200 bin insanı katlettiğinde, kimyasal silah kullandığında tek bir eylem yapmayanların, sadece Kobani'ye odaklanması pragmatist bir siyaset örneğidir.
Hani mazlumlar arasında ayrım yapılmazdı?
Oysa bölgede çözülmesi gereken büyük bir sorun var. Esed gitmeden ne Suriye halkı ne de Kürtler rahat edebilir mi? Esed gitmeden ülkemize gelmiş iki milyon insan Suriye'ye dönebilir mi?
HDP gibi meşru zeminde siyaset yapan ve Çözüm Süreci ortaklarından olan bir siyasi partinin meşru zemin dışına çıkmasının hiçbir mantıklı açıklaması ve gerekçesi olamaz.
Yakıp yıkan yağmalayan ve ölümlere neden olan HDP'nin çağrısının, CHP'den, Gezicilerden, Paralel yapıdan destek bulması ne anlama geliyor?
Şu anda bu ülkede Kürtlere karşı ret ve asimilasyon politikasını elinin tersiyle itmiş bir Hükümet var. Son 30 yıldır hangi iktidar Kürtleri bu denli sahiplenip onların gasp edilen haklarını vermek için mücadele etti?

***

Başbakan Davutoğlu "Biz Kobani'ye yardım etmek için her şeyi yapacağız. Onlar bizim kardeşlerimiz. Ama eğer Kobani'ye müdahale ihtiyacı var diyorlarsa, biz de tüm Suriye'de, tüm sınırımızda böyle bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz" diyerek Türkiye'nin bölgedeki sorunu bir bütün olarak gördüğünü ifade etti.
İşte bölgede yeniden hortlatılmak istenen kardeş kavgası var. Her eylemden yine Kürtler zarar görüyor.
Sokakları ateşe vermenin, Kürt esnafın dükkanını yağmalamanın, kendi kardeşini katletmenin Kobani'ye, Kürtlere ne faydası oldu?

************
YEMEZLER :
TAKVİM : Mehmet Akarca
Yaşlı-genç-kadın-bebek dinlemeden
binlerce Kürt ailesini kalaşnikofla
tarayıp katleden…
Tarlaya gömdüğü silahı karanlık bir
gecede çıkarıp, akrabası olan komşu
mezrayı haince basmaya giden…
Bacağından vurulan arkadaşının bile
başına kurşun sıkan PKK teröristi…
Kobani'yi Işid'den kurtarmak için mi
savaşmakta sizce?

Hele Kobani'deki iki yüz bin Kürt
Türkiye'ye sığınmış, şehir hayalete
dönmüş olmasına rağmen, öyle mi?

Pusu kurmak, uzaktan kumandayla
bomba patlatmak gibi kalleşçe
yöntemlere alışık, mertçe-göğüs göğse
çarpışma tecrübesi olmamasına karşın
Işid'e karşı kahramanlığı mı tuttu gibi
geldi yoksa size?

Olur a, işlediği vahşi-insanlık dışı
cinayetlere rağmen, bu karşı koyuşu
sakın 'insanlık adına' olmasın?

PKK'nın geçmişte şehit ettikleri
arasında Kürt kardeşlerimiz büyük
çoğunlukta olduğuna göre, acaba
Kürtlere karşı âni bir sempati mi
beslemeye başladılar da Kobani'ye
yardıma koştular?

Yoksa bunların hiçbiri değil de…

Işid ile savaşıp, Batı Camiasında
sempati mi toplamaya çalışıyorlar?
Bu sayede, 'terörist örgüt' listesinden
çıkarılacaklarını mı ümit ediyorlar?
Uluslar arası güçlerden silah yardımı
alacaklarını, bu vesileyle kimliklerinin
meşrulaştırılacağını mı umuyorlar?
Böylelikle, Suriye'nin kuzeyinde
'bağımsız bir devlet' kurma hayali mi
kurmaktalar?

Yanı sıra, sokakta kargaşa yaratmakla
tehdit edip, Türkiye'yi savaşa girmeye
mecbur bırakacaklarını mı sanıyorlar?

Tek hesap edemedikleri, bu ülkenin,
bölgedekiler gibi 'uyduruk bir devlet'
değil, yedi bin yıllık şanlı tarihe sahip
'Türkiye Cumhuriyeti' olduğudur!

Üzerinde çeşitli hesaplar yapmadan
önce, tarihin yapraklarını şöyle bir
karıştırmalarında yarar vardır!
Hele, Türkiye 'çözüm süreci' ile
şefkatli elini tam da uzatmışken…
***********

SONUÇ:

YENİAKİT / Hasan Karakaya
30 yıldır çatışan PKK, Kürt halkına ne kazandırdı?

Önceki gece, televizyonlardan birinde “tartışma” programı vardı...

Konuşmacılardan biri; “30 yıldır onbinlerce Kürt öldü, bir o kadar da Türk öldürüldü!.. Peki, PKK; bu 30 yıl boyunca ne kazandırdı Kürt halkına?.. Onun hangi taleplerini karşıladı?.. AK Parti olmasaydı, Kürt halkı bu hakları elde edebilir miydi?”

“Kürt” olmaktan ziyade “Kürtçülüğü” ile tebarüz eden diğer konuşmacı; “Sen onları boşver” dedi, “Bunlar demokratik kazanımlardır!”

Tamam, “demokratik kazanımlar”dır da, bu kazanımlarda “PKK’nın payı, rolü, katkısı”nedir?.. “Kürt halkı adına” mücadele verdiğini iddia eden bu örgüt; bu kazanımları“önceki hükümetler döneminde” niye elde edemedi?

Gerçekten de, AK Parti olmasaydı; “Eski Türkiye”nin yöneticileri “Ret, İnkâr, Asimilasyon” politikalarını hâlâ tatbik ediyor olmayacaklar mıydı?..

O halde, “AK Parti Hükümeti”nin başlattığı “Çözüm Süreci” devam ettirilmeli değil mi?..

6-8 Ekim’de “Kobani bahanesiyle eylem” yaptırıp, ortalığı “savaş alanı”na çevirten Kürt aktörler kime ne mesaj vermek istemiştir, “Kürt halkı”na ne kazandırmıştır elbette bilemiyoruz...

Ama, söylenen şu: “6-8 Ekim olayları, Abdullah Öcalan’a darbe girişimidir!”

Kürt aktörler, akıllarını başlarına almalı ve “çıkmaz sokaklar”da çözüm aramamalıdır!..

Hiç kimse unutmamalıdır ki;

“AK Parti, Kürtler için bir şanstır!”

Bu şansı heba eden, “bedel”ini öder!..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder